Güncel olaylar yazı serisi
AKP Hükümetince alınan ve T.C. Resmi gazetesinin 25 Temmuz 2009 tarih ve 27299 sayılı nüshasında yayınlanan, Bakanlar kurulunun 2009/15236 sayılı kararnamesinde Trakya bölgesini içine alan “Bazı düzey 2. bölgelerinde kalkınma ajansları kurulması hakkında karar”ı sizlerle incelemek istiyorum.
Önce kararnamede kullanılan üslup ve kelimelere dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu kararnameye göre; “Hükümet, bazı bölgeleri kalkındırmak istemekte, buralarda kurduğu ajanslarla bu kalkınma hamlesini yürütmeyi düşünmektedir” Kelime olarak da “kalkınma ajansları…” kelimelerinin kullanıldığı dikkatimizi çekmektedir.
Düzey 2. bölgelerin nereler olduğu belirtilmeyen kararnamede bu bölgelerde kurulacak kalkınma ajanslarının 100 üyeden oluşması da kararnamede belirtilmiş bulunmaktadır. Ayrıca bu ajansların kullanabilecekleri eleman sayıları da belirtilmiş.
Önce şu soruyu sormak lazım. “Böyle bir ajansın kurulmasına neden ihtiyaç duyulmuştur?” Alacağımız cevabı da hemen veriyorum. “O bölgenin kalkınmasını sağlamak için(!)” İkinci sorumuz, mahalli idarenin kalkınmayı sağlayacak ne birikimleri, ne kadroları, ne bu konuda kullanacak sermayeleri var. Bunlar kalkınmayı nasıl sağlayacaklar? Bunlar bu kalkınmayı kendileri yapamayacaksa, bu taleplerini hükümete mi bildirecekler? Kalkınma hükümet tarafından mı yapılacaktır?
Peki, bizim ülke çapında kalkınmamızı en ince detaylarına kadar hazırlayan ve bunu 5 yıllık kalkınma planları olarak kanunlaştıran teknik donanım ve tecrübeye sahip insanlardan oluşan bir DPT (Devlet Planlama Teşkilatı)mız var. Bunlar ne iş yapacaklar? Bu ajanslar DPT’nin yaptığı işi mi yapacaklar veya her birinin ayrı bir DPT’si mi olacak?
Yatırımlar hükümet tarafından yapılacaksa, çıkardığı yıllık bütçelerde faiz ödemelerine ayırdığı miktar ile kalkınma ve yatırım için ayırdığı miktar ne kadardır, bunu hiç araştıranımız var mıdır?
2009 YILI BÜTÇESİ
Bütçe gerekçesinde; “faiz giderlerinin bütçe üzerindeki baskısını hafifletmek, kamu harcamalarının kalitesinin artırılması, halkımızın hayat standardının yükseltilmesini sağlamak, dış krizlere karşı ekonominin dayanıklılığını artırmak, eğitim, sağlık ve sosyal nitelikli harcamalar ile bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılmasına yönelik harcamalara daha fazla kaynak sağlamak” gibi ifadelerler varsa da 2009 bütçesi, bu söylenenlerin tamamen aksinin olacağı kesindir.
Sanayileşmeye, kalkınmaya ve buna bağlı olarak üretimi, ihracatı ve istihdamı artırmaya yönelmeye mecbur olduğumuz halde bütçe giderlerinde yatırımlar için ayrılan pay, bütçe görüşmeleri sırasında yapılan 14 milyar liralık kesinti ile 26,1 milyar liradan, 12,1 milyar liraya indirilmiştir.
Her yıl muntazaman ödenen ve bu yılkı bütçede karşımıza çıkan faiz ödemeleri için 57,5 milyar lira, tüm yatırımlar için öngörülen miktar ise sadece 12,1 milyar liradır. Bu parayı hükümet kullansa ne yapacaktır, ajans kullansa ne yapabilecektir?
Kaldı ki bu hükümet 6 yıldan beri kendisini yatırımlara, üretime, istihsale ve ihracata indekslememiş bilakis önceki dönemlere yapılmış olan yatırımları da özelleştirme adıyla ve öncelikle yabancılara satılmasına yönelmiş bulunmaktadır. AKP hükümetiyle özdeşleşmiş sloganı artık herkes gayet iyi bilmektedir. O slogan, ülkenin can damarı olan stratejik yatırımlarını bile “Babalar gibi satarım…” sloganıdır.
Milli Savunmanın silah ve cephanesinin üretildiği Makine ve Kimya Endüstrisinin bile özelleştirme kapsamına alınmış bulunduğu konuşulmaktaysa daha ne konuşabiliriz?
Ayrıca geçen yılkı bütçeye göre bu yıl bütçede Milli Eğitim Bakanlığına ayrılan payın yüzde 10, Sağlık Bakanlığına ayrılan payın yüzde 4,9 a gerilemesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ayrılan payın yüzde 8,9 azaltılarak yüzde 10’a gerilemesi “Sosyal devlet anlayışında” ve devletin hizmetler bölümünde de yayan kaldığı açıktır.
ÖNCE BÖL, SONRA YUT
Düşmanın göz diktiği ülkeleri ve insanlarını kendi hegemonyası altına alabilmek için yapacağı en önemli adım, vahdet (birlik) içerisinde yaşayan insanları “sen şucusun, ben bucuyum…” gibi suni bölünmelere uğratmak, arkasından da bizzat kendi kontrolünde gurupların fanatiklerine yaptırdığı provakosyonlarla (planlı anarşik olaylar) aradaki uçurumu derinleştirerek bunları bölmektir.
Aynı oyun ülke bütünlüğünü parçalamak için de kullanılmakta ülkeler suni sınırlarla önce bölünmekte sonra bu sınırlar, çeşitli yasal uygulamalarla kalınlaştırılmakta bölge insanlarının birbiri ile yakın ilişki kurmaları önlenmektedir. Bütün bunlarda maksat mümkün olduğunca bölmek ve sonra bölünen parçaların birer birer istiklallerine son vermektir.
Bu “ajans” kelimesi gerçeği gizlemeye yetmemektedir. Mesela Amerika’da böyle eyalet sistemi var. Ama onlar da tayinle gelmiyor, seçimle geliyorlar. Kaldı ki ajans üyeliğine katılacak özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarının durumlarına henüz temas etmedik. Ama özel sektörün yapısı itibariyle karlı yatırımları kendisinin ve kendi adına yapması gayet doğaldır. Onu başkalarıyla paylaşmak gibi bir tutumu onlardan beklemek safdillik olur.
Şimdi hükümete bir önemli soru da sormanın zamanı gelmiştir.
“Allah aşkına… Bu ve benzeri fikirleri size kim veya kimler önermektedir? Bu adamlar ne kadar bu işleri bilen adamlardır? Eğer AB (Avrupa Birliği) yetkilileri, diyecekseniz, bakın bakalım bunların kendi ülkelerinde böyle bir uygulamaları var mıdır? Size söyledikleri iyi bir şey olsaydı bunu önce kendileri uygulamazlar mıydı?”
Gelin bu millete de kendinize de acıyın. Sonucunu kestiremediğiniz işleri, “Acaba böyle yaparsam iyi mi olur?” gibi düşüncelerle milletimizi ve memleketimizi deneme tahtasına çevirmeyin. Bu işler “Baykal’la polemik (söz dalaşı) yapmaya benzemez.” Sonra tarihin yargılamasından kurtulamaz ve gelecek nesillerin bedduasını alır durursunuz.
Yapamıyorsanız, yapamayacaksanız… Ki bunlar açıkça görünmektedir, Batılı yönetimlerde çokça görülen “istifa erdemine sarılın” ve ülke idaresini yapabilecek insanlara devredin.