Fransa altyapı itibari ile Belçika’ya yakın ama Hollanda ve Almanya’dan geri.
Yol boyu henüz yaşanmış Başkanlık seçiminin izleri var duvarlarda. Sarkozy’nin yırtık afişlerini görüyoruz. Açıkhava unsurlarında yeni Başkan Hollande’ın boy boy resimlerini de. Paris bir dünya başkenti olarak nitelenir. Bu nitelemeyi haksız kılmayacak renklilikte bir insan zenginliği ile karşılaşıyoruz.
Turkcell’den yurtdışı paketi alıyoruz yurtdışına çıkmadan. 1 saniye konuşsan da 1 dakika konuşsan da 1 dakika fiyatı. Kaba ifade ile yersen misali. Ancak internet erişimi olağanüstü pahalı. O nedenle ancak akşamları internet bağlantısı kurabiliyoruz. Almanya’dan Belçika’ya geçişte, Belçika’dan Hollanda’ya geçişte Büyükelçiliklerimiz bizi unutmuyor, mesaj gönderiyor. Bir de Turkcell. Tarifelerini anlatıyor bize.
Ülke sınırlarını mesajlar olmasa anlayamayacağız. Ne var ki Almanya-Belçika-Hollanda karşılaştırmasında tabiat nerede ise aynı olmakla beraber yollar arasında fark edilir standart değişikliği var. Sıralamak gerekirse 1 Hollanda, 2 Almanya, 3 Belçika.
Hollanda, ‘yüzölçümü Konya kadar ama’ diye başlayan cümlelerin ülkesi.
Tarımı alabildiğine modern ve katma değeri yüksek yapıyor. Ticarette çok öne çıkmış. O kadar ki küçücük yüzölçümüne rağmen Almanya’ya 100 milyar Euro’ya yakın mal satıyor. Bunda en önemli faktörlerin başında Ren Nehri üzerinden yapılan ticaret geliyor. Nehirlerde gemi yüzebilmesini avantaja çevirmiş Hollandalılar.
Hollanda müreffehliği ile dikkat çekiyor olmakla beraber, Almanya’nın yakaladığı dönüşümün gerisinde kalmış bize ifade edilene göre. Üretim maliyetlerinin yüksekliği ile başı dertte gözüküyor.
En keyifli zamanımız Hollanda’da geçiyor. Çok uzun bir gün yaşamamıza rağmen. Roterdam’da Euromast Kulesi’ne çıkıyor, şehre yukarıdan bakıyoruz. Hemen önümüzde Erasmus Merkezi var.
Yoğun rüzgar ve soğuğa rağmen hızımızı kesmeden Amsterdam’a yollanıyoruz.
Volvassen Parkı’nda planlamamızın dışında uzun kalıyoruz. İstemesek de! O kadar yol kaybı herkeste olur canım, kınamamak lazım.
Sonra Amsterdam’a geçiyoruz. Madam Tussaut Müzesi’nin de içinde bulunduğu meydanı turluyoruz. Alışveriş merkezlerini geziyoruz.
Bir akraba ziyareti var bu şehirde.
Utrecht’te ev sahibimiz Bayram Uysal ve Mustafa Enişte.
Bayram Bey İslam okullarının -9 tane- insan kaynakları yöneticisi. Eşi Müzeyyen Hanım halk kütüphanesinde görev yapıyor. Üst düzey entellektüel birikime sahipler. Hem Türkiye’den hem yaşadıkları coğrafyadan hem de dünyadan haberdarlar.
Hollanda eğitim konusunda Türkiye’den çok daha fazla özgürlüklere sahip.
Şu değerlendirme bizi sarsıyor; Çocuklarımızı Türkiye’ye götürürsek değerlerimize dönük eğitim konusunda sıkıntı çekebiliriz. Burada çok daha rahat bu anlamda eğitim imkanına sahibiz.
Yaşadığım şehir, ülkemizin gözbebeği Konya sokakları, Ali Gav Medresesi’nin duvarlarını mekan bilen gençlerin –kah Rıfat Abi’nin kah Adem Turan Bey’in müdahale etmek zorunda kaldığı- haline benzerini, ne Almanya’da, ne Belçika’da, ne de Hollanda’da görmedik. Abartıyor muyum diye Lokman’dan doğrulatma ihtiyacı hissediyorum kendimi.
Şu an Türkiye’de İmam-Hatip nesli görev başında. Hayatın her sahasında İmam-Hatipliler ve/veya İmam-Hatip şuuru ile yetişmiş insanlar vaziyet ediyor. Peki arkadan gelen nesiller! 10 yıllık Ak Partisi iktidarında yetişen nesillerin durumu ne? Bu nesiller gelecekte toplumun direksiyonuna geçtiğinde ne olacak? Sizi bilmem ama ben ümitsizlik içinde değilim ancak olağanüstü kaygılıyım.
Uysal Ailesi hayatlarını anlamlı kılmış buralarda. Mustafa Enişte de öyle.
Sıcak aile yuvasından ayrılıp, Hollanda’ya ilişkin olumlu kanaatlerimize gölge düşüren yol tamir ve yönlendirme sorunu sonrası Belçika’ya dönüyoruz. Bizi ertesi gün bir başka ülke bekliyor.
Sabah Paris’e geçiyoruz.
Fransa altyapı itibari ile Belçika’ya yakın ama Hollanda ve Almanya’dan geri.
Yol boyu henüz yaşanmış Başkanlık seçiminin izleri var duvarlarda. Sarkozy’nin yırtık afişlerini görüyoruz. Açıkhava unsurlarında yeni Başkan Hollande’ın boy boy resimlerini de.
Tam iki saat kule için sıra bekliyoruz.
Uçak için online rezervasyon yapan, yol için teknolojiden istifade eden biz, Eyfel için aynı yolu izlememenin cezasını çekiyoruz.
Brüksel yolundaki Hintli beyefendinin öncülüğünü yaptığı süreç burada çekilmez bir hal alıyor. Önümüz, arkamız, sağımız solumuz Hintli dolu. Dünyanın en rüküş insanları onlar için üretilen bir kavram olmalı.
Hollanda sonrasında Fransa’da mutlu değiliz. Katlanılan bir gezi oluyor Paris.
Bizim Lokman Eyfel’de Başkanlık Sarayı önünde ve Şanzalize’de Galatasaray’ın şampiyonluğunu kutluyor. Hazırlıklı gelmiş. Forması benim de işime yarıyor. Üşümemi engelliyor.
Şanzalize’deyiz.
Dünyanın lüks alışveriş merkezlerinden biri.
Anneler günü gelmiş ama Paris’in haberi yok!
Keyifsiz bir şekilde Belçika’ya dönüyoruz.
THY ile uçuyoruz.
Aklımıza kazınanları şöyle bir hatırlarsak;
Su, yeşil ve yolları öncelikle söyleyebiliriz.
İnsanımızın Avrupa’da sınıf atlamakta olduğunu, Avrupalılara kendini kabul ettirmeye başladığını, kimsenin yapmak istemediği işlerden sıyrılıp girişimciliğini kabul ettirmeye başladığını ifade edebiliriz.
Türkiye ile dışarıdaki insanımızın bağını daha sağlam hale getirecek, devletin içinde olduğu bir organizasyon ve farkındalığa ihtiyaç olduğunu ifade edebiliriz. İnsanımız samimiyeti ve gayreti ile bir yere gelmiş. Türkiye içindeki çalkantıları halledip kuşatıcılıkla buralara el atarsa ağırlık merkezini dağıtıp gücünü ve etkisini artırabilir.
Dünyayı gezen –gezmesi de lazım- mahalli idarecilerin buralardan bize uygun örnekleri şehrimize taşıması gerektiğini tespit edebiliriz. Şehir içi ulaşımda raylı sistemin ne kadar efektif olduğunu söyleyebiliriz.
Fuarların ticaret ve tanıtımda ifa ettiği fonksiyonun gözden ırak tutulması gerektiğini, bu amaçla özel çalışmalar yapılmasına olan ihtiyacın altını çizebiliriz.
Bir tuvalet yönetim sistemi kurmamamızın en temel ve acil işlerden biri olduğunu belirtebiliriz.
Kendi medeniyetimizi ürettiğimiz zaman bu Avrupalılar’ın naylondan olduğuna inandığımızı, gördüklerimiz itibari ile de bu inancımızın arttığını söyleyebiliriz.
Nasipse Haziran başında Danimarka’ya gideceğiz. Tespitlerimizi ve gözlemlerimizi o vesile ile de paylaşmayı umut ediyoruz.
DENİZLİ
BAB-I ALİ DENİZLİ’DE YAŞIYOR.
NEREYE GİDERSENİZ GİDİN BİR KONYALI GAZETECİ BULURSUNUZ
Denizli’de muhabbet güzel ama sözümüz var Aydın’a. 13’ten 15’e uzattığımız randevuya yarım saat gecikmeli de olsa icabet ediyoruz. Son derece derli toplu, tam da merkezde Cemiyet Binası. Takdir ediyoruz. Valilik Basın Müşavirliği’nin de hazır olduğu gazetece sahip ve yöneticileri ile toplantı yapıyoruz. Oldukça verimli bir toplantı oluyor.
Toplantı sonrası Aydın Basını’nın duayeni Mücadele Gazetesi Sahibi Mustafa Çezik Abi’nin ayran ikramı ile devam ediyor ziyaretimiz. Gerek Nuri Beyi gerekse Sefa Bey’in hukukları eskiye dayanıyor Mustafa Abi ile. Vakit daralıyor. Yolumuz İzmir’e uzanacak kalkıyoruz.
İZMİR
nkara, ardından İstanbul’da BİK Yönetim Kurulu Üyemiz Alaeddin Kaya’nın talep ve organizesi ile yapılan gazete sahip ve yöneticileri ile toplantının üçüncü ayağını İzmir’de gerçekleştirmek üzere geliyoruz şehre. Ama Ege sallanıp duruyor 4 Haziran itiari ile. Ankara toplantısından sonra İstanbul’a katılamamıştım. İzmir’de hazır bulunuyorum. Böylece Aleaddin Abi görev alanı ile ilgili toplantıları Genel Müdür Mehmet Atalay’ın hazır bulunması ile tamamlamış oluyor bir taraftan. Sabah ki toplantının ardından öğleden sonra İstanbul dışındaki ilk yönetim kurulunu İzmir’de gerçekleştirip dönüş yoluna geçiyoruz.
Dönüşte Afyon’da bir çay içim müddeti dostlarla kucaklaşıp gece 3 sularında Konya’ya vasıl oluyoruz.