Merhaba sevgili okurlar. Uzun zamandır birbirimizden uzak kaldık. Elde olmayan sebeplerden dolayı bir süre yazılarıma ara vermek zorunda kaldım. Ancak geçerli mâzeretim vardı. Şöyle ki;
Kıymetli okurlar 26 Temmuz Salı günü ailecek çok ciddi bir trafik kazâsı geçirdik. Ölümden döndük desem doğru. Hatta belki de biz şu an hayatta olmayabilirdik. Sizlere kazânın nasıl olduğundan bahsetmek istiyorum. Büyük oğlumun nişan merâsimini Erzincan’da yapıp oradan kendi arabamızla dadaşlar diyârı Erzurum’a geçtik. Erzurum’da Abdurrahman Gâzi Hazretleri’ni, Aziziye Tabyaları’nı, Ulu Câmi’yi ve diğer târihsel mekanları ziyâret ettikten sonra Konya’ya geliş istikâmetini Karadeniz üzerinden yapalım istedik. Erzurum’dan ayrılırken sadaka vermeyi de ihmal etmedik. Aslında unutmuştuk fakat geri dönüp sadakamızı verdik zirâ yol bu ne olur ne olmaz dedik. Önce yolumuzu Rize’ye çevirdik. Rize’yi doğrusu çok gelişmiş buldum özellikle dînî müesseselerin çokluğu ve görkemi beni hayrete düşürdü. Oradan Trabzon’un meşhur Uzun Göl’üne gittik. Bu arada oğlumla aramızda küçük bir hâdise cereyân etti. İkindileri kılmak üzere câmi avlusundaydık, bir ses yükseliyordu mikrofondan; ‘Kur’an Kursu’nun yapımı için yardımlarınızı talep ediyoruz.’ diyordu ses bir Türkçe bir Arapça söylüyordu yardım talebini. Ben de oğluma; ‘Yavrum şuraya sadaka verelim.’ dedim. Önce oğlum duymadı. Sonra sanki az sonra başımıza gelecekler için söylemişim gibi; ‘Yavrum, az sadaka çok belâları def eder, lütfen şuraya sadaka verelim.’ Dedim. Oğlum; ‘Tamam anne.’ dedi ve sadakamızı verdik, namazları kıldık, dualarla yola koyulduk.
Sizi bilemem ama ben Trabzon’un ‘Of’ ilçesini hep merak etmişimdir. Çünkü bir zamanlar İmam Hatip Okullarının, Kur’an Kurslarının kapatıldığı, ezanın ‘Tanrı Uludur, Tanrı Uludur.’ Diye okunduğu devrelerde câmilerde görev yapabilecek salâhiyette din görevlisi hatta ölü yıkayıcısı dâhi bulunamıyordu. İşte o zamanlarda gençler pek bilmez fakat biz emsaller bilirler ve hatırlarlar Trabzon’un ‘Of’undan hep hafızlar çıkardı ve bu din hizmetini belli süre o hafızlar götürmüştür. Gerçi bu görevlilerin fıkıh bilgileri yok denecek kadar azdı ancak bu kişiler sağlam ve güzel Kur’an kıraatleriyle İmam Hatip Okulları açılana kadar epey hizmet verdiler. Rabbim onlardan râzı olsun. Nereye gitsen hep ‘Of’lu hâfızlarla karşılaşılırdı. O sebepten ‘Of’u çok merak ederdim. Uzun Göl’e giderken de gelirken de ‘Of’un içinden geçiliyor. Doya doya sağıma soluma bakıyorum. Her taraf câmi, Kur’an Kursu, medrese, yurt, yuva çok hoşuma gitti. ‘Ne güzel çocuklar! Her taraf dînî müessese dolu, dendiği kadar var. Bu ilçe kim bilir kaç hâfız yetiştirmiştir. Keşke şu câmileri, kursları ben yapsaydım. Ama farz edin ki ben yaptım.’ Diye diye dualarla giderken Karadeniz sahil yolunda ilerliyorduk.
Trabzon’a 15-20 kilometre kalmıştı, yandaki araç bizi geçmeye çalışmış, eşim de kenara çekilmiş geçsin diye. O sırada arabanın sağ ön tekerleği kaldırıma çarpmış, eşim de direksiyonu birden sola kırınca araba fırlama yaptı kaydık, reflüye çıktık, birkaç takla attık nihâyet sanki bizim için oraya dikilmiş bir direğe çarparak durduk ama araba tostoparlak oldu. Sadakayı veren büyük oğlumun emniyet kemeri takılı olmadığı için arabadan dışarı fırlamış ve kanlar içindeydi. Bir yandan tekbir atıyor bir yandan; ‘Anne biz o sadakayı vermeseydik şimdi ölmüştük.’ Diye bağırıyordu. Hemen âcil geldi ve Tıp Fakültesine götürüldük. Benim de 5-6 kaburga kemiğim kırılmıştı. Şükür eşimde ve diğer oğlumda bir şey yoktu. Rabbimin koruması ve esirgemesiyle hamdolsun kurtulduk. Büyük oğlumum kaşında 16 dikiş vardı sol kolunda çatlak ve eziklikler bulunuyordu ama buna şükürdü. Ölümle burun buruna gelmiştik. Çok büyük tehlikeler atlattık. Bir kere arabamız LPG’li direğe çarptığımızda tüp patlayabilirdi, yanabilirdik. Hepimiz; ‘Şükür ya Rabbi!’ dedik. Sonra eğer o direk olmasaydı karşı şeritten iki tır bir kamyon geliyormuş eğer durmasaydık tırların altına girecektik görenler zerreniz kalmazdı diyorlar. Ayrıca Trabzon sahil yolunda akşam vakti ilerliyorsunuz yol kalabalık nasıl oldu da sağa sola başka arabalara çarpmadan reflüye çıkabildik hâlâ anlamış değiliz. Denecek şu ki; ‘Öldürmeyen Allah öldürmüyor.’ Arabayı verdiğimiz hurdacı diyor ki eşime; ‘Abi buradan sağ çıkan oldu mu?’ O da; ‘Hepimiz sağ çıktık.’ Deyince; ‘İnanılmaz bir şey bu arabadan sağ çıkmak.’ Diyor. Düşünün, Rabbi Teâlâ ne büyük! Kimini bir arı sokmasıyla öldürüyor kimini de imkansız bir kazadan sağ çıkarıyor. Hikmetinden sual olunmaz ya Rabbi! Demek ki vâde dolmadı. Daha göreceklerimiz var. Cenâbı Hak bizlere bahş ettiği ömrü hep kendisinin yolunda kullanmayı nasip etsin. Cümlemizi görünür görünmez kaza, belâ ve musibetlerden korusun. Yollarda seyredenlere dikkat ihsan etsin. Sağlıcakla kalın efendim.
Kıymetli okurlar 26 Temmuz Salı günü ailecek çok ciddi bir trafik kazâsı geçirdik. Ölümden döndük desem doğru. Hatta belki de biz şu an hayatta olmayabilirdik. Sizlere kazânın nasıl olduğundan bahsetmek istiyorum. Büyük oğlumun nişan merâsimini Erzincan’da yapıp oradan kendi arabamızla dadaşlar diyârı Erzurum’a geçtik. Erzurum’da Abdurrahman Gâzi Hazretleri’ni, Aziziye Tabyaları’nı, Ulu Câmi’yi ve diğer târihsel mekanları ziyâret ettikten sonra Konya’ya geliş istikâmetini Karadeniz üzerinden yapalım istedik. Erzurum’dan ayrılırken sadaka vermeyi de ihmal etmedik. Aslında unutmuştuk fakat geri dönüp sadakamızı verdik zirâ yol bu ne olur ne olmaz dedik. Önce yolumuzu Rize’ye çevirdik. Rize’yi doğrusu çok gelişmiş buldum özellikle dînî müesseselerin çokluğu ve görkemi beni hayrete düşürdü. Oradan Trabzon’un meşhur Uzun Göl’üne gittik. Bu arada oğlumla aramızda küçük bir hâdise cereyân etti. İkindileri kılmak üzere câmi avlusundaydık, bir ses yükseliyordu mikrofondan; ‘Kur’an Kursu’nun yapımı için yardımlarınızı talep ediyoruz.’ diyordu ses bir Türkçe bir Arapça söylüyordu yardım talebini. Ben de oğluma; ‘Yavrum şuraya sadaka verelim.’ dedim. Önce oğlum duymadı. Sonra sanki az sonra başımıza gelecekler için söylemişim gibi; ‘Yavrum, az sadaka çok belâları def eder, lütfen şuraya sadaka verelim.’ Dedim. Oğlum; ‘Tamam anne.’ dedi ve sadakamızı verdik, namazları kıldık, dualarla yola koyulduk.
Sizi bilemem ama ben Trabzon’un ‘Of’ ilçesini hep merak etmişimdir. Çünkü bir zamanlar İmam Hatip Okullarının, Kur’an Kurslarının kapatıldığı, ezanın ‘Tanrı Uludur, Tanrı Uludur.’ Diye okunduğu devrelerde câmilerde görev yapabilecek salâhiyette din görevlisi hatta ölü yıkayıcısı dâhi bulunamıyordu. İşte o zamanlarda gençler pek bilmez fakat biz emsaller bilirler ve hatırlarlar Trabzon’un ‘Of’undan hep hafızlar çıkardı ve bu din hizmetini belli süre o hafızlar götürmüştür. Gerçi bu görevlilerin fıkıh bilgileri yok denecek kadar azdı ancak bu kişiler sağlam ve güzel Kur’an kıraatleriyle İmam Hatip Okulları açılana kadar epey hizmet verdiler. Rabbim onlardan râzı olsun. Nereye gitsen hep ‘Of’lu hâfızlarla karşılaşılırdı. O sebepten ‘Of’u çok merak ederdim. Uzun Göl’e giderken de gelirken de ‘Of’un içinden geçiliyor. Doya doya sağıma soluma bakıyorum. Her taraf câmi, Kur’an Kursu, medrese, yurt, yuva çok hoşuma gitti. ‘Ne güzel çocuklar! Her taraf dînî müessese dolu, dendiği kadar var. Bu ilçe kim bilir kaç hâfız yetiştirmiştir. Keşke şu câmileri, kursları ben yapsaydım. Ama farz edin ki ben yaptım.’ Diye diye dualarla giderken Karadeniz sahil yolunda ilerliyorduk.
Trabzon’a 15-20 kilometre kalmıştı, yandaki araç bizi geçmeye çalışmış, eşim de kenara çekilmiş geçsin diye. O sırada arabanın sağ ön tekerleği kaldırıma çarpmış, eşim de direksiyonu birden sola kırınca araba fırlama yaptı kaydık, reflüye çıktık, birkaç takla attık nihâyet sanki bizim için oraya dikilmiş bir direğe çarparak durduk ama araba tostoparlak oldu. Sadakayı veren büyük oğlumun emniyet kemeri takılı olmadığı için arabadan dışarı fırlamış ve kanlar içindeydi. Bir yandan tekbir atıyor bir yandan; ‘Anne biz o sadakayı vermeseydik şimdi ölmüştük.’ Diye bağırıyordu. Hemen âcil geldi ve Tıp Fakültesine götürüldük. Benim de 5-6 kaburga kemiğim kırılmıştı. Şükür eşimde ve diğer oğlumda bir şey yoktu. Rabbimin koruması ve esirgemesiyle hamdolsun kurtulduk. Büyük oğlumum kaşında 16 dikiş vardı sol kolunda çatlak ve eziklikler bulunuyordu ama buna şükürdü. Ölümle burun buruna gelmiştik. Çok büyük tehlikeler atlattık. Bir kere arabamız LPG’li direğe çarptığımızda tüp patlayabilirdi, yanabilirdik. Hepimiz; ‘Şükür ya Rabbi!’ dedik. Sonra eğer o direk olmasaydı karşı şeritten iki tır bir kamyon geliyormuş eğer durmasaydık tırların altına girecektik görenler zerreniz kalmazdı diyorlar. Ayrıca Trabzon sahil yolunda akşam vakti ilerliyorsunuz yol kalabalık nasıl oldu da sağa sola başka arabalara çarpmadan reflüye çıkabildik hâlâ anlamış değiliz. Denecek şu ki; ‘Öldürmeyen Allah öldürmüyor.’ Arabayı verdiğimiz hurdacı diyor ki eşime; ‘Abi buradan sağ çıkan oldu mu?’ O da; ‘Hepimiz sağ çıktık.’ Deyince; ‘İnanılmaz bir şey bu arabadan sağ çıkmak.’ Diyor. Düşünün, Rabbi Teâlâ ne büyük! Kimini bir arı sokmasıyla öldürüyor kimini de imkansız bir kazadan sağ çıkarıyor. Hikmetinden sual olunmaz ya Rabbi! Demek ki vâde dolmadı. Daha göreceklerimiz var. Cenâbı Hak bizlere bahş ettiği ömrü hep kendisinin yolunda kullanmayı nasip etsin. Cümlemizi görünür görünmez kaza, belâ ve musibetlerden korusun. Yollarda seyredenlere dikkat ihsan etsin. Sağlıcakla kalın efendim.