Atatürk Havalimanı'nda 28 Haziran 2016'da DEAŞ üyelerince gerçekleştirilen 45 kişinin hayatını kaybettiği, 163 kişinin yaralandığı terör saldırısının üzerinden 5 yıl geçti.
Atatürk Havalimanı, Yeni İstanbul Havalimanı açılmadan önce kentin ve Türkiye'nin en önemli ulaşım terminallerinden biriydi. Tarih 28 Haziran 2016'yı gösterdiğinde, en yoğun günlerinden birini yaşayan Atatürk Havalimanı, ticari taksiyle gelen ve dış hatlar terminaline geçen 3 saldırganın, bombalı saldırıyla yaşattığı dehşete tanık oldu.
Yaz mevsimi olmasına rağmen saat 21.00 civarında saldırganlardan birisinin uzun mont giyip şapka takması, terminalde görevli bir polis memurunun dikkatini çekti. Kontrol amacıyla durdurulan yabancı uyruklu saldırganlardan Rakhım Bulgarov, yanında getirdiği silahla polise ateş açarak karşılık verdi ve üzerine bağladığı bombayı patlattı.
Aynı dakikalarda dış hatlar gidiş kapısından giren Vadım Osmanov ile kimliği tespit edilemeyen diğer saldırgan ise iki ayrı noktaya ayrıldı. Kimliği tespit edilemeyen saldırgan, uzun namlulu silahlarla güvenlik noktasına ateş açtı ve güvenlik görevlileri tarafından vurulduktan sonra üzerindeki bombayı patlattı. Yürüyen merdivenleri kullanarak yolcu karşılama salonuna yönelen Osmanov ise üzerindeki bombayı, o noktada patlattı.
Atatürk Havalimanı'ndaki kalabalık, o güne kadar görülmemiş üçlü bombalı saldırı dehşetiyle sarsıldı. Bombaların patlamasıyla birlikte çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiği ve çok sayıda kişinin de yaralandığı, olayın hemen ardından yapılan incelemelerde anlaşıldı. Kalabalıklar korkuyla kaçışırken, patlattıkları bombalarla ölen saldırganların cesetleri de öldürdükleri kurbanların cesetlerine karıştı.
Soruşturma sonunda hazırlanan iddianame: Saldırganların DEAŞ bağlantısı
Bombalı ve silahla saldırı, Türkiye ve tüm dünyada şok etkisi yarattı. İlk zamanlar saldırının sorumluluğunu üstlenen olmadı. O zaman Başbakan olan Binali Yıldırım, olay yerinde incelemelerde bulunduktan sonra yaptığı açıklamada, DEAŞ'ın sorumlu olabileceğine işaret etti. Güvenlik uzmanları da saldırının yapılış biçimi ve hedefi itibariyle DEAŞ'a işaret ettiği görüşünü sundu.
Dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, patlamanın ardından olay yerinde inceleme yaptı. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu da bir soruşturma başlattı.
Olayın ardından çekilen görüntü ve fotoğraflar üzerinde yapılan incelemede, canlı bomba eylemini gerçekleştiren şahısların Atatürk Havalimanı'nda daha önce keşif yaptıkları ortaya çıktı. Saldırganların, olaydan önce 3 Haziran, 8 Haziran ve 23 Haziran 2016'da Atatürk Havalimanı'na gelerek incelemelerde bulundukları tespit edildi.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonunda, 14 Şubat 2017'de, 42'si tutuklu 4'ü firari 46 sanık hakkında 262 sayfalık iddianame hazırlandı. İddianamede çoğu yabancı uyruklu 45 maktul ismi yer aldı. Müşteki olarak da yine çoğu yabancı uyruklu 207 kişinin ismi iddianameye eklendi.
İddianamede, sanıklardan 16'sının Rus, diğerlerinin ise Çeçenistan, Cezayir, Tunus, Mısır, Suriye ve Türk vatandaşı olduğu belirtildi. 45 kişinin hayatını kaybettiği, 163 kişinin yaralandığı, 44 kişinin ise malına zarar verildiği belirtilen iddianamede, sanıkların terör saldırısında ölen DEAŞ'lı bombacılarla bağlantıları anlatıldı.
Sanıklar hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" ve "tasarlayarak öldürme" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen iddianamede, sanıkların ayrıca "silahlı terör örgütüne üye olma", "terör örgütü kurma ve yönetme", birden çok "tasarlayarak öldürmeye teşebbüs etme" ve birden çok "nitelikli mala zarar verme" suçlarından da 2 bin 132 yıl ile 3 bin 342 yıl arasında hapisle cezalandırılmaları talep edildi.
Terör saldırısını gerçekleştiren 3 saldırgan hakkında da öldükleri için takipsizlik kararı verildi.
Dava sürecinde savunma yapan sanık Marzouk: "Nasıl olabilir, vicdansızca insanlık suçu işliyorlar."
Hazırlanan iddianamede, Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 22 Şubat 2017'de kabul edildi. Mahkeme heyeti, 30 Mart 2017'de suçlardan bir kısmının "örgüt üyeliği" ve "anayasayı ihlal" kapsamında bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verdi ve dosyayı terör suçlarıyla yetkili İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi.
Sanıklar hakkındaki yargılama İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde, 13 Kasım 2017'de başladı. Mahkeme heyeti ilk duruşmayı Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi karşısındaki binada yaptı. Bu duruşmaya 41 tutuklu sanık ile avukatları katıldı. Duruşmada saldırıda yakınlarını kaybedenlerin aileleri de müşteki olarak hazır bulundu.
Kimlik tespitlerinin ardından sanık savunmalarının alındığı duruşmada, sanıklardan Alı Mostafa Ali Marzouk, saldırıyla ilgisi olmadığını söylerken DEAŞ'la olan bağlantılarını anlattı. 2016 yılının mayıs ayının sonunda DEAŞ'lı birinin daveti üzerine Mısır'dan İstanbul'a geldiğini belirten Marzouk, şu ifadeleri kullandı:
"İtirafçı olmak istiyorum. Ben inkar etmiyorum, DEAŞ ile bağlantım vardı. Bir zamanlar onlardandım, şimdi değilim, kaçtım. Onlardan ne çektiğimi bir ben biliyorum. Mısırlıyım, üniversite mezunuyum. Suriye'de 2 ay kaldım. Bunların fiilleri hiç söyledikleri gibi değil. DEAŞ'ta her şey yalanmış. İlk haftadan sonra dönmeye karar verdim. Oradaki büyüklerime yalan söyledim. 'Nişanlım var, onu görmeye gidiyorum.' dedim. Dönmeye karar verince beni tehdit ettiler. Bana 'casus' dediler. Kaldığım 2 ayda gördüm ki bunlar medyada kendilerini gösterdikleri gibi değiller. Medya mezunu olduğum için bana bu alanla ilgili görev verdiler. Başlangıçta hayırlı bir iş yapacağımı düşünüyordum. İnsanlara zarar vermek için bu iş içinde değildim. Onları gördükten sonra gerçekleri anladım. Nasıl olabilir, vicdansızca insanlık suçu işliyorlar?"
Müşteki Haznedaroğlu: "Onlar benim oğlumu değil, beni de öldürdüler"
Duruşmada dinlenilen müştekiler, yakınlarını kaybetmenin üzüntüsünü dile getirerek, sanıklardan şikayetçi oldu.
Saldırıda hayatını kaybeden Yasin Özal'ın annesi Ümmügülsüm Özal, "Gelinim bir aylık hamileydi. Benim torunum yetim büyüyor. Çocuğumun suçu havalimanında çalışmak mıydı?" sözleriyle sanıklara tepkisini gösterdi.
Düğününe bir hafta kala yaşamını yitiren Tevfik Yusuf Haznedaroğlu'nun annesi Cevriye Haznedaroğlu da "Benim oğlumun damatlığı, kınası duruyor. Onlar benim oğlumu değil, beni de öldürdüler. Buraya 8 ilaç içip geldim. Artık ben ölsem de olur. Hayatımda en çok sevdiğim varlığı benden aldılar." şeklinde konuştu.
Silivri'de 9 Temmuz 2018'de yapılan duruşmada cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı.
Mütalaada, tutuklu sanıklar Rıza Coşkun, Levent Uysal, Ahmet Kaplan, Eyüp Demir, Ahmet Dizlek ve Djamel Slimani'nin "Anayasayı ihlal" ile 45 kişiyi "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan 46'şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını isteyen savcı, bu sanıkların ayrıca 163 kişiyi "tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüs", 24 defa uygulanmak üzere "mala zarar verme" ve "terör örgütüne üye olmak" suçlarından da toplam 2 bin 150 yıldan 3 bin 371 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmasını talep etti.
Mütalaada, 15 sanığın "terör örgütüne üye olmak" suçundan 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapsi öngörülürken, bu sanıklar hakkında "Anayasayı ihlal", "tasarlayarak kasten öldürme", "tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüs" ve "mala zarar verme" suçlarından yeterli delil elde edilemediğinden beraatleri istendi.
Savcı mütalaasında, 21 sanığın tüm suçlardan beraatini, hakkında yakalama kararı bulunan 4 sanığın ise dosyasının ayrılmasını talep etti.
Karar duruşmasında sanıklara rekor ceza, 26 sanığa beraat
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, 16 Kasım 2018'deki duruşmada davayı karara bağladı.
Tutuklu sanıklar Rıza Coşkun, Levent Uysal, Ahmet Kaplan, Eyüp Demir, Ahmet Dizlek ve Djamel Slimani’yi "anayasayı ihlal" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptıran mahkeme heyeti, aynı sanıkları, 45 kişiyi "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan 45 kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırdı.
Mahkeme heyeti, bu sanıkların ayrıca 142 kişiyi "tasarlayarak kasten öldürmeye teşebbüs" suçundan toplam 2 bin 202'şer yıl hapisle cezalandırılmasını hükme bağladı. Bu 6 sanık 45 kez "mala zarar verme" suçundan da 402 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Sanıklar Rıza Coşkun, Levent Uysal, Ahmet Kaplan, Eyüp Demir, Ahmet Dizlek ve Djamel Slimani'yi tüm suçlardan toplamda 46'şar kez ağırlaştırılmış müebbet ve toplam 2 bin 604 yıl hapisle cezalandıran heyet, sanıklardan Anzor Davitiani, Artur Tengizov, Murat Murtuzaliev, Seyhun Ali Akçay, Cuma Güneş ve Ali Mostafa Ali Marzouk'a "terör örgütü üyesi olmak" suçundan çeşitli miktarda hapis cezası öngördü. Sanıklardan Ahmet Kaplan da "terör örgütüne üye olmamakla birlikte yardım etme" suçundan 3 yıl 9 ay hapisle cezalandırıldı.
Sanıklar Ramazan İdrisov, Adam Rabadanov ve Fahim Ait Allaooua'nı, "resmi evrakta sahtecilik" suçundan 2 yıl 6'şar ay hapse çarptıran heyet, 26 sanığın ise tüm suçlardan kesin ve inandırıcı delil olmadığından beraatine hükmetti.
Tutuklu 8 sanığın tahliyesine hükmeden mahkeme heyeti, firari sanıklar Dzhamal Kurbanismailov, Rustem Efendiev, Nazım Gasanov ve Marat Pshnatov'un dosyasını ise ayırarak başka bir esasa kaydetti.
Dava dosyası Yargıtay incelemesinde
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetince verilen hüküm, ilk temyiz mercii İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi'ne (istinaf mahkemesi) gönderildi. Burada yapılan incelemelerde usuli eksiklikler olduğu belirtilerek dosya bozuldu ve mahkemesine geri gönderildi.
Eksikliklerin giderilmesinin ardından dosyayı yeniden inceleyen istinaf, mahkemece verilen bütün hükümleri onadı.
İstinaf mahkemesince onanan dosya, daha üst temyiz mercii Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ne gönderildi. Dairenin dosya incelemesi sürüyor.