Gençlik inceleme yazı serisi
Yapacağımız her işin mutlaka bir planı, bir programı olmalıdır. Çünkü işimiz çok ciddidir ve biz işlerimizi kesinlikle hafife almaya yetkili değiliz. İşin yürütücüleri olarak biz işimize ne kadar önem verirsek, çevremizde olaşan insanlar da o kadar önem vereceklerdir. Biz işimizi yaparken terlemeliyiz ki, yardımcı olanlar da işi ciddi tutsunlar.
Başarılı insanlar, işlerine gereken önemi veren insanlardır. “Hiçbir mazeret (özür) başarını yerini tutmaz” diyebilenler yani “ihsan sahibi insanlar” lardır. İhsan’ın tarifi bilindiği gibi, Allah Resulünden gelmekte ve “her işinde Allah’ın (c.c) kendisini gördüğünü ve bu sebeple de “Allah’ın işini güzel yapanları sevdiğini bilen” dir. Onun içindir ki, atalarımız, bir iş yaparken o işe o kadar ihtimam (ilgi) gösterirlerdi. Bu gün bile bütün dünya, tarihi eserlerimizi hayran hayran seyretmektedir.
Başarı ve başarısızlık bir yerde bizim neyi, nasıl tercih ettiğimize bağlıdır. Size bu konuda aşağıda bazı ölçüleri vermek istiyorum. Daha işin başında konuya nasıl yaklaştığımızı kendimiz tespit edersek, kazanıp kaybedeceğimizi de bilmiş oluruz.
KAZANAN VE KAYBEDEN ÖNCELİĞİ
Kazanan, “Bu işi senin için yaparım” derken, kaybeden “Bu iş benim işim değil ki” der.
Kazanan,“Uzak ama yolu biliyorum” derken, kaybeden “Yakın ama yolu bilmiyorum” der. Kazanan çakılların yanındaki çimeni, kaybeden çimenlerin yanındaki çakılları görür.
Kazanan her zaman çözümün bir parçası, kaybeden her zaman problemin bir parçasıdır.
Kazananın her zaman bir programı, kaybedenin her zaman bir mazereti vardır.
Kazanan her meselede bir çözüm, kaybeden her çözümde bir mesele görür.
Kazanan ”Zor olabilir ama mümkündür” kaybeden “Mümkün ama çok zor” der.
Kazanan konuşmak yerine iş yapar, kaybeden iş yapmak yerine konuşur.
Kazanan ağlamak yerine çalışır, kaybeden çalışmak yerine ağlar.
Kazanan beynini, kaybeden çenesini çalıştırır.
Kazanan paylaşmanın asaletini ister, kaybeden bencilliğin çirkinliğine talip olur.
CİDDİYET, TOPLANTIDAN BELLİ OLUR
Toplantılar, yönetim kurulunca önceden hazırlanan gündem üzerine yapılmalıdır. Gündem, yapılacak toplantıda görülecek konuların önem sırasına göre bir liste haline getirilmesidir. Toplantıda sıkı takip edilmeli ve çok önemli bir sebep olmadıkça kimseye bozdurulmamalıdır. Bu uygulama işin ciddiyetinin sağlanabilmesi için önemlidir. Gündem arasına sıkıştırılması istenen bir madde önemli değilse gelecek toplantı gündemine alınacağı ifade edilebilinir.
Gündem genellikle yoklama yapılarak ve yoklama sonucu toplantıya katılması gerekenlerin sayısı ile katılan ve katılmayanların sayısı başkana bildirilerek başlanır. Oturumu yöneten veya o topluluğun başkanı olan şahsın açılış konuşması ile devam edilir. Başkan bir evvelki toplantı ile bu toplantı arasında gelişen olayların, kuruluşun çalışmalarının bir özetini yaparak iki toplantı arasında yapılan çalışmalarla hedeflenen noktaya ne kadar yaklaşılmış olduğunu tespit ederek, topluluğun hep birlikte yapılan çalışmaların eriştiği semereyi (noktayı) belirtir ve daha neler yapılması gerektiğini ifade edecektir.
Toplantı da görevini başarı ile yapanlar ile görevini asgari (en az) seviyede yapan üyelerden tanıtılmalı, başarılı olanlar tebrik edilirken başarı seviyesi düşük olan üyelerin çalışmalarında karşılaştıkları zorluklar tespit edilerek, bu zorlukların ortadan kaldırılmasına mümkün mertebe yardımcı olunmalıdır.
Toplantılar, sadece hatiplerin konuşmalarıyla geçirilmemelidir. Eğer toplantılar hep nutuk atılarak geçiriliyorsa, o toplantıya katılan üyeler kendilerinin bir görevi olmadığına ve bu sebeple de her toplantıya katılmaya gerek olmadığı kanaatine varacaklarından bir daha toplantılara katılmayacaklardır.
GÖREVİN HUSUSİYETLERİ
Kendisine görev verilen bir üyeye, görevinin tarifi, sınırları, yetkileri ile sorumlulukları iyice belirtilmelidir ki o üye neyi, nasıl yapacağını bilsin ve çalışmalarını ona görevini sürdürsün. Görevi tam belirlenmeyen, görevin sınırları bildirilmeyen, bu görevdeki yetki ve sorumlulukları açıklanmayan bir üye, karanlık bir gecede yol almaya çalışan adama benzer. Bir üyenin taşıdığı görevine ait özellikleri iyi bilmesi o işe adapte olmasını sağlayacaktır. Böyle bir üye çalışırken “onore olarak” (çalışmalarından tatmin olarak) sürdürür ve kendisinden verim alınması mümkün olur.
Kuruluş içerisinde üyelerin yapacakları görevlerin ne olup olmaması o kadar önemli değildir. Bu görev genel başkanlık da olabilir, odacı, kapıcı veya çaycılıkta olabilir. Yeter ki o üye kendisini yaptığı bu görevle kuruluşunun bir adım daha ileri gideceğine inansın ve bunun şerefi ile manevi mükâfatının onun için yeterli olduğunu bilsin.
Şurası iyice bilinmelidir ki, çalışmalar da; “Yapılması gereken her görevin mutlaka bir sorumlusu, her üyenin de mutlaka bir görevi olmalıdır.” Yapılacak bir görevin sahibi bulunamamışsa veya üyeler içerisinde henüz görev almayan insanlar bulunuyorsa…” o toplumun hedefine ulaşma şansı o kadar azalmış demektir.
Hiçbir üye katıldığı kuruluşa, kendi varlığıyla şeref katamaz. Eğer ortada bir şeref varsa ancak katıldığı o kuruluştan dolayı alınan şereftir. Zira o kuruluşta aynı gayeler için çalışan bir insanlar topluluğu bulunmakta ve bunlar bu gayenin tahakkuku (hedefe varmak) için çalışmakta ve birlikte belli bir güce erişmiş bulunmaktadırlar. Topluluğun gücü ile ferdin gücünün karşılaştırılmasında ile gayenin tahakkukunda olsun fert ve toplum hiçbir zaman mukayese (karşılaştırma) bile edilemezler.
Yapacağımız her işin mutlaka bir planı, bir programı olmalıdır. Çünkü işimiz çok ciddidir ve biz işlerimizi kesinlikle hafife almaya yetkili değiliz. İşin yürütücüleri olarak biz işimize ne kadar önem verirsek, çevremizde olaşan insanlar da o kadar önem vereceklerdir. Biz işimizi yaparken terlemeliyiz ki, yardımcı olanlar da işi ciddi tutsunlar.
Başarılı insanlar, işlerine gereken önemi veren insanlardır. “Hiçbir mazeret (özür) başarını yerini tutmaz” diyebilenler yani “ihsan sahibi insanlar” lardır. İhsan’ın tarifi bilindiği gibi, Allah Resulünden gelmekte ve “her işinde Allah’ın (c.c) kendisini gördüğünü ve bu sebeple de “Allah’ın işini güzel yapanları sevdiğini bilen” dir. Onun içindir ki, atalarımız, bir iş yaparken o işe o kadar ihtimam (ilgi) gösterirlerdi. Bu gün bile bütün dünya, tarihi eserlerimizi hayran hayran seyretmektedir.
Başarı ve başarısızlık bir yerde bizim neyi, nasıl tercih ettiğimize bağlıdır. Size bu konuda aşağıda bazı ölçüleri vermek istiyorum. Daha işin başında konuya nasıl yaklaştığımızı kendimiz tespit edersek, kazanıp kaybedeceğimizi de bilmiş oluruz.
KAZANAN VE KAYBEDEN ÖNCELİĞİ
Kazanan, “Bu işi senin için yaparım” derken, kaybeden “Bu iş benim işim değil ki” der.
Kazanan,“Uzak ama yolu biliyorum” derken, kaybeden “Yakın ama yolu bilmiyorum” der. Kazanan çakılların yanındaki çimeni, kaybeden çimenlerin yanındaki çakılları görür.
Kazanan her zaman çözümün bir parçası, kaybeden her zaman problemin bir parçasıdır.
Kazananın her zaman bir programı, kaybedenin her zaman bir mazereti vardır.
Kazanan her meselede bir çözüm, kaybeden her çözümde bir mesele görür.
Kazanan ”Zor olabilir ama mümkündür” kaybeden “Mümkün ama çok zor” der.
Kazanan konuşmak yerine iş yapar, kaybeden iş yapmak yerine konuşur.
Kazanan ağlamak yerine çalışır, kaybeden çalışmak yerine ağlar.
Kazanan beynini, kaybeden çenesini çalıştırır.
Kazanan paylaşmanın asaletini ister, kaybeden bencilliğin çirkinliğine talip olur.
CİDDİYET, TOPLANTIDAN BELLİ OLUR
Toplantılar, yönetim kurulunca önceden hazırlanan gündem üzerine yapılmalıdır. Gündem, yapılacak toplantıda görülecek konuların önem sırasına göre bir liste haline getirilmesidir. Toplantıda sıkı takip edilmeli ve çok önemli bir sebep olmadıkça kimseye bozdurulmamalıdır. Bu uygulama işin ciddiyetinin sağlanabilmesi için önemlidir. Gündem arasına sıkıştırılması istenen bir madde önemli değilse gelecek toplantı gündemine alınacağı ifade edilebilinir.
Gündem genellikle yoklama yapılarak ve yoklama sonucu toplantıya katılması gerekenlerin sayısı ile katılan ve katılmayanların sayısı başkana bildirilerek başlanır. Oturumu yöneten veya o topluluğun başkanı olan şahsın açılış konuşması ile devam edilir. Başkan bir evvelki toplantı ile bu toplantı arasında gelişen olayların, kuruluşun çalışmalarının bir özetini yaparak iki toplantı arasında yapılan çalışmalarla hedeflenen noktaya ne kadar yaklaşılmış olduğunu tespit ederek, topluluğun hep birlikte yapılan çalışmaların eriştiği semereyi (noktayı) belirtir ve daha neler yapılması gerektiğini ifade edecektir.
Toplantı da görevini başarı ile yapanlar ile görevini asgari (en az) seviyede yapan üyelerden tanıtılmalı, başarılı olanlar tebrik edilirken başarı seviyesi düşük olan üyelerin çalışmalarında karşılaştıkları zorluklar tespit edilerek, bu zorlukların ortadan kaldırılmasına mümkün mertebe yardımcı olunmalıdır.
Toplantılar, sadece hatiplerin konuşmalarıyla geçirilmemelidir. Eğer toplantılar hep nutuk atılarak geçiriliyorsa, o toplantıya katılan üyeler kendilerinin bir görevi olmadığına ve bu sebeple de her toplantıya katılmaya gerek olmadığı kanaatine varacaklarından bir daha toplantılara katılmayacaklardır.
GÖREVİN HUSUSİYETLERİ
Kendisine görev verilen bir üyeye, görevinin tarifi, sınırları, yetkileri ile sorumlulukları iyice belirtilmelidir ki o üye neyi, nasıl yapacağını bilsin ve çalışmalarını ona görevini sürdürsün. Görevi tam belirlenmeyen, görevin sınırları bildirilmeyen, bu görevdeki yetki ve sorumlulukları açıklanmayan bir üye, karanlık bir gecede yol almaya çalışan adama benzer. Bir üyenin taşıdığı görevine ait özellikleri iyi bilmesi o işe adapte olmasını sağlayacaktır. Böyle bir üye çalışırken “onore olarak” (çalışmalarından tatmin olarak) sürdürür ve kendisinden verim alınması mümkün olur.
Kuruluş içerisinde üyelerin yapacakları görevlerin ne olup olmaması o kadar önemli değildir. Bu görev genel başkanlık da olabilir, odacı, kapıcı veya çaycılıkta olabilir. Yeter ki o üye kendisini yaptığı bu görevle kuruluşunun bir adım daha ileri gideceğine inansın ve bunun şerefi ile manevi mükâfatının onun için yeterli olduğunu bilsin.
Şurası iyice bilinmelidir ki, çalışmalar da; “Yapılması gereken her görevin mutlaka bir sorumlusu, her üyenin de mutlaka bir görevi olmalıdır.” Yapılacak bir görevin sahibi bulunamamışsa veya üyeler içerisinde henüz görev almayan insanlar bulunuyorsa…” o toplumun hedefine ulaşma şansı o kadar azalmış demektir.
Hiçbir üye katıldığı kuruluşa, kendi varlığıyla şeref katamaz. Eğer ortada bir şeref varsa ancak katıldığı o kuruluştan dolayı alınan şereftir. Zira o kuruluşta aynı gayeler için çalışan bir insanlar topluluğu bulunmakta ve bunlar bu gayenin tahakkuku (hedefe varmak) için çalışmakta ve birlikte belli bir güce erişmiş bulunmaktadırlar. Topluluğun gücü ile ferdin gücünün karşılaştırılmasında ile gayenin tahakkukunda olsun fert ve toplum hiçbir zaman mukayese (karşılaştırma) bile edilemezler.