Şehitlerimiz için saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunuşundan sonra Meram Belediye Başkanı, Bem-Bir-Sen Başkanı ve diğer idârecilerin yaptıkları milli ve mânevi değerlerin önemini belirten etkili ve duygulu konuşmalar hepimizin takdirini topladı. Hatta bizler memleketimizde böylesi idâreciler olduğu müddetçe milletimizin sırtı yere gelmez diye düşünmeden edemedik. Bu organizasyona emeği geçen herkesi candan kutluyorum.
Salonda genelde gençlerden oluşan muhteşem bir kalabalık vardı. ASIM’IN NESLİ adına doğrusu göğsümüz kabardı. Programda birçok ilginç sunumlar vardı. Meram Belediyesi Tiyatro Grubunun seslendirdiği merhum Mehmet Akif’in ‘Safahat’ isimli kitabından alınma en seçkin şiirlerin takdim edildiği sahne muhteşemdi. Şiirleri seslendiren genç kardeşlerimiz o güzel okuyuşlarıyla şiirleri sâdece seslendirmekle kalmadılar yüreklerini de kattılar. Allah(c.c) kendilerinden razı olsun. Bir başka ilgi çekici sunum da İstiklal Marşımızın iki küçük yavrumuz tarafından içten bir şekilde okuması idi. Kıyafetleriyle, okuyuşlarındaki samimiyetleri ve mimikleriyle âdeta salondakileri büyülediler. Rabbim onları muhafaza etsin.
Geliyorum asıl geceye imzasını atan araştırmacı yazar Vehbi VAKKASOĞLU’nun ‘ASIM’IN NESLİ’ isimli konuşmasına; yazarımızın muhteşem konuşmasından aldığım notları sizlere aktarmak istiyorum. Salondaki gençleri sıkmadan, bıktırmadan verdiği çarpıcı misallerden yola çıkarak sık sık ‘ASIM’IN NESLİ’ne vurgu yaparak ‘İşte siz o’sunuz’ dedi. Doğrusu çok güzeldi anlattıkları, kendisini keyifle dinledik. Yurdun dört bir yanını sabır ve fedâkarlıkla tıpkı bir Akif sevdâsıyla dolaşarak insanlarımızın mukaddes fikirlerini hep diri tutmaya çalışan muhterem hocamızı tebrik ediyor ve hayatının bundan sonraki safhalarında da yılmadan ayni gayretlerinin devam etmesini yürekten istiyoruz.
Efendim şimdi de sizlere aldığım bilgileri aktarmak istiyorum: Hocamız, önce Mehmet Akif ERSOY’un hayatı ile başladı. Annesinin Emine Şerife Hanımefendi babasının da Tahir Efendi olduğunu ve şâirimizin İstanbul’da doğduğunu söyledi. Babasını küçük yaşta kaybeden Mehmet Akif’in birçok maddi sıkıntılar içinde tahsil hayatını devam ettirdiğini fakat buna rağmen kendisini çok iyi yetiştirdiğini belirtti. Hatta günde 16 saat çalıştığını, ilkokul 6.sınıfta Arapça öğrenmeye başladığını, 7.sınıfta Farsça, lisede de iyi derecede Fransızca öğrendiğini anlattı. Bu nasıl oldu? O özel gayretleriyle kendisini yetiştirdi. Ona ailesi şimdikilerin yaptığı gibi her türlü imkânı önüne sermedi ve özel burslar verilmedi. Öğrenim hayatı boyunca okuluna gitmek için 17 km yol yürürdü. Şimdikiler 1,5 km yol mesâfesi için bindikleri servis araçları gelmeyince okula gitmiyorlar. Amaca ulaşmak adına fedâkarlık gerekir. Mehmet Akif bir meslek sahibi olmak ve mâişet temini adına aklına bile hiç gelmeyen baytar okulunda okuyarak baytar oldu. O yokluktan bile varlık çıkaran bir adamdı.
Akif okuduğu okulda birinciliği bir Ermeni’ye kaptırmamak için çok çalışarak okulunda birinci oldu. Yazarımız salondakilere hitâben Asım’ın Nesli olarak sizde gayretlerinizi artırarak her ortamda hep birinci olun mesâjını verdi.
Akif, hafızdı, baytardı, öğretmendi. Mezun olduğu baytar okulunda ve İstanbul Üniversitesinde hocalık yaptı. Eski deyimle tam bir muallim idi. Hayatın kıyısında kalmadı. Hep hayatın tam ortasında, doğruluk ve dürüstlük âbidesi oldu. Siz de Asım’ın Nesli olarak öyle olun, dedi.
Akif, ahlâkın ve faziletin temsilcisi engin gönüllü bir mâneviyet kahramânı idi. Yürekli ve cesurdu, haksızlığa tahammül edemezdi. Asım’ın Nesli de aynen böyle olmalı derken bir misal anlattı. 1914 te Berlin’e gitti. Orada 3,5 ay kaldı ve çevresindeki insanlara memleketinin gerçeklerini güzel bir gönülle anlattı. Halkına doğruları anlatmaktan yılmadı, bıkmadı, usanmadı. Onun zaman zaman ağlayarak bildirdiği gerçekler memleketinin insanlarında o zaman dağılmaya yüz tutmuş birliği sağlamada çok etkin oldu. Bugün de gençlerimiz memleketimizin birlik ve bütünlüğünün sağlanmasında tıpkı Akif gibi olmalılar. Ayrıca Bugünün Asım Nesli’nin hobileri olmalı. Mehmet Akif’in de Arapça, Farsça, Fransızca, Hafızlık gibi ilmi hobileri vardı. Sizlerin de merak duyduğunuz hobileriniz olmalı. Bunun yanında kariyerlerinizde size sağlanan bunca imkanlar arasında en iyi durumda bulunmalısınız. Her zaman yaptığınızın en iyisini yapın. Her yaptığınız iş güzel olsun. Bu da gayret ve yürek işidir. Ayrıca siz gençlerde geleceği görebilecek firasetin bulunması da şarttır. Akif, Çanakkale şiirini savaşı görmeden yazdı. Nasıl yazdı? Onun gönlünde yangındı Çanakkale, yüreğindeki birikimlerini patlamasın idi Çanakkale şiiri. Görerek yazanlar onun kadar etkin olamadı zira o gönül adamıydı.
Asım’ın Nesli, Akif’in hal ile hallenmeli. O Hazreti Peygamberin hâliyle hallenmişti. Ama ne yazık ki şimdi karı koca bile birbirlerinin hâliyle hallenmiş değiller. Siz böyle olmayın. Etrafınızda olan bitene duyarsız kalmayın. Asım’ın Nesli olarak hal sahibi, gönül sahibi, erdemli kişiler olun. Akif, dönemin İttihat ve Terakki Cemiyetinin üstüne tek başına gitmişti. ‘Sebilir Reşad’da yazdı. O tıpkı yüreği gibi dosdoğru bir adamdı.
Mehmet Akif’i biz hep paltosuz biliriz. Merhem Akif’in neden paltosu yoktu? O, en güzel paltoları alabilecek güçteydi ancak o, aldığı her paltoyu sırtında hiç durdurmaz kendisinden daha fazla ihtiyacı olan kimselere verirdi de ondan. Fakirlerin hâliyle hallenirdi. Fakat yaptığından da kimseye bahsetmezdi. Akif, Mevlânâ’yı iyi bilir ve devamlı Mesnevi okurdu. O, Mevlâna yürekliydi. Mevlânâ Hazretleri çok sık cübbe yaptırırdı nedense hep de önü açık yaptırırdı. Acaba bu nedendi? Çünkü o da önü açık olan bu cübbeleri kolayca çıkarıp fakirler verirdi. İşte onlar kaliteli gönle sahip er kişilerdi. Şana, şöhrete ehemmiyet vermezler ve istikamet üzere olurlardı. ASIM’IN NESLİ de böyle olmalı.
Değerli olmak için illa da değerli şeylere sahip olmak gerekmez. Yürekleriniz değerli olsun. Tek tek iyi olan Müslümanlar neden bir araya gelemiyorlar, diyor merhum Akif. Kişi eserleriyle ayakta olmalı. Kişilerin okunan hayatları olmalı. Yine Akif; “Eskiden ‘Neme lâzım’ diyenler kızardım. Şimdi ‘Nene lâzım’lar çoğalınca artık onlara kızamıyorum.”, “Eskiden ‘İkiyüzlülere’ kızardım. Şimdi yirmi yüzlüleri’ görünce onlara da kızamıyorum.” Diyor.
Hayırla kalın efendim.