Asayiş olaylarında korkutan artış! Toplumsal huzur tehdit altında

Sosyal ve ekonomik sorunların derinleşmesiyle birlikte patlayan adli vakalar toplum huzurunu ve güvenliğini de tehdit etmeye başladı. Kamuoyu suça karışan şahısların en ağır şekilde cezalandırılması çağrısında bulundu

Son aylarda Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaşanan cinayet, intihar, gasp, hırsızlık ve taciz gibi asayiş olayları ülke gündeminin birinci gündemi haline geldi. 35-40 sabıkası olan ve neredeyse bütün suçlardan yargılanan kişilerin elini kolunu sallayarak, topluma karışması ciddi bir güvenlik endişesi oluşturuyor. İstanbul’da bir kadın polisin vurularak şehit edilmesi, önceki gün de Konya’da bir polisin sırtından bıçaklanması tartışmaları daha da alevlendirdi. İki olayda da saldırganların suç dosyasının kabarık olması eleştirileri yargı mensuplarına yöneltti. Kamuoyu suçtan sabıkası olan suç makinalarının nasıl dışarıda bu kadar rahatça dolaşabildiğini sormaya başladı. Ülkede artan adli vakalarla ilgili kanunların daha da ağırlaştırılması çağrısında bulunuldu.

SUÇLU İLE DEĞİL SUÇLA MÜCADELE ETMELİYİZ

Her Yerde Adalet Platformu Genel Başkanı Av. Özkan Öztürk, ülke genelinde artan adli olayların endişe verici boyuta ulaştığını dile getirdi. Suç oranlarındaki artışın bir çok sebebi olduğunu dikkat çeken Öztürk, “Öncelikli olarak suçlu ile mücadele yöntemi yapılıyor. Suçla mücadele yapıldığına dair bir çalışma yapıldığını görmüyoruz. Özellikle meseleyi sadece yargı kurumuna yıkmak da yanlış. Türk Ceza Kanunu’nda ciddi manada ceza içeren maddeler var. Yargı paketleriyle birlikte cezalar iki katına çıkarıldı. Cinsel suçlar ve uyuşturucu suçlarında bir artış var. Ama çözüm olmadığı ortada. Bazı suçlara idam cezası getirseniz bile o suçlar işlenmeye devam eder. Cezaları artırarak, suçlu ile mücadele edilemiyor. Sorun infaz şeklinde. 5271 sayılı İnfaz Kanunu’nda eksiklikler var. Bu işin uzmanları bile infaz sisteminde suç işleyen birisine ne kadar ceza verileceği konusunda kararsız kalmaktadır. 5271 sayılı İnfaz Kanunu yamalı bir bohçaya dönmüş durumda. Her yıl yapılan değişiklikle infaz kanunu uygulanmaktan çıktı. Türkiye’deki cezaevleri ıslahevi olma özelliği taşımıyor. Cezaevleri suçu işleyenleri topluma kazandırılan yerler olmalıdır. Suçla mücadele yapılması gerekiyor. Suçlu ile mücadele çözüm değil. Yargı paketleri, yasal düzenlemeler ile toplumdaki suçun önüne geçilemiyor. Sadece yargı yolu bu sorunların önüne geçilemiyor. Meselenin sosyolojik, psikolojik ve suç bilimi üzerine çalışan kişilerle de bu sorunlar masaya yatırılmalıdır. Suçlu ile mücadelenin yanı sıra suç ile de mücadele edilmelidir. Suç yollarının da kapatılması gerekiyor. Bataklığı kurutmadığımız sürece sonuca gidemeyiz. Düzensiz göç, uyuşturucu trafiği ve ekonomik sorunları çözmediğimiz sürece toplumdaki suç meselesini çözüme kavuşturmamız çok zor” diye konuştu.

ŞİDDETİ ÇOK YÖNLÜ ELE ALINMALI

Kadına, çocuğa ve topluma yönelik şiddeti değerlendirirken, bireylerin zihinsel, duygusal ve psikolojik yönlerinin de ele alınması gerektiğini belirten Psikolog Meryem Örs El, “Şiddet, sadece fiziksel bir eylem değildir. Aynı zaman da psikolojik, duygusal, ekonomik ve cinsel şiddeti de kapsayan bir kavramdır. Şiddet, yalnızca bireysel bir sorun olarak görülmemelidir. Ailevi ve toplumsal bağlamda ele alınması gereken çok boyutlu bir olgudur. Bu tür bir şiddetin tek bir nedeni yoktur. Şiddetin temel nedenlerini anlamak ve azaltabilmek için bireyin, ailenin ve toplumun psikolojik süreçlerini incelemek gerekmektedir. Fiziksel şiddet, cinsel istismar ya da cinayet vakalarındaki bireyler çoğunlukla akıl sağlığı bozuk kişiler değillerdir. Bu bireylerde kişilik bozukluğu örüntüsü içerisinde, narsistik kişilik özellikleri görülebilmektedir. Narsistik bireyler; çoğunlukla başkalarını bir birey olarak görmek yerine, kendi ihtiyaç ve isteklerini karşılamak için bir araç olarak görürler. Hatta karşısındaki kişiyi kendi benliğinden ayrı düşünemez, bir uzvu gibi görmektedir. Bu nedenle her türlü şiddeti uygulamayı kendi hakkıymış gibi düşünebilmektedir. Şiddetin önlenmesi için en etkili yollarında biri eğitim yolu ile hem bireysel hem de toplumsal farkındalığı arttırmaktır. İlk olarak aile eğitimi kapsamında aileler için ve ardından okullarda, iş yerlerinde şiddet döngüsünü kırabilmek adına eğitim programları hazırlanmalıdır” dedi.

AİLEYE BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR

Şiddet olaylarını önlemede aileye büyük görev düştüğünü belirten Psikolog Meryem Örs El, şunları söyledi: “Aile toplumun en küçük birimidir. Bu nedenle aile eğitimleri ile aile içi dinamiği güçlendirerek problemleri çözebilmek, iletişimi güçlendirmek ve sağlıklı çocuklar yetiştirebilmek için oldukça önemlidir. Ailelerin bu kapsam da en dikkat etmeleri gereken husus, herhangi bir psikolojik problemde bu durum ciddiye alınmalı bir psikiyatri hekimi ya da psikolog ile tedavi süreci en başında yürütülmelidir. Bu kapsamda madde kullanımı, toplumsal şiddet ve cinayet vakarında azalmalar yaşanacaktır.”

İBRAHİM BÜYÜKEKEN

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Gündem Haberleri