Aşkın Pazarında Canlar Satanlar

Nurten Selma Çevikoğlu

Bugün de yazımıza, ‘Selam duâsı’yla başlamak istiyoruz efendim.

Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’

Yine aşk ile alâkalı 30 beyitle devam edelim sevgili okurlar. Önce beytimizin metnini yazalım;

Âşığın nazarında herşey sevgiliden ibârettir. Aşkın kendisi dâhi perdedir. Yaşayan mâşuktur. Âşık bile ölüdür.” (30.Beyit)

Cenâbı Hakk’a gerçek anlamda âşık olan bir mümin kendi benliğini Hak Teâlâ hazretlerinin yüce zâtında eritir nihâyetinde yok eder. Âşık gözünde Allâhu Teâlâ’dan başka her şey, hiç hükmündedir. Aslında, sonsuz ‘Hay’ olan Rabbül Âlemin, asıl mâşuktur. Hazreti Allâh’a âşık olan mânâ âleminde ölüdür. Çünkü o kendisini, Hak muhabbetinde yok etmiştir. Yanı sıra o nefsi isteklerini, heva ve heveslerini, tümüyle bitirmiş, Rabbinin her hükmüne büyük bir titizlikle uymuştur. Böylesi bir âşık yoklukla hayat bulmuştur. Neticede ebedi bir saadete ulaşmıştır.

Âşığın nazarında kâinatta vâr olan ne varsa hepsi, kendisine sevgilisini çağrıştırır. Her şeyi O’na benzetir. Gündüzün aydınlığını Hakk’ın nûrûna, gecenin karanlığını Hakk’a ulaşmak adına çektiklerine benzetir. Yine rüzgarın esmesi sevgilinin nefesini, gökyüzünde parlayan şimşek, sevgilinin tebessümünü âşığa hatırlatır. Yâni âşığın gözünde koca kâinat sâdece sevgiliden ibârettir. Hatta kendisini bile mâşuk olarak düşünür. Âşığın kendisi dahi perdedir. Bu hâliyle âşık ölüdür, yaşayan mâşuktur. Bütün bunların sonucunda aradaki ‘benlik’ perdesi kalkarsa hakiki aşka erişilir.

Hakiki âşık kendisini sevgilisinde fâni kılar. Âşık nerdeyse her şeyde sevgilisini gördüğünden artık o tamâmen yokluk libâsına bürünür. Ona göre herşey sevgilisine hizmet ve bekçilik eder. Şurası bir hakikat ki, kendisini sevgilisinde bulmayana, sevgilisini kendine tercih etmeyene gerçekten âşık denemez. Neden? Çünkü, gerçek aşkta tamâmen fedakarlık ve kendinden geçme hâli vardır. Aşkı için ölüme gitmeyene âşık denemez. Buna pervâne misâli güzel örnektir. Pervâne aşkı uğruna ateşe dalar, kolunu kanadını yakar, kendini telef eder. Böylece kendinden geçerek aşkında fâni olur.

Bu dünya hayâtında aslında her şey Allah (c.c) ve Rasûlune olan sevgiden ibârettir. Lâkin hakiki aşkın önüne onun gönlünü kaydırıcı, yıldırıcı etkenler olması gerekir ama bunların dünya için olmaması lâzımdır. Eğer olursa da, bu onun sâdece dünyevî arzu ve hislerini tatmin eder. Bu sebeple o, gerçek aşkın ne olduğunu anlamayan bir nasipsizdir. Zira o derya ve deniz içinde sâdece bir damla ile yetinmiştir. Peki dünyâlık aşklar, aşk değil midir? Onlar da aşktır fakat her şey kendi cinsinden yer ve değer bulur. Eğer bir kişi dünyâya meylediyorsa, o dünyâya âşıktır. Bu kişiye Hakk’a âşık diyemeyiz. Böyle bir şey nasıl tezatsa aynı şekilde âşığın sevgilisine baktığı zaman kendini görmesi ya da ben-ben diye ithaf etmesi, benim isteklerim, benim arzularım deyip benlik göstermesi bir tezattır. Çünkü aşk, insanı kendinden geçirtir. Aslında aşk ve sevginin temelinde; ‘Allah Teâlâ’nın yüce kudreti vardır ki, bunu herkes farkedemez. Eğer bu kudret olmasaydı, kişi kalbî olarak Cenâbı Hakk’ı tanıyamazdı.

Kânâta baktığımızda güneş, ay ve yıldızlar, dünyâda olan her şey Allah Teâlâ’nın aşkıyla yanar-söner, doğar-batar, tüm çiçekler yine O’nun aşkıyla açar-açar sonra kapanır. Kuşlar Rabb’lerinin aşkıyla kanat çırpar sonrasında bırakırlar. İşte böyleleri öyle bir aşk yaşarlar ki, ölümleri de aşklarıyla olur. Yâni bunu yapabilmek ve dahi farkına varabilmek çok önemlidir. Aslında aşk ve sevgi adına ne varsa her şey, insanı Hz. Allâh’a yönelten bir duygudur. Ama biz bu güzel tecellileri fâni alanlarda tükettiğimiz ve fuzuli işlerle vakit kaybettiğimiz için hakiki aşkı bulamıyoruz. Bu hususta Yüce ve Aziz olan Rabb’imiz yolumuzu ve önümüzü açsın ve bize yardım etsin inşallah. Kişi sevgilisiyle aralarındaki perdeleri yırtmadıkça, kendisini sevgilisinden başka yerlere bağlayan zincirleri kırmadıkça sevgiliye ulaşamaz. Sevgiliye ulaşmak için aradaki perdelerin kalması, kişinin dünyâya olan bağlığını, kibrini, gururunu, isteklerini kırması gerekir ki, sevgiliye ulaşabilsin.

Her şeyin fâni olacağı bu varlık âleminde, ilâhî aşkın kaynağı ile bu aşkın tecellilerine mazhar olan âşık ruhlar bâkî kalacaklardır. Hayâtiyetini sonsuz kudretten alan âşık gönüller, sonunda Hakk’a vuslat olacaklar ve Rabb’in cennetinde ebedî olarak sonsuz güzellikleri yudumlayacaklardır. Aşkın önü-sonu olmaz, önü-sonu olmayan yüce kudrettir. Allâh’a âşık olmak, Allah ahlaklı olmak ve Allâh’ın nurlu yolunda yol alıp O’na ulaşmaya çalışmak demektir.

İlâhî aşkın sergilendiği gönül pazarında saman alıp-satanlar, sevgi örgüsünün içine gizlenmiş gerçek sevgiyi ve sevgiliyi fark edemezler. Onların gördüğünü zannettikleri şey, perdedir, perdedeki hayal nakışlarıdır. Pazarın ve perdenin özüne nakşedilmiş asıl sevgiliyi her göz göremez. Kendi benliklerinin özündeki nûru bile, benlik perdesiyle kapatanlar, kendi özündeki ilâhî nûru göremeyenler, gönüllerini mâsiva ile dolduranlar, her zerresi ile mâsivaya bağlanıp kalmış olanlar aşk pazarında iflas alır-satarlar.’

Efendim hayırlı Cumâlar.



İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.