Son yıllarda kendi düşünce ve ideolojilerini tatbik edebilmek için esas konumun ana manasını değiştirmekle hükümranlık bile yapmayı yeğleyen…
Bilhassa bazı üst makam, siyaset hatta ilim adamları ne derece doğru hareket etmekteler?
Yıllardır insan haklarına aykırı olan hak gasp etme işlemi, aslında oy avcılığı kerrakesi içinde bu günlerde hızlanıverdi.
İnanç içinde olan ezici çoğunluğa. Karşıtlık içinde hükümranlık tatbik edenlerin bir kısmı.
Kendilerine oy vermeyip neden iktidara getirmemenin sebebini bu yönde de anlamışlar ki.
Dün yasak alkışlamakla kalmayıp kaldırmaya girişenler için dava açıp nerede ise hapse bile attırma çabasında iken…
180o değil 360o dönerek “yasağı ancak biz kaldırırız” vaadinde bulunuverdiler.
Söylemleri doğru idi. Çünkü onlarsız TBMM’ce kanun veya Anayasa değiştirilse bile, iptal ettirme güçlülükleri ayan beyandı.
Ne zaman olacaktı yasağı kaldırma? Onlara oy verip iktidara getirildikleri zaman…
İktidarı bir elde ettiler mi, yılların yerleşmiş yasak ideolojilerini çöpe atıverirler mi? Yoksa sözlerini unuturlar mı? Orasını kendileri yanında Yüce Yaradan bilebilirdi.
Nitekim oyunu bozanlar çıkıverdi ortaya. Seçimden evvel “gelin yapalım” teklifine türlü zorluklar çıkararak asıl düşündükleri meydana çıkıverdi mi siz karar verin sayın okuyucular.
***
Anlamışsınızdır. Konu siyaset ve medyada her gün yerine her saate varan fikir teatileri serdedilen kadınlarımızın baş örtme işlemi.
Kadınların inanç yanında anane ile başlarını örtünmeler ki Müslüman olanlarda mecburi olmakla beraber Hıristiyan ülkelerin kırsal kadınları bile örtünmekte. İnanamayan en yakın Yunanistan TV’sini seyretsin film ve dizilerinde bile görürler.
Bizim inanç karşıtları buna bir ad da takıverdiler. “Türban” diye. Modernleşen örtünmeyi ayırma bahanesi ile “bu siyasi simgedir” deyimini de yapıştırıverdiler.
Gelelim karşıtlıklarında ki üzerinde durdukları asıl manayı tefsirinde. Kendilerine göre değişim yapıp bilemeyenleri yanıltmak için birde fetva vermelerine!
“Kur’an da Türban ile örtünülmesine ait bir kelime bile yok.” Hatta kendini ilim adamı diye tanıtım içinde olan ve soyadı evveli her erkek çocuk için “Efendi” kelimesinin sadece kendi kafakoçanın da (Kimlik) olduğu ile övünen(!) Atatürkçülüğü kimseye kaptırmayan A.N.Ö ise “İslam’a karşıdır Türban” diyecek kadar ileri düşünce serdetmekte.
Peki, hal böylemi? Mesele örtünmek kaidesidir. Örtünen istediği ince, kalın örtü cinsi ile çene ve alın üstü olan yüz kısmı açık şekilde örtünülmesi kayıtlıdır Kur’an da mealen.
"Mü'min kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu boğaz, baş, gerdan, kol, bacak gibi yerlerini) açarak göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (eller, ayaklar ve yüz) müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar. (Boyun ve göğüslerini göstermesinler.) (Nur Sûresi, 31)
"Ey Peygamber!. Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, (kendilerini baştan aşağı örten) elbiselerinden giyinip örtünsünler. (Ahzap Sûresi, 59)
Buradaki örtünme manasını “efendim burada Türban yazılı değil” diyerek çarpıtma yoluna gidilip başın örtünülmemesi kaidesini çıkarabilir hatta örtüneceklere bile şekiller belirtilip saçlar dışarıda bile örtünülür diyebilir miyiz?
Diyenler, kendileri yanında İnançları sağlam olmayanları kandırabilirler. Kendi bilecekleri iş ama başkalarına hükmetmeye kalkma hakları var mı?
***
Bir diğer yön de Anayasa, AYM ve AİHM kayıt ve kararlarını öne sürmeleri
Ne diyorlar? “Efendim Üniversite ve Resmî kurumlarda başlar örtülemez kararı var”
Hatta birde Sayın Sezer ilk gidiş dönüş merasiminde kamusal alan görmeyip karşılamaya gelen başörtülü hanımı kabul eder elini sıkarken…
Malum medya ve kimselerin telkini ile daha sonra her resmi yerlerin içini ve bahçesini bile kamusal alan yapıverdiler!
Anayasamızın 10–24–26–42. maddeleri de şöyle der: "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."
Bunun neresinde yazılıdır başı açma- örtme kaydı?
Gelelim AYM ve AİHM kararları ve tatbik edilebilmesine
Bendeniz değil Eski Yargıtay Başkanlarından Onursal Başkan Sayın Sami Selçuk mana veriyor.
“Mahkeme kararlarının gerekçeli kısmı hiçbir zaman bağlayıcı değildir. Bağlayıcı olan hüküm fıkrasıdır” derken devamla “Her iki kararda da, türbanı yasaklayan bir hüküm yok…” ile noktalarken;
“AİHM’in verdiği karar şudur: Türban takmak kamu düzeninde bir tehlike yaratır mı yaratmaz mı bunu ben bilemem. Anayasa Mahkemesi böyle bir karar vermiş olabilir, bir ilkeye dayanarak. Buna hakkı vardır. Ama bu doğru mu yanlış mı buna ben karar veremem. Çünkü ben uzaktayım. Takdir yetkisi olaylara yakın olan mahkemelerin yetkisindedir.”.
Bu sözlerden de anlaşılıyor ki, aslında AİHM, Leyla Şahin davasında ‘yasaklayıcı’ bir hüküm vermemiştir. Bunun yerine bir anlamda topu Türkiye’ye atmış, “bu işi kendiniz çözün” demiştir. derken AYM kararının da ne olduğunu da;.
AK Parti ve MHP’nin o meşhur 411 oyla meclisten geçirdiği 10 ve 42 inci maddelerin değiştirilmesini düzenleyen AYM, gerekçeli bölümünde bu tür atıflar olsa da, ‘hüküm’ kısmında türbanla ilgili böyle bir yasaklamanın olmadığını vurguluyor.
Buyurun, sizde manaların nasıl değişime sokulup milletin başına çorap ördürdüklerini şöyle bir beraber düşünelim.
Ya şu Laiklik ve Atatürk ilkeleri işgüzarlığına ne diyelim.
Atatürk’ün bizzat el yazısı ve Hanım öğretmenlerle sohbet resmine bakalım!
Asla böyle bir yasak koymayan Atatürk’ün birde Anıt kabrine nasıl gidebilinip “Başörtüsü ile laiklik elden gidiyor” diye şikâyet kar olabiliyorlar ki?
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle
Bilhassa bazı üst makam, siyaset hatta ilim adamları ne derece doğru hareket etmekteler?
Yıllardır insan haklarına aykırı olan hak gasp etme işlemi, aslında oy avcılığı kerrakesi içinde bu günlerde hızlanıverdi.
İnanç içinde olan ezici çoğunluğa. Karşıtlık içinde hükümranlık tatbik edenlerin bir kısmı.
Kendilerine oy vermeyip neden iktidara getirmemenin sebebini bu yönde de anlamışlar ki.
Dün yasak alkışlamakla kalmayıp kaldırmaya girişenler için dava açıp nerede ise hapse bile attırma çabasında iken…
180o değil 360o dönerek “yasağı ancak biz kaldırırız” vaadinde bulunuverdiler.
Söylemleri doğru idi. Çünkü onlarsız TBMM’ce kanun veya Anayasa değiştirilse bile, iptal ettirme güçlülükleri ayan beyandı.
Ne zaman olacaktı yasağı kaldırma? Onlara oy verip iktidara getirildikleri zaman…
İktidarı bir elde ettiler mi, yılların yerleşmiş yasak ideolojilerini çöpe atıverirler mi? Yoksa sözlerini unuturlar mı? Orasını kendileri yanında Yüce Yaradan bilebilirdi.
Nitekim oyunu bozanlar çıkıverdi ortaya. Seçimden evvel “gelin yapalım” teklifine türlü zorluklar çıkararak asıl düşündükleri meydana çıkıverdi mi siz karar verin sayın okuyucular.
***
Anlamışsınızdır. Konu siyaset ve medyada her gün yerine her saate varan fikir teatileri serdedilen kadınlarımızın baş örtme işlemi.
Kadınların inanç yanında anane ile başlarını örtünmeler ki Müslüman olanlarda mecburi olmakla beraber Hıristiyan ülkelerin kırsal kadınları bile örtünmekte. İnanamayan en yakın Yunanistan TV’sini seyretsin film ve dizilerinde bile görürler.
Bizim inanç karşıtları buna bir ad da takıverdiler. “Türban” diye. Modernleşen örtünmeyi ayırma bahanesi ile “bu siyasi simgedir” deyimini de yapıştırıverdiler.
Gelelim karşıtlıklarında ki üzerinde durdukları asıl manayı tefsirinde. Kendilerine göre değişim yapıp bilemeyenleri yanıltmak için birde fetva vermelerine!
“Kur’an da Türban ile örtünülmesine ait bir kelime bile yok.” Hatta kendini ilim adamı diye tanıtım içinde olan ve soyadı evveli her erkek çocuk için “Efendi” kelimesinin sadece kendi kafakoçanın da (Kimlik) olduğu ile övünen(!) Atatürkçülüğü kimseye kaptırmayan A.N.Ö ise “İslam’a karşıdır Türban” diyecek kadar ileri düşünce serdetmekte.
Peki, hal böylemi? Mesele örtünmek kaidesidir. Örtünen istediği ince, kalın örtü cinsi ile çene ve alın üstü olan yüz kısmı açık şekilde örtünülmesi kayıtlıdır Kur’an da mealen.
"Mü'min kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu boğaz, baş, gerdan, kol, bacak gibi yerlerini) açarak göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (eller, ayaklar ve yüz) müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üzerine koysunlar. (Boyun ve göğüslerini göstermesinler.) (Nur Sûresi, 31)
"Ey Peygamber!. Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, (kendilerini baştan aşağı örten) elbiselerinden giyinip örtünsünler. (Ahzap Sûresi, 59)
Buradaki örtünme manasını “efendim burada Türban yazılı değil” diyerek çarpıtma yoluna gidilip başın örtünülmemesi kaidesini çıkarabilir hatta örtüneceklere bile şekiller belirtilip saçlar dışarıda bile örtünülür diyebilir miyiz?
Diyenler, kendileri yanında İnançları sağlam olmayanları kandırabilirler. Kendi bilecekleri iş ama başkalarına hükmetmeye kalkma hakları var mı?
***
Bir diğer yön de Anayasa, AYM ve AİHM kayıt ve kararlarını öne sürmeleri
Ne diyorlar? “Efendim Üniversite ve Resmî kurumlarda başlar örtülemez kararı var”
Hatta birde Sayın Sezer ilk gidiş dönüş merasiminde kamusal alan görmeyip karşılamaya gelen başörtülü hanımı kabul eder elini sıkarken…
Malum medya ve kimselerin telkini ile daha sonra her resmi yerlerin içini ve bahçesini bile kamusal alan yapıverdiler!
Anayasamızın 10–24–26–42. maddeleri de şöyle der: "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."
Bunun neresinde yazılıdır başı açma- örtme kaydı?
Gelelim AYM ve AİHM kararları ve tatbik edilebilmesine
Bendeniz değil Eski Yargıtay Başkanlarından Onursal Başkan Sayın Sami Selçuk mana veriyor.
“Mahkeme kararlarının gerekçeli kısmı hiçbir zaman bağlayıcı değildir. Bağlayıcı olan hüküm fıkrasıdır” derken devamla “Her iki kararda da, türbanı yasaklayan bir hüküm yok…” ile noktalarken;
“AİHM’in verdiği karar şudur: Türban takmak kamu düzeninde bir tehlike yaratır mı yaratmaz mı bunu ben bilemem. Anayasa Mahkemesi böyle bir karar vermiş olabilir, bir ilkeye dayanarak. Buna hakkı vardır. Ama bu doğru mu yanlış mı buna ben karar veremem. Çünkü ben uzaktayım. Takdir yetkisi olaylara yakın olan mahkemelerin yetkisindedir.”.
Bu sözlerden de anlaşılıyor ki, aslında AİHM, Leyla Şahin davasında ‘yasaklayıcı’ bir hüküm vermemiştir. Bunun yerine bir anlamda topu Türkiye’ye atmış, “bu işi kendiniz çözün” demiştir. derken AYM kararının da ne olduğunu da;.
AK Parti ve MHP’nin o meşhur 411 oyla meclisten geçirdiği 10 ve 42 inci maddelerin değiştirilmesini düzenleyen AYM, gerekçeli bölümünde bu tür atıflar olsa da, ‘hüküm’ kısmında türbanla ilgili böyle bir yasaklamanın olmadığını vurguluyor.
Buyurun, sizde manaların nasıl değişime sokulup milletin başına çorap ördürdüklerini şöyle bir beraber düşünelim.
Ya şu Laiklik ve Atatürk ilkeleri işgüzarlığına ne diyelim.
Atatürk’ün bizzat el yazısı ve Hanım öğretmenlerle sohbet resmine bakalım!
Asla böyle bir yasak koymayan Atatürk’ün birde Anıt kabrine nasıl gidebilinip “Başörtüsü ile laiklik elden gidiyor” diye şikâyet kar olabiliyorlar ki?
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle