Hz. Mevlâna’nın vuslat gecesi= Sevenin sevgilisiyle buluşma gecesi dediği ölüm gecesinin yâni Şeb-i Arus’un 736. kutlamaları yapılıyor Konya’da. Bugün sizlere bu aşk kahramanını yazalım istedik. O diyor ki; “Gönül dünyanda Cenab-ı Hakk’ı bulduysan, ölüm de güzeldir, ömür de güzeldir.” Onu gerçek manasıyla bulabilmek ve gerçek Hak sevgisine ulaşabilmek duasıyla başlayalım bugünkü yazımıza…
Önce bu gönül erinin hayâtına kısaca bir göz atalım istiyoruz. 30 Eylül 1207’de Horasan’ın Belh şehrinde doğan Mevlana Celaleddin-i Rûmi Hazretlerinin babası o yörede “Sultan-ül Ulemâ” lakâbıyla tanınmış Bahaeddin Veled’tir. Annesi de Belh Emîri Rükneddin’in kızı Mü’mine Hatun’dur. Yaşadığı devirdeki bazı siyâsi olaylardan (Moğol istilâsı) dolayı Belh’ten ayrılan Bahaeddin Veled Karaman’a gelerek orada 7 sene ikâmet etmiştir. Mevlânâ Hazretleri burada Gevher Hatun ile evlenmiştir. O zamanlar Konya, Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti idi. En parlak devirlerini yaşayan Selçuklu Devleti’nin merkezi Konya, birçok sanat eserleriyle donatılmıştı. Şehir ilim adamlarıyla ve sanatkarlarıyla anılıyordu. İşte tam bu sırada o devrin hükümdarı Alaeddin Keykubat, Mevlânâ’nın babası Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled’i Konya’ya davet ederek buraya yerleşmesini istedi. O da bu teklife icabet ederek ailesiyle birlikte Konya’ya gelip yerleşti. İşte bir gönül eri olan Mevlânâ’nın Konya’ya gelişi bu şekilde oldu. Buradaki hayâtı boyu Allah’a olan aşkını ve ilmini insanlara aktardı. Bu aktarma işini öyle muhteşem bir şekilde yaptı ki ünü, şânı, şöhreti bütün dünyâya yayıldı.
Hz. Mevlâna öyle bir şahsiyetti ki herkes onda kendini görebiliyordu. O der ki; gök kubbenin altındaki bütün insanlık yaratılış itibâriyle kardeştir. Allah yarattığına göre onda bir güzellik aramamız lâzımdır. Câmiler, havralar, kiliseler her biri Allâh’a yakarış yerleridir. Biz bu insanları yargılamadan önce kendi dinimizi doğru yaşayıp, doğru anlatıp, onlara da doğru anlatmamız lâzım. Bu doğruların temeli Kur’ân-ı Kerim’de yatıyor. Kur’ân-ı Kerim’den başka şeylere saparsak İslam zarar görür. İncil de, Tevrat da, Zebur da bizim; ama son olarak Kur’ân-ı Kerim gelmiştir. Bu da Allâh’ın emridir ve bunlara uymak gerekir. Mevlânâ’nın İslam hârici diğer dinlere ve insanlara bakışı bu şekildeki bir doğru bakışladır. Evet, Mevlâna “Ne olursan ol, gel” derken “gel, fakat geldikten sonra sapkınlıklarını bırak ve bana tâbi ol” diyor. O’na tabi olmak Kur’ân-ı Kerim’e tâbi olmak demektir. Çünkü o çok açık ve net olarak “Ben Kur’ân’ın bendesiyim, ben Hz.Muhammed aleyhissalâtu vesselâm’ın ayağının tozuyum” buyuruyor. Mevlâna’ya bu şekilde bakış doğru bir bakıştır.
Bugün O’nun engin hoşgörüsünden yanlış nasiplenmek isteyenler doğrusu bizi gerçekten üzüyor. Hz. Mevlana “gel” derken herkesi sevgisiyle, aşkıyla kucaklarken Kur’ân-ı Kerim’in çizdiği sınırların içinde kucaklıyor. Nitekim bütün insanlığa yaptığı şu güzel vasiyete baktığımızda onun hayat felsefesinin Kur’ân-ı Kerim dışına çıkmadığını görürüz. “ Ben size gizli ve aleni Allah’tan korkmanızı, az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi, dâima şehvetten kaçınmanızı, halkın eziyet ve cefâsına dayanmanızı, avam ve sefillerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı, kerem sahibi olan salih kimselerle beraber olmanızı vasiyet ediyorum. İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd yalnız tek olan Allah’a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun.”
Hz. Mevlânâ’nın yaşadığı zaman ve mekanlar çok ehemmiyetlidir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Selçuklu’nun başkenti konumunda olan Konya o devirde ilimde zirve şahsiyetlerin yaşadığı bir devirdi. Zâten Mevlâna Hazretlerinin ailesinin ilmi seviyedeki üstünlüğü tartışma götürmezdi. Bir de buna Mevlâna Hazretlerinin kendi üstün zeka ve kâbiliyetlerini eklersek ondaki maddi ve mânevi donanımlardaki kalite âdeta onun marka sâhibi bir şahsiyet olmasını sağlamıştır. Ondaki bu mükemmel ve herkesin erişemeyeceği birikimler sâdece bulunduğu beldede değil neredeyse tüm dünyânın fikir ve düşünce sistemini etkileyecek konumdaydı.
O, asırlardır dünyanın dört bir yanında dil, din, ırk, meslek ve meşrep farkı gözetmeksizin gaflet uykusuna dalan gönülleri bir sevdâ çağlayanı olan Mesnevi’siyle ve ondaki engin bakışla uyandırmış, ruha sonsuz huzur bahşeden fikir şerârelerini en ışıltılı biçimde sunmuş, neticede yediden yetmişe herkesin sevgisine mazhar olmuştur. O, ufkunun genişliği, fikirlerinin yüceliği, üslûbundaki gönle coşku veren ifadeleri ve eşsiz insânî değerlere sâhip olması hasebiyle dünyânın en bilinen kıymetli insanları arasında yerini almıştır.
O’nun ve fikirlerinin engin hoşgörüsünden dolayı yanlış anlaşılması bizleri gerçekten yaralıyor. Ancak bizleri yaralayan bir başka yön daha var: Hz. Pir’in metfun bulunduğu Konya’mızda Mevlana Hazretlerinin eserlerinden en çok okunmasını arzu ettiğimiz Mesnevi’sinin halk tarafından okunmadığını ve bilinmediğini gözlemlemekteyiz. Hatta halk Mevlana Hazretleri hakkında bile doğru dürüst bilgi sahibi değil. Biz Konya dışından gelmiş insanlar olarak Konya dendi mi Mevlâna diyârı hemen her semtte Mesnevi’lerin okunduğu ve yorumlandığı aşk diyarı olarak hayal ederdik. Ama geldik gördük ki heyhat yanılmışız. Hemen her şehirde her mahallede okunan Risâle-i Nur külliyâtı gibi aynen Konya gibi Mevlâna ile özdeşleşmiş ve tanınmış bir şehirde de hep Mesneviler ayni yaygınlıkla ve sıklıkla okunsun isterdik fakat ne yazık ki Nur külliyatlarına gösterilen ilgi ve alaka Mesnevi’ye gösterilmiş olarak bulamadık. Mesnevi, Hazreti Mevlânâ’nın âdeta aşk feryadnâmesidir. Mesnevi gönle hitap ediyor. Zarifçe yüreği inkişâfa getiriyor. Rûhu ilâhi aşkla sarıyor. İnsanın ölmüş hissiyâtını uyandırıyor. Duyguları harekete geçiriyor. Kalbi aşk ateşine yandırıyor. İbâdetlere derûni lezzet katıyor. Konyalı Mesneviyi tanımıyor. İşte bugünlerde Hazreti Pirin ölüm yıldönümü, Belediye ne derse desin Mevlâna ve Mesnevi’si halka inmiş değil. Şehrin entelektüelleri Konya dışından gelen ilim irfan sâhibi büyük kişilerle bu işi götürüyor. Halbuki biz ilgililerden ve yetkililerden avam olarak istiyoruz ki Hazreti Mevlânâ Konya halkına mal edilsin halka indirilsin, bildirilsin, sevdirilsin ve öğretilsin. Birçok yerlerde Mesnevi sohbetleri yapılsın tıpkı Nur Risâleleri gibi. Haksız mıyız?
Sizlere hayırlı cumalar efendim.
Önce bu gönül erinin hayâtına kısaca bir göz atalım istiyoruz. 30 Eylül 1207’de Horasan’ın Belh şehrinde doğan Mevlana Celaleddin-i Rûmi Hazretlerinin babası o yörede “Sultan-ül Ulemâ” lakâbıyla tanınmış Bahaeddin Veled’tir. Annesi de Belh Emîri Rükneddin’in kızı Mü’mine Hatun’dur. Yaşadığı devirdeki bazı siyâsi olaylardan (Moğol istilâsı) dolayı Belh’ten ayrılan Bahaeddin Veled Karaman’a gelerek orada 7 sene ikâmet etmiştir. Mevlânâ Hazretleri burada Gevher Hatun ile evlenmiştir. O zamanlar Konya, Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti idi. En parlak devirlerini yaşayan Selçuklu Devleti’nin merkezi Konya, birçok sanat eserleriyle donatılmıştı. Şehir ilim adamlarıyla ve sanatkarlarıyla anılıyordu. İşte tam bu sırada o devrin hükümdarı Alaeddin Keykubat, Mevlânâ’nın babası Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled’i Konya’ya davet ederek buraya yerleşmesini istedi. O da bu teklife icabet ederek ailesiyle birlikte Konya’ya gelip yerleşti. İşte bir gönül eri olan Mevlânâ’nın Konya’ya gelişi bu şekilde oldu. Buradaki hayâtı boyu Allah’a olan aşkını ve ilmini insanlara aktardı. Bu aktarma işini öyle muhteşem bir şekilde yaptı ki ünü, şânı, şöhreti bütün dünyâya yayıldı.
Hz. Mevlâna öyle bir şahsiyetti ki herkes onda kendini görebiliyordu. O der ki; gök kubbenin altındaki bütün insanlık yaratılış itibâriyle kardeştir. Allah yarattığına göre onda bir güzellik aramamız lâzımdır. Câmiler, havralar, kiliseler her biri Allâh’a yakarış yerleridir. Biz bu insanları yargılamadan önce kendi dinimizi doğru yaşayıp, doğru anlatıp, onlara da doğru anlatmamız lâzım. Bu doğruların temeli Kur’ân-ı Kerim’de yatıyor. Kur’ân-ı Kerim’den başka şeylere saparsak İslam zarar görür. İncil de, Tevrat da, Zebur da bizim; ama son olarak Kur’ân-ı Kerim gelmiştir. Bu da Allâh’ın emridir ve bunlara uymak gerekir. Mevlânâ’nın İslam hârici diğer dinlere ve insanlara bakışı bu şekildeki bir doğru bakışladır. Evet, Mevlâna “Ne olursan ol, gel” derken “gel, fakat geldikten sonra sapkınlıklarını bırak ve bana tâbi ol” diyor. O’na tabi olmak Kur’ân-ı Kerim’e tâbi olmak demektir. Çünkü o çok açık ve net olarak “Ben Kur’ân’ın bendesiyim, ben Hz.Muhammed aleyhissalâtu vesselâm’ın ayağının tozuyum” buyuruyor. Mevlâna’ya bu şekilde bakış doğru bir bakıştır.
Bugün O’nun engin hoşgörüsünden yanlış nasiplenmek isteyenler doğrusu bizi gerçekten üzüyor. Hz. Mevlana “gel” derken herkesi sevgisiyle, aşkıyla kucaklarken Kur’ân-ı Kerim’in çizdiği sınırların içinde kucaklıyor. Nitekim bütün insanlığa yaptığı şu güzel vasiyete baktığımızda onun hayat felsefesinin Kur’ân-ı Kerim dışına çıkmadığını görürüz. “ Ben size gizli ve aleni Allah’tan korkmanızı, az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi, dâima şehvetten kaçınmanızı, halkın eziyet ve cefâsına dayanmanızı, avam ve sefillerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı, kerem sahibi olan salih kimselerle beraber olmanızı vasiyet ediyorum. İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd yalnız tek olan Allah’a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun.”
Hz. Mevlânâ’nın yaşadığı zaman ve mekanlar çok ehemmiyetlidir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Selçuklu’nun başkenti konumunda olan Konya o devirde ilimde zirve şahsiyetlerin yaşadığı bir devirdi. Zâten Mevlâna Hazretlerinin ailesinin ilmi seviyedeki üstünlüğü tartışma götürmezdi. Bir de buna Mevlâna Hazretlerinin kendi üstün zeka ve kâbiliyetlerini eklersek ondaki maddi ve mânevi donanımlardaki kalite âdeta onun marka sâhibi bir şahsiyet olmasını sağlamıştır. Ondaki bu mükemmel ve herkesin erişemeyeceği birikimler sâdece bulunduğu beldede değil neredeyse tüm dünyânın fikir ve düşünce sistemini etkileyecek konumdaydı.
O, asırlardır dünyanın dört bir yanında dil, din, ırk, meslek ve meşrep farkı gözetmeksizin gaflet uykusuna dalan gönülleri bir sevdâ çağlayanı olan Mesnevi’siyle ve ondaki engin bakışla uyandırmış, ruha sonsuz huzur bahşeden fikir şerârelerini en ışıltılı biçimde sunmuş, neticede yediden yetmişe herkesin sevgisine mazhar olmuştur. O, ufkunun genişliği, fikirlerinin yüceliği, üslûbundaki gönle coşku veren ifadeleri ve eşsiz insânî değerlere sâhip olması hasebiyle dünyânın en bilinen kıymetli insanları arasında yerini almıştır.
O’nun ve fikirlerinin engin hoşgörüsünden dolayı yanlış anlaşılması bizleri gerçekten yaralıyor. Ancak bizleri yaralayan bir başka yön daha var: Hz. Pir’in metfun bulunduğu Konya’mızda Mevlana Hazretlerinin eserlerinden en çok okunmasını arzu ettiğimiz Mesnevi’sinin halk tarafından okunmadığını ve bilinmediğini gözlemlemekteyiz. Hatta halk Mevlana Hazretleri hakkında bile doğru dürüst bilgi sahibi değil. Biz Konya dışından gelmiş insanlar olarak Konya dendi mi Mevlâna diyârı hemen her semtte Mesnevi’lerin okunduğu ve yorumlandığı aşk diyarı olarak hayal ederdik. Ama geldik gördük ki heyhat yanılmışız. Hemen her şehirde her mahallede okunan Risâle-i Nur külliyâtı gibi aynen Konya gibi Mevlâna ile özdeşleşmiş ve tanınmış bir şehirde de hep Mesneviler ayni yaygınlıkla ve sıklıkla okunsun isterdik fakat ne yazık ki Nur külliyatlarına gösterilen ilgi ve alaka Mesnevi’ye gösterilmiş olarak bulamadık. Mesnevi, Hazreti Mevlânâ’nın âdeta aşk feryadnâmesidir. Mesnevi gönle hitap ediyor. Zarifçe yüreği inkişâfa getiriyor. Rûhu ilâhi aşkla sarıyor. İnsanın ölmüş hissiyâtını uyandırıyor. Duyguları harekete geçiriyor. Kalbi aşk ateşine yandırıyor. İbâdetlere derûni lezzet katıyor. Konyalı Mesneviyi tanımıyor. İşte bugünlerde Hazreti Pirin ölüm yıldönümü, Belediye ne derse desin Mevlâna ve Mesnevi’si halka inmiş değil. Şehrin entelektüelleri Konya dışından gelen ilim irfan sâhibi büyük kişilerle bu işi götürüyor. Halbuki biz ilgililerden ve yetkililerden avam olarak istiyoruz ki Hazreti Mevlânâ Konya halkına mal edilsin halka indirilsin, bildirilsin, sevdirilsin ve öğretilsin. Birçok yerlerde Mesnevi sohbetleri yapılsın tıpkı Nur Risâleleri gibi. Haksız mıyız?
Sizlere hayırlı cumalar efendim.