Evet, kıymetli okurlar ne yazık ki yine mübârek Ramazanın sonlarına yaklaştık. Pazar günü itibârıyla son on gün yâni ‘itikaf’ günlerine girdik. Son günler olunca gerçekten içimizi bir hüzün kaplıyor. Rabbim insaALLAH bu güzel, feyizli aydan layıkıyla istifâde edenlerden eylesin, affedilenlerin arasına bizleri de dâhil etsin diye Allah Teâlâ’ya dua dua yalvarıyoruz.
Bilindiği üzere Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam, Ramazan ayının son günlerini Ramazanın diğer günlerine göre daha yoğun ibâdetle geçirirdi. Bu son günleri Rabb’iyle baş başa olarak kendini âdeta Âlemlerin Biricik Sâhibine kilitlerdi. Ki bu ibâdet yoğunlaşması ‘itikaf’ olarak değerlendiriliyor. Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın bu güzel ‘itikaf’ âdeti, vefâtına kadar devam etmiştir Hanımlarına da yapmaları için tavsiyelerde bulunurdu. (Buhârî, İtikaf, 1) İtikâfa Ramazanın son on günü ikindi namazında girilir, Ramazanın son günü yine ikindi nazmından sonra çıkılır. İtikafa giren kimse, tüm vakitlerini namaza ayırmış gibi sevap alır. Namaz kılmadığı zamanlarda bile, mescitle namazı bekler halde bulunduğundan, kendisi her yaptığı ibâdette aynı namazda bulunur gibi sevaptan hisselenir. Bu hakikaten ne kazançlı bir haldir! Hadisi şerifte buyrulduğu üzere; ‘itikafta olan kimse günahları def eder ve kendisine bütün sevapları yapıyormuş gibi ecir vardır.’ Deniyor. (Râmuzu’l-Ehâdis, 236/10)
Rasûli Ekrem aleyhisselam ömrünün sonuna kadar itikaf ibâdetini hiç terk etmemiş dedik. Tabiin âlimlarinden İbn-i Şihab ez-Zührî rahmetullah; ‘Şaşarım o kimselerin hâline ki, itikafı nasıl terk ederler? Allah Rasûli aleyhisselam bâzı fiilleri bir süre yapar daha sonra terk ederdi. Halbuki itikafı ömrünün sonuna kadar hiç terk etmemiştir.’ Buyuruyorlar. Ve buradan hareketle neredeyse itikafı ‘vacip’ gördüğünü belirtirler. Ancak daha sonraları, farklı mezheb imamları, asrı saadet devrinde her sahabenin itikaf yapmadığından dolayı, itikaf ibâdetinin ‘sünneti müekked’ bir ibâdet olduğunu bildirmişlerdir.
Bu Rabb’e yakınlaşma ibâdetinin diğer semâvî dinlerde olduğunu Hz. İbrâhim ve oğlu İsmâil’in Kutsal Beyt Kâbe’yi inşa ederken ki durumlarında da olduğunu anlıyoruz. (Bakara, 125) İtikaftan maksad, müminlerin kendilerini meşgul eden her türlü dünyevî meşgaleden ayrılarak, Kâinâtın Rabb’ine sığınmaları, dua, zikir, tesbihat, dua dua içli yakarış ve tevbei istiğfarlarla, iç âlemlerini arındırmaya, günahlardan temizlenmeye yöneliştir. İtikafa giren kişinin, gücü yettiği kadar ibâdetü taatlerle meşgul olup, gereksiz her şeyden kendini soyutlaması esastır. Yalnız burada mühim bir husus vardır. Bugün âdeta bizi esir alan cep telefonları yanımızda olduğu sürece, itikaftan beklenen netice alınamaz. Şöyle bir kendimize soralım bakalım cep telefonsuz ne kadar durabiliriz? Artık bu âlet bizi kendisine o kadar bağlamış ki onsuz olamıyoruz. Halbuki eskiden nasıl duruyorduk bir düşünsenize? O zaman ki hayatlar da hayattı. Cep telefonlarıyla her şeyden ânında haberdar oluyoruz. Oysaki illa her şeyden haberdar olmak zorunda değiliz. Her haber bizi ilgilendirmeyebilir. Nerede ne olmuş, kim kime ne yapmış vs.. o kadar gereksizle kafalar meşgul oluyor ki… Bu sebeple itikafta telefon olmamalı. Zor bir durum ama!!! Onunla itikaf hakikaten karmaşık olur. İtikâfa tam kendinizi veremezsiniz, hedeflediklerinize ulaşamazsınız.
Bu cihetle itikaf ile, biz başka insanlarla sosyalleşme serüvenimiz de sorgulamış oluruz. Kimlere, nelere, ne kadar vakit ayırıyoruz? Bu husûsu gözden geçirmemiz gerektiğini daha iyi idrak ederiz. Zira biz dünya denen bu âleme bir daha gelmeyeceğiz, İlk ve son gelişimizdir şu an ki hâlimiz. İçinden hiç çıkmayacağımız ebedi bir âlem bizi bekliyor. Bâki bir âlemi kazanmanın yolu da bu dünyâdan geçiyor. Eğer ki inanıyorsak ki, hamdolsun Rabb’im iman dâiresinde bizi çıkarmasın. O halde bu dünyâyı güzel yaşayalım diye yaptığımız hazırlık ve çalışmaların daha fazlasını ahretimiz için de yapmamız gerekmez mi?
Günümüzde insanlar kendilerine lâzımlı olmayan pek çok şey için vakit harcayıp yine pek çok gereksizler peşinde ömür tüketiyorlar. Halbuki bizi ahret gerçeğinden uzaklaştırıcı her şey, zaman kaybıdır. Aslında itikaf ibâdeti bize, ömrümüzün nasıl bir kıymetine paha biçilmez sermâye olduğu hakikatini anlamamıza vesiledir. Hayatta en çok sevmemiz gereken güç ve kuvvet bizi özenle yaratan Rabb’imiz olduğuna göre, en çok sevilene vakit ayırmak en doğru tercihtir. Akıllı olan bunu yapar. İtikafla, bizi yeryüzünde en kâmil canlı olarak yaratan Allâhu Zül Celâl ile yakınlaşma temin ederiz. İbâdetlerle O’nunla çok ciddi bir iletişime geçeriz. O vakte kadar yaptığımız hatâ, yanlış ve günahlardan dolayı kendimizin affını isteriz. Rabb’imize olan sevgi ve muhabbetimizi artırırız. Haydi, Cenâbı Hakk’ı en çok sevdiğimizi gösterme vakti geldi. O halde gereğini yapalım inşaALLAH.