Geçen hafta Başbakanın eşi sayın Emine ERDOĞAN’ın Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmanın, dünya kadınları ve Türkiyeli kadınları adına bir övünç kaynağı olduğunu düşünüyoruz. Herkesin ‘Anneler Günü’ kutlamaları ve reklamları telaşesi arasında bizde böyle bir yazıyla bugün sizlerle olmak istedik. 2.Mayıs Pazar günkü ‘Zaman Gazetesi’nin ‘Yorum’ sayfasında sayın Bejan MATÜR’ün (kendisinin fikirlerini çok sağlıklı bulmasakta ne düşündüğünü öğrenmek amacıyla okurum Bejan MATÜR’ü) ‘Rüyalarını Takip Eden Kadınlar’ isimli yazısından çeşitli alıntıları sizlere duyurmak istiyoruz. Kendisi bizzat orada bulunup, konuşmayı tam metin hâlinde dinleyip yaptığı yorumu bizim ilgimizi çekti. Sizlerin de ilgisini çekeceği kanaatindeyiz. İşte alıntı ve doğru tespitler:
İçimden şöyle düşündüm; galiba Başbakan Erdoğan'ın en büyük şansı Emine Hanım gibi bir eşe sahip olması. Başbakan'ın, Karadeniz'den Kasımpaşa'ya uzanan hayat seyrinde bu kadar 'Anadolu' olan bir kadının olması ona derinlik katıyor belli ki.
Şöyle bir etrafıma baktım. Yer Avrupa Parlamentosu. Dinleyiciler Türk sosyetesinin önde gelen kadınları. En başarılılar. Konuşan Emine Erdoğan. Onu dinleyen kadınlara, içtenlikle hak mücadelesinden, kadınlık bilincinden söz ediyor. Başta Ajda Pekkan olmak üzere Türkiye'nin Avrupai yüzünü temsil eden kadınların saygıyla dinlediği ve etkilendiği kadın, Anadolu değerlerini temsil eden biri. Eşi Başbakan olduğu halde başörtüsü nedeniyle toplumda dezavantajlı konumda olan. Kızlarını Türkiye'de başörtüsü yasağından dolayı okutamamış bir anne. Ama işte Avrupa'nın göbeğinde gayet samimi bir duruşla demokrasiden söz ediyor. Tarihe göndermeler yaparak 'biz kadınlar güçlüyüz' mesajı veriyor.
Doğu'ya bakışını ısrarla kadın imgesi üzerinden kuran Batı'ya, güzel bir cevap oldu bu. Salonu dolduran, çağdaşlığı yaşam tarzı olarak benimsemiş ve bu uğurda mücadeleden vazgeçmeyen kadınların sözcüsü muhafazakârlığın demokrasi ile çelişmediğini göstermek isteyen Emine Erdoğan'dı. Bu tablo Türkiyeli kadınların tarihini özetliyor aslında.
Avrupa hayat tarzını vazgeçilmez gören kadınlar, muhafazakâr değerlerle barışmayı ancak Avrupa ile bütünleştiklerine ikna olduklarında kabullenecekler. Belli ki, eritmeye, yok etmeye çalıştığımız farklılıkların ve değerlerin bir arada yaşaması daha kuşatıcı bir şemsiyeye ihtiyaç duyuyor. Hâlihazırda bu kuşatıcılığı Avrupa değerlerinin üstlendiği de bir gerçek. Ancak Avrupa değerlerinin koruyucu şemsiyesi altında, çağdaşlık iddiasındaki kesim yerel değerlerle barışabilir. Belçika'da olan buydu. Bana stratejik vizyon olarak çok başarılı göründü. Çünkü Doğulu toplumlara kadın üzerinden bakan ve eleştiren Avrupa'ya kadınlarla gitmek, sadece muhatap olan Avrupalılar açısından değil, katılımcı kadınlar açısından da yeni tarz politika ve çözümlerin mecrası olabilir.
Türkiyeli kadınların kendi aralarındaki ilişki dinamiklerini fark etmeleri amaçlanmıştı. Öyle ki, TİKAD Başkanı Nilüfer Bulut, "Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükümet, kadınlara değer vererek Avrupa'ya bir çıkarma yaptı." diyerek ilk defa olanın altını çizme gereği duydu. Haksız da sayılmaz.
Bu yeni durumun yaratacağı sonuçları kestirmek kolay değilse de, anlamlı bir tanışmayı başlattığını teslim etmek gerekiyor. Sadece çağdaşlığı şiar edinmiş kadınların muhafazakâr kesimle çağdaş, laik kadınlarla buluşması onlara ihtiyaç duyup, değer verdiğini göstermesi açısından önemli.
Toplantının bir diğer özelliği, Türkiye'deki farklılıklara yapılan vurguydu. AB müzakere tarihinde belki de ilk defa farklılıklar bu kadar çok vurgulanıyor.
Başmüzakereci Egemen Bağış, farklılıklarını kabullenmiş, onları bir zenginlik sayan Türkiye'nin gücüne vurgu yaparken, çözüme dönük yeni siyasetin işaretlerini verdi. Bu yeni siyasetin yaratılmasında kadınların gücünü ne kadar önemsediğini göstermek için verdiği örnek çarpıcıydı.
Türkiyeli kadınların Avrupa'ya katabileceği yenilikten ve güçten söz ederken sanki "Biz burada ve hazırız, siz bu tarihin neresindesiniz?'' der gibiydi.
Bu tarz toplantıların sembolik değer potansiyeli taşıdığını unutmadan şunu söyleyebilirim; özellikle Emine Erdoğan'ın samimi duruşu, içtenliği ve Egemen Bağış'ın geniş vizyonu ile söz konusu programdan makyaj olmayan sonuçlar çıkabilir.
İleride sonuçlarını yaşayacağımız bu çabanın gönüllüsü olabilecek onca aktif kadını gördükten sonra şunu söylemek fazla kaçmaz: AB üyelik sürecinde bundan sonra sadece Türkiye değil, Avrupa bile kadınların işe omuz vermesi sayesinde ataletten kurtulabilir. Çünkü kadınlar tarihin dışına itilmiş olmakla, kendileri açısından yavaş seyreden bir tarihin de özneleri oldular. Yavaş bir tarih bu. Kapalı seyreden bir tarih. Mucizesini içinde taşısa da sonuçlarını yaratmakta zorlanan bir tarih. Ama geçmiyor zannedilen saliseler birikir ve kadınların mahir ellerinde, şefkatli yüreklerinde biriken güç onların üzerini kapatan tarihi alttan alta dönüştürür. Toplumun kaderine yön veren biraz da bu gizli bilgidir.”
Evet, toplumların kaderine müspet doğrultuda yön veren bütün kadınlarımızın, annelerimizin ellerinden saygı, hürmet ve nezâketle öpüyoruz. Yeni bir târih yazdıracak şefkat ve sabır kahramânı annelerimize en kalbî selamlarımızı yolluyoruz efendim.