Konya ne zaman eleştirilse, “haklı” da olsa içime bir şey batar…
***
Eleştirilecek elbette çok yanımız var… Ama şehre yönelen eleştiriler diğerleri ile kıyaslanınca her türlü haklılık, Konya’nın mazlumluğu yanında “haksızlık” gibi durur bende…
***
Konya dışına her çıkışınızda şehre dışarıdan bakma fırsatı da yakalıyorsunuz...
***
Konyalı olduğunuzu gizleyerek, Konya üzerine tarafsız değerlendirmeler alma şansınızda oluyor... Konya ile bağlantısı olmayan birinin gözünden, Konya'yı görmek ve dinlemek heyecan verici...
***
Adı büyük şehrin...
***
Mesajı da...
***
Gizemli, güçlü, beyefendi, inançlı, sırrı olan, bağrında her daim başkent tohumu saklayan, mesajı yüzyıllardır bu topraklarda yolculuk eden, kadim bir medeniyetin son kalesi gibi adeta... “Hiç birine benzemem, hamurum farklı” der gibi...
***
Yaygın basının, çeyrek asırdır Konya'ya biçmeye çalıştığı nahoş elbiseyi red ederken, yüzünü ağırbaşlı bir inatla dünya insanlığına dönen bir şehir...
***
Batılı olarak algılanmıyoruz... Şarklıya da profilimiz oturtamıyorlar... Çelebilik, şehrin nüfusuna işlemiş, tüm dar kalıpları yıkıyor... Hamurun da, Selçuklu zarafeti her fırınlama sonucu yüzeyimize sahip çıkıyor...Konyalıyı o desenlerde yeniden parlatıyor...
***
Markalaşacağımız, tutunacağımız misyon bu bence...Selçuklu yanımız...
***
Mevlana'yı Mevlana yapan, Konya'yı Konya yapan, Selçuklu'nun o eşsiz zarafeti altındaki sadeliği ve ağırbaşlılığı değil mi ?
***
Kendini ön plana çıkartmadan, değerlerini parlatmış kadim bir medeniyet... İşte Konya'nın hamurundaki maya bu...
***
Yanlış ateşte pişirildiğimizde, tandır kömbesinden farkımız olmayışının nedeni de bu...
***
Tandır duvarına yapışamayan hamur misali, tarih duvarına yapışabilmek için medeniyetimizi parlatmalıyız...
***
Biz Selçukluyuz...
***
Ama ne zaman Osmanlı gibi düşünüp, davrandığımızda, diğer illere kısmen de olsa yakışan debbede ve gösteriş üzerimize “yinlicek” duruyor...
***
Alameti farikamız “Ağırbaşlı, zarafetimiz”
***
Onu her kaybedişimizde şehri de kaybediyoruz... Şehri her kaybedişimizde, “gubuzluktan” kendimizi de kaybediyoruz… Belki de, sürekli eleştirilen “Araf Ehli” gibi duruşumuzda ondan…