Ar dolabı, dost kanadı..!

Kerem İşkan

Bir gün bir derviş elinde tespih ile zikrederek yürürken, bir kucak dolusu elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rastlamış…

Bozkırın sıcağında yorgunluktan al almış kızın yanakları…

***

“Nereye gidersin? Ne doldurdun kucağına?” diye sormuş derviş…

Uzak bir tarlayı işaret etmiş kız;

Sevdiğim çalışıyor orada…

Ona elma götürüyorum.”

Derviş kızın elindeki sepete bakarak; “Kaç tane” diye soruvermiş...

Kız şaşkınlık içinde;

“İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?” deyivermiş…

Bu kez dervişin yüzü al al oluvermiş mahcubiyetten… Ve usulca koparıvermiş elindeki tespihin ipini! Şıkır şıkır etrafına dağılıvermiş tespih taneleri…

***

Ne çok sayıyoruz…

Yaptığımız tırnak ucu kadar iyilikler bile küçücük tartışmalarda, muhatabımızın yüzüne tokat gibi iniveriyor…

İyilik olsun diye değil sanki, “yeri geldiğinde kullanırım” diye yapıyoruz, ruhumuzun muhtaç olduğu o güzellikleri

Oysa yaptığımız iyiliklerin ve fedakarlıkların aslında ruhumuzu besleyen gıdalar olduğunu görmezden geliyoruz...Yapılan iyiliğin en büyük faydasının yapana dokunduğunu ne çabuk unutuveriyoruz…

***

Yazıyoruz…

Biriktiriyoruz…

Sayıyoruz…

Bir silah gibi,her birini mermi gibi, bir kaçakçı edasıyla stokluyoruz iyiliklerimizi…

Sonra bir gün, herkesin yüzüne vurmak için ar dolabını ardına kadar açarak, en kıymetlilerimizi kaldırımlara savurur gibi harcayıveriyoruz şeytanın öfkesinin sırtında…

***

Bitiyor Ramazan…

Hadi unutacağımız iyilikler yapalım…

Taki Âlem-i Berzahta bir karındaş, bir vefalı dost gibi bizi kucaklayıncaya kadar o yaptığımız iyilikleri unutanlardan olalım…

Yapılanı değil, yaptığımızı unutalım…

***

Saymayalım, yazmayalım, başa kalkmayalım…

Dost kanadını kırmayalım…