Her yerde dolaşan vicdan pusulamız yeter ki şaşmasın, bozulmasın. Bazen vicdanımız, kendi ellerimizle ağına düştüğümüz, yediğimiz gıdalardadır ve tırmalar durur kafamızı. Ne ilgisi olabilir diye diye içimizden geçirdiğimiz sorunun cevabı, yine işte bu satırlarda. Tabi ki hepimizin bildiği güncel konular olsa da ben altını çizmek istedim bu yazımda.
Yazıyla örtüşen bir atasözünü tam da bu sırada araya bir mesaj gibi sıkıştırmak bazen işin kolayına kaçmak gibi görülse de ben şu sözün yeri olduğunu düşündüm:
“Zahmet olmadan, rahmet olmaz.”
Her sıkıştığımda, yorulduğumda ve söylendiğimde hemencecik bu söz aklıma geliverir ve tesellim olur bana.
Modern çağda uğraşmalarımızı, birtakım hazırlıklarımızı hatta olmazsa olmazlarımızı bile zaman kaybı gibi görüp unutur olduk. Yoğurtlarımız, salça ve soslarımız, turşu ve sirkelerimiz, reçellerimiz vb birçok hazırlıklarımız paketlere girdi ve hazırca dolabımızın raflarında yerini aldı. Raf ömürleri daha uzun, kolay ve zahmetsiz diyerek bazen de daha ucuz bulduğumuz için paketlenmiş gıdalara yönelim çok arttı. Tabirim caizse çok uzak sayılmayan zamanlardaki üretimlerimizin adı “uğraşmaya değmez oldu” maalesef!
Bazı kolaylıkla, zaman kazanmak gibi görünse de beden sağlığımızı, ruh sağlığımızı ve vicdanımızı tehdit ederek inceden inceye bize geri döndüğünü yıllar sonra anlıyor insan. Beni asıl daha da çok endişelendiren ve önemsediğim konulardan biri de ata tohumlarımızın kaybolması ve kolayına kaçarak tohum almadan hazır fidelerin kullanılmasıyla yerel tohumlarımızı adeta tarihe gömmek.
Belki bir köyde yaşarken tohumların alındığı bir dönemde büyümem ve ziraat mühendisi olmam da bende bu farkındalığı artırıyor. Ama öyle bir zamana da denk geldik ki tohumlarımıza sahip çıkarak bu farkındalık bilinci oluşturmak hepimiz için bir görev halini aldı.. Ata tohumlarımız DNA’sı ve dizilimi bozulmamış yani genetiğiyle oynanmamış olan ve organik dendiğinde ilk aklımıza gelecek birçok ürünlerimizi temsil eder.
Geçmişimizin ve Anadolu topraklarımızın mirası olan ata tohumlarımızı üretmek, korumak ve bizden sonraki nesillere de aktarmak görevimiz olmalı. Hayatımızda en önemli özgürlüklerimizden biri de yokluğunda bağımlı olmayacağımız, kendi ürünlerimizi bağımsız yetiştirip ekebileceğimiz ata tohumlarımıza sahip çıkmaktır.
Genetiği oynanmış, albenisi fazla olan ve hazır satın aldığımız fidelerin verdiği ürünlerden tohum alamıyoruz. Bu nedenle ata tohumlarından vaz geçerek yöneldiğimiz bu yabancı fideler her yıl satın almakla bir yandan da bizi kendine bağımlı yaparken bir yandan da atalık tohumların kaybolmasına, azalmasına ve unutulmasına neden oluyor. Bu bağımlılıkla bizleri bekleyen asıl tehdit ise eğer bir gün bu dışa bağımlı fidelere ulaşamazsak verimli topraklara sahip olmanın da pek anlamı kalmayacak.
Biz emek verirsek; toprak ana cömerttir ve doğa da sürekli bir döngü halinde bize hizmet eder. Sebzenin meyvenin çok yetiştirildiği bir coğrafyada kavun, karpuz tohumları alınır ve sebzelerden en güzel ve sağlıklı olanlara bir ip bağlanarak tohumluk için ayrılır ve bunu herkes anladığı için asla koparılmazdı.
Bu alışkanlıklar azalsa da bunun birçok yerde hala devam ettiğini görmek insanı mutlu ediyor. Çünkü son yıllarda yerel tohumlara dönmek için birçok çalışma yapıldığını, bazı yörelerde Tohum Takas Şenlikleri düzenlendiğini duyuyoruz. Zamanla bu konunun bir milli duygularla beslenerek yaygınlaşması en güzel bitkinin anayurdu olan Anadolu’da yerel tohumların yeniden üretime dönmesi en büyük dileğimiz olmalı. Bizler de bahçelerimizde bize tohum olarak dönen doğal ürünleri tercih edip sürekli tohum almayı, saklamayı, paylaşmayı bilmeliyiz ve önemsemeliyiz.
Tohumların fidesini yetiştirip tekrar tohum alan ve tohumlarını paylasan, zahmetle ektiği fideleri ve toprağa tohum ekmeden duramayan halkımızı kutluyorum. Bir avuç tohum tarladır, sofradır, en kıymetli hediyedir ve avuçlarımızda birikmiş irili ufaklı mutluluktur.