Sararmış otların etrafını sardığı bir Ardıç ağacı gördüm.
İlk bakışta ardı sıra düz bir ova vardı.
Durdum ve izledim.
Tek bir ağaç ve dümdüz bir ova. Ucu bucağı gözükmüyordu.
Hani geçmişten bir iz vardır her zihinde. Bir şeyler hatırlanır.
Hafiften kapladı bulutlar gökyüzünü.
Yağmur indi aşağıya. Yüklendi ağaca kasvet.
Yıldırımlar görkem…
Yağmur damlalarını çarptı rüzgâr yüzüme.
Güzeldi toprağın kokusu, çektim içime.
O beni içine çekmeden…
Biz bir lunaparkta gözlerimizi açtık,
Ve gene burada kapayacağız gözlerimizi…
Zamanın misafirleri bu oyun parkında, doldur boşalt dünya…
Salgı bezleri, kimya, kas ve kemik, et ve sinir, ruh ve akıl, fikir…
Ama daima bir oyun ve eğlenceden ibaret
Duydun mu klarnetin hüznünü, davul ve zurnanın sevinci eşliğinde.
Kâh güldük kâh ağladık.
Duygu ve durum biteviye değişiyor.
Doğanlara sevinçten, ölenlere ağıttan gözyaşı…
Çıkabildiğin bütün tepelere çık,
Burasının bir lunapark olduğunu biliyorsan...
Palyaçoların, sirk gösterilerinin, yanar söner lambaların içine gömülmüşüz…
Jetonu ya da bileti olanların zamanı öldürdüğü,
Olmayanların da izlediği bir lunapark…
Tavşanı vurduk, dönme dolaba bindik,
Korku trenine bindik,
Henüz dört ayaklıyla omuzlarda taşınmadan…