Tıbbın, bilimin ve teknolojinin hemfikir olup tek bir ağızdan söyledikleri bir cümleyi duyuyoruz bugün hepimiz. ‘Anne sütünün bebekler için ne kadar yararlı ve değerli bir gıda olduğunu’… Öğrendik. Anne sütünün bebekler için ne kadar yararlı ve değerli bir gıda olduğunu artık öğrendik, evet.
O değil de…
Bir de, o süte karşı yapılan bambaşka yaklaşımlardan birisi gelip aklıma takıldı, bugün. Eminim ki, sizlerin de bilip sık sık duyduğunuz bir cümleyi paylaştığımda, elimdeki kalemin az sonra hangi sapağa doğru kıvrılıp döneceğini, az çok kestireceksiniz: İnsanoğlu çiğ süt emmiş.
O faideli süte ‘çiğ’ denilip, geçilmiş. Doğru da yapılmış. Eh, hiçbir memelinin vücudunun içinde o sütü pişirebileceği bir ocak ya da fırın bulunmuyor, ne de olsa. Dolayısıyla, süt hep çiğ kalıyor, içenini de kendisi gibi çiğ yaparken. Kamil değil de çiğ oluşumuz, tam da buna bağlanmış zaten: taa emdiğimiz süte… İş bu kadar eskiye, en eskiye kadar götürülmüş ki, serdeki çiğliğe hakkıyla bir açıklama getirilip cevap bulunabilsin.
Memelilerin vücudunun içinde bulunmayan ve o sütü pişiremeyen fırın ya da ocak, hayatın içinde bir yerlerde arz-ı endam etmekte, bir yandan da. Bir ocak, çeşitli sebep, senaryo, olay ve kişilerle, hülasa farklı farklı bahane, kılık ve kılıflara bürünüp pişirmekte bizleri. Bu ocağa, ‘hayat okulu’ da deniyor bazen, duymuşsunuzdur. İşte aynı şeyden bahsediyorum, tam olarak. Ha hayat okulunda okumak, ha bu ocakta pişmek. İnsan evladının emdiği çiğ süte bir çare ve panzehir gibi…
Gerçi dedik ya, o çiğ süte düzülen övgülerin yükselen seslerini duyuyoruz şimdi, git gide daha bilinçli bir toplum olduğumuz için. Çok şükür! Emilen çiğ sütün göklere çıkartılmasıyla da, serdeki hamlığın ve çiğliğin artmasına şahit oluyoruz, biz milenyum insanları olarak. Atlanan çağlar, yükselen bilinçler, çiğliğe övgüler vs derken bu bilinç patlamasının neye doğru evrileceğine de şahit olacağız pek yakında, biz milenyum insanları. Eh, ne de olsa bilinç arttı ve anne sütünün ne denli mucizevi bir gıda olduğunu, şimdi neredeyse herkes biliyor. İnsan evladının emdiği çiğ süt ise, belli ki ona pek yarıyor, gerçekten de. Öyle ki, içenini de kendine benzetiyor adeta baksanıza!
Yok… Bu yazıyı, öyle okkalı bir veryansınla bitirmeyi düşünmüyorum çünkü dilek ve şikayet kutularının pek bir işe yaradığını sanmıyorum. Bir çözüme hizmet eden uygulanabilir tarifler ve reçeteler lazım bizlere, daha ziyade.
O çiğ süte ya da mucizevi gıdaya daha fazla sövüp saymadan önce, daha fazla hayat okulunun inşaası, öğretmeni ve öğrencisi gerekli, belki. Tıpkı, memelilerin vücutlarının içinde bulunmayan fırın ya da ocağın, hayatın görünmeyen köşelerine daha fazla konulmasının gerektiği gibi. Tabii, bunlar pişiren ama yakmayan yani olgunlaştırırken çok da acıtmayan fırın ya da ocaklar olmalılar.