Büyük aşk eri Mesnevîsinde der ki; ‘Ey oğul, bağını kes kurtul; gümüşe, altına esâretin ne vakte kadar! Testiyi denize daldırsan bir günlük rızıktan fazlası kısmet olmaz. Harisin göz testisi dolar mı? Kanaatsiz, sedefte inci olmaz. Aşktan her kimin elbisesi parça parça olmadıysa o, kötülüklerden, hırstan, kibirden temizlenmemiştir. Ey bizim tatlı aşkımız, ey bizim hastalığımızın tabibi şâd ol. Ey aşk, bizim kibir ve azametimizin, şerefimizin devâsı, Eflâtun’umuz ve Câlinus’umuz sensin. Topraktan olan beden aşk ile yüceldi. Bu tesirle dağ bile coşup oynadı. Her kim aşk ile yanıp tutuşmamışsa o, uçamayan kanatsız kuş gibidir… Gönül kirden, süsten temizlenirse; Hak güneşinin nûru orada parıldar.’ (a.g.e, C.I, s. 3/19-35)
Muhterem Üstad; insanların altına, gümüşe yâni dünyâya olan merak ve ilgisine dikkat çekerek, onların meftunu olma herkes zâten nasibi kadarını alır. Aşk yolunda ilerlemek öyle kolay değildir. Bu yolda mihnetler, eza ve cefâlar vardır. O sıkıntılara ancak aşkla katlanılır, sabırla tahammül edilir. Hatta; ‘Muhabbetin şartı mihnete, derde, belâya katlanmaktır. Dost altın, belâ da ateş gibidir. Ayarı hâlis olan altın, ateşe râzıdır’, der. (a.g.e, C. II, s. 53/1473-74) Derdini tatlı olarak görürsen, o dert sana güzel gelir. Âşıksan başına bir dert geldiğinde alıp, kabul etmek vardır, zira o dert sana Rabb’inden gelmektedir. Derdi bal gibi görenler vardı asrısaadette, ashabı kiram böyleydi. Onlar başlarına bir dert gelmeyince üzülür, ‘Rabb’imiz bizi unuttu’, diye düşünürlerdi. Bilinsin ki, dertler özellere verilir. Dertler -burada bahsedildiği üzere hastalıklar- Seven tarafından, sevilene verilen hediyelerdir. Hediyeler gönül rızâsıyla kabul edilir. Bir doktorun (Calinus, Bergama’da yaşamış meşhur bir hekimdir) hastası üzerindeki tasarrufu neyse aşk da, öyledir. İnsanın kibirden, hırs ve kötülükten temizlenmesinin devâsı âşık olmaktır. Aşk insanı ayıplardan temizler. Âşık mâşukunun isteklerine aşkıyla severek, isteyerek teslim olur. Bu hal de onu bâki âlemlerin yolcusu kılar.
Korkakların aşka erişemeyeceklerini belirten üstad; ‘Zâhitlerin ayağı korku ile seğirtir. Âşıklarsa kanatlarıyla şimşek süratiyle giderler. Aşk derdi, gökyüzünü yeryüzü ederken korku ehli, aşkın tozuna bile nereden erişecek?’ (a.g.e, C. V, s. 88/2200-2201) diyerek bu hususta pek dile getirilmeyen gerçeği ortaya koyar. Zâten gerçek Hak aşkı kişiyi metin kılar, emin kılar ve dahi cesur kılar tıpkı Rasûllah aleyhissalâtu vesselam gibi. Ne dedi O Güzel Nebi aleyhisselam amcasına; ‘Vallâhi ey amca! Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseler, ben bu dinden, bu tebliğden vaz geçmem...’(İbnu Kesir, es-Sîretu’n-Nebeviye, c.I s.474) Yâni, ‘en olmayacak şeyleri dahi önüme getirseniz, ben bu dîni tebliğ mücâdelesinden dönmem’, dedi. Bu ne cüret bu ne cesâret! İşte bunlar hep aşkın bir imânın tezâhürleridir. Aşk boyutunda kâmil bir iman ki, böyle bir iman, kişiye mânen tahmin ötesi dereceler kazandırır. Demek ki; ‘Sevgi, acıyı, tatlılaştırır. Sevgi, bakırı altın eder. Bulanıklar sevgi ile duruldu. Dert, sevginin feyziyle şifa bulur.’ (a.g.e, C. II, s. 56/1545-46)
Dünyâdaki bunca sıkıntı ve problemin sebebi sevgisizlik ve aşksızlık sonucudur. Sevgisizlik ve dahi aşksızlık insanları merhametsiz, gaddar, zulümkar yapabiliyor hatta insanı ölüm kusan canavarlar hâline bile getirebiliyor, bugün olduğu gibi. Gerçek şu ki, hayâtın yaşanılır hâle gelmesi ancak sevgiyle mümkündür. Bunun için karınca kararınca hepimiz çok duâlar edelim. Günümüzde ümmeti Muhammed’in dirilişi ve sevgi toplumu olması için içli yakarışlarda olan nice bağrı yanık âşıklar var. Aşk adamı Hz. Mevlânâ’nın bu vasfı, Onun fikir ve düşüncelerinin bizi bu kadar etkilemesi, ilmini ‘Ölmeyen dâim diri’ olan aşkından aldığından dolayıdır.
‘Eğer ben, aşkı şerh etmeye devam edecek olursam bu mevzu, yüz kıyâmet geçse de yine tamamlanamaz!...’ (a.g.e, C. V, s. 88/2197-99) diyerek, bir duayla yazımızı hitâma erdirelim efendim.
Ey bizi dünyâya insan olarak getiren, halifelikle şereflendiren Yüce Rabb’imiz! Daldığımız uykudan bizleri uyandır, vuslata ermek için çıktığımız yolda, bizi hakikate ve nurâ yürüt. Hakikat yolundaki yolcuğumuzda, yüklerimizi hafiflet. Aşkından damla damla yudumlat ki onunla, rûhumuza kuvvet, yüreğimize derman gelsin. Son nefeste perdeler yırtılıp yakîn bize âyân olsun. Son lisânımızda, şaşırtma bizi doğruyu söylet. Rahmet ve kereminle bize muamele bahşet. (Amin)
Efendim hayırlı Cumâlar.