Pek çok insanın 16 Mart-2024 de Abu Dhubai’de düzenlenen, Artırılmış İnsanlar Uluslararası Konferansından haberi olmadı.
İlgilenenler dışında 2025 Mart 2025'te, Muhammed bin Zayed Yapay Zekâ Üniversitesi'nde gerçekleştirilecek olan, yüz yüze etkinlikten de haberi olmayacak.
Ama alınan kararlardan direkt veya dolaylı olarak etkilenecekler.
Konferans, insanların dijital teknolojiler yoluyla fiziksel, bilişsel ve algısal büyütülmesini hedefleyecekmiş.
Yani insanların kapasitelerini bireylerin ötesinde toplumsal ölçekte geliştiren ve etkili olan teknolojilere doğru ilerleme hedefliyorlarmış.
Söyleyemedikleri gerçek ise; kendilerini tanrılaştırmak istedikleri düşüncelerdir.
Üstelik bu düşüncelerini, saklama ihtiyacı bile hissetmedikleri bir dönemi yaşıyoruz.
Toplumları yavaş yavaş öyle bir hale getirdiler ki, insan zihnini geliştirme adı altında teknolojinin imkânları ile insan bedenini ve zihnini yaratılış sınırları dışına çıkartarak, elektronik sinyalleri yansıtıcı teknolojik alet haline dönüştürme düşüncesi bile artık itiraz edilemeyecek bir duruma getirildi.
Bakmayın siz söze başlarlarken turizm, sanat ve spor aktiviteleri alanlarında hedefler koyup ülkeler arası barış ve gelişmelerden dem vurmalarına.
Artırılmış insan teknolojisinin tek gayesi, insanların bu güne kadar ulaşamadıkları gizlilik yönlerine ulaşmak ve fıtri bilgilerini ele geçirmekten başka bir şey değildir.
Uygulamaya aldıkları dijital artırılmış, sanal ve karışık gerçeklik teknolojiler yoluyla, insan beynini makine ara yüzüne dönüştürmek, insan yeteneklerini yükseltme adına biyonik sistemlerle implant edilmiş teknolojiler oluşturmak ve insan sağlığının artırılması teklifiyle de insanları canlı, ama ruhsuz birer robot haline dönüştürmektir.
İnsan yeteneklerini artırmak için rehabilitasyon teknolojisi yoluyla, giyilebilir akıllı tekstil ürünleri için entegre edilen sensörler ve aktüatörler ile her zaman ve her yerde kontrol sağlamak, böylece oynamak istedikleri tanrıcılık oyununda, her zaman ve her yerde olabilme düşüncelerini gerçekleştirmektir.
Hâlbuki unuttukları ve belki de hiçbir zaman değiştiremeyecekleri şeyler vardı.
Mesela, insanoğlunun makineden bağımsız olarak var olmayı, geçmişten beri sürdürebilmiş olması gibi.
Mesela, kendi kaderini tamamen kendisi tarafından tayin etmiş olmasa da, dünya hayatındaki pek çok hususta belirleyici olması gibi.
Mesela, dünyaya gelmesi ve vefat tarihlerini kendisi belirleyememiş olsa da, sağlık başta olmak üzere vücudu ile ilgili tek karar verenin kendisi olması gibi.
Devletler tarafından kurulu sistem ve kurallar doğrultusunda, pek çok hürriyeti elinden alınmış olsa da, ruhsal iç dünyası başta olmak üzere aile hayatı gibi özel meseleleri ve düşünceleri konularında, hala kendine özel ve saklayabileceği bir hayatının var olması gibi.
İnsan nesli, dünya üzerindeki fiziki ve ruhsal deneyimlerini geliştirmek ve teknoloji yığınının oluşturduğu stresi azaltmak için yeni yeni teknolojiler üretmeye devam etse de, ürettiği her teknoloji kendi ayağına sıkmak tabiriyle özdeşleşircesine, yükünü artırmaktan başka ise yaramamaktadır.
Bu yazılanlardan insanın dünya hayatını sorunsuz veya en az sorunla devam ettirebilmek amacıyla, fiziksel gücünün ve fizyolojik yapısının güçlendirilmesi için cihazlar, işyeri için robotlar hatta vücut yapısına uygun, giyilebilir teknolojilerin üretilmesine karşı olduğumuz zannedilmesin.
Karşı olduğumuz sistem; Dünya üzerindeki insan varlığını doğumdan ölüme, eğitimden işe yönlendirmeye, nüfus sayısının programlanmasından demografik yapının değiştirilmesine kadar, kapalı devre bir sistemle yönetmek isteyen teknolojik çerçeve kuralları oluşturulmasıdır.
Alıştırabilmek için hayvanına ve aracına CHİP takmaya ikna ettiler.
Şimdi sıra kimde dersin?
FARKINDA MIYIZ?
Teknolojik yapı oluşturup ruhi varlığını göz ardı ederek, insanı bu güne kadar yaşanmamış bir şekilde bu yapıya entegre etmeye çalışan bu sistemin adının, “Rubicon” olarak belirlendiği ifade ediliyor.
Biyodijital bir esaretin, yani insan bedeninin animasyonlaştırılarak makineyle birleştirilmesinin arifesindeyiz.
Diğer bir deyişle insanın ruhi ve bedeni özerkliğinden vazgeçmenin, geri dönüşü olmayan bir noktasındayız.
İnsanlığa yüzyıllardır ulaşamadığı, fiziki rahatlık ile daha iyi bir yaşam hediyesi olarak sunulan “Rubicon isimli Truva Atı” nın, gerçek bir esaret olduğu fark edilerek, bu şeytani düzene tam entegrasyon talebine karşı çıkılmaz ise, insan neslinin bilim tanrılarına tesliminin gerçekleşeceği gün yakındır.