İnsaniyetimizden, beşeriyet izlerinin sıhhatinden geriye koca bir soru bırakan, küresel bir istila altında, buna(l)mış, bir çağda yaşıyoruz.
Zulmün daniskası, şüphenin ve şiddetin olanca ağırlığı, baskısı… Beyni âdeta giyotinle uçurulmuş, gönlü kırıntılı, bulanık bir insanlık…
Pek çok şey yüklüyor çağ. Hız, karmaşa, haz… Eğitim alıyoruz belki, hayat standardımız yüksek. Fakat bilim araçlaştırılmış, gönülle ilintisiz akıl, cebbar bir teknoloji egemenlerin güdümündeki, sadra şifa olmuyor.
Fert yalnız, sevgisiz ve bencil. Bunca birikimine, beşerî tecrübeye rağmen, ders almıyor, mutluluğun yolu belirsiz. Etiketleri, maskeleri ve varlığı süsleyen ama derunu işlemeyen ayrıntıları ortadan kaldırdığımızda çıplak, nekes, gaddar bir yaratık ortaya çıkıyor.
Kavramların değeri yok. Gelir geçer, iğreti, ortak paylaşımdan ve paydadan yoksun.
Bir kimliksizleşme, aidiyetsizlik ve “isimsizlik” söz konusu. Sadece kadının değil, bu bağlamda erkeğin de adı yok. Daha önemlisi ulusların adı yok.
Kölemen devletçikler var. Uydular, robotlar, kurgulanmışlar, insan değil sayılar… Şimdi çok daha büyük bir tehlikeyle, milletlerin sömürülme süreciyle ve kayıp yarınlarla karşı karşıyayız.
Sırf kadına yapılan haksızlıklardan söz edemeyiz. Çocuklar, yoksullar, ülkelere yapılan mezalim de bütün korkunçluğuyla devam ediyor. Kıyasıya bir savaşın sürdüğü, gözyaşının istikbali de silip süpürdüğü bir yüzyılda cinsleri ayrıştırmanın, bir bakıma bölücülük yapmanın anlamı yok.
Yaşanan tahribatın, savaşların acısını ve gelecek kâbusunu kadın-erkek hep beraber çekiyoruz. Karanlık çöküyorsa nesillere; o nesiller bizim. Gizli-açık bir harp bütün dehşetiyle devam ediyorsa, silahlar vuruyorsa can evimizi, hiçbir varlık ayırt etmeyecek. Hep beraber ciğerimiz delinecek, yanacak. Yozlaşma, kıyım hepimizi vuracak. Bu topraklar, bu âlem bizim. Ağlayan ecdat ve sahip çıkılmamış yeni zamanların, kızları oğulları bizim.
Vakit birleşme, güç birliği ve kenetlenme dönemi. Millî ve manevî değerler etrafında, insanî mükemmellik ve zirvede, gönül seferberliğiyle yekvücut olma devri.
Çirkin kötü, emsal değil. Gelenek yanlış yorumlanabilir ve hatalı uygulamalar olabilir ama zorba zamanlarda da daha incelikli, yeni hem de has kölelikler doğabilir.
Günümüzde yiğitlik, cesaret, mertlik gibi eril özellikler artık kolayca erkeğe atfedilemiyor. Kadının yumuşak, dengeleyici, kalp eksenli sıcak özellikleri siliniyor; muhtemelen yırtıcı bir dişiye dönüşmüş olarak arzı endam ediyor.
Menfî yıkıcı bir değişimle, milletçe derin yaralar açılıp, bağrımız kanıyor. Yozlaşma, salgın bir hastalık gibi süratle bulaşıyor.
Derdimiz müşterek; aynı zeminde, dünyada yaşıyoruz. Meselelerimiz tek, ülkülerimiz, hayallerimiz… Zamana hükmetmiştik bir zamanlar, çağın yüzünü değiştirmiş, asrı fethetmiştik.
Bu güzel memleketi kadın-erkek, topyekûn bir kavrayışla yeniden beraberce inşa edeceğiz. Şanlı bir geleceğe, medeniyete, hür ufuklara elele yürüyeceğiz.
Hangi kadının yüreğinin bir köşesinde.. baba, eş, ağabey, çocuk, arkadaş ya da bilge; sevgili bir erkek yoktur. Hayat birlikte, esenlik içinde, dayanışmayla, tutunmayla, uzlaşmayla güzel…
8 Martların, bana başlıca hatırlattığı; bizim bir “güzelleşme” ve “insanlaşma” davamızın olduğu…