“Günlere sığmaz, güller…
İnsanlığa fırlatılıyor kapitalist gülleler..
Ey diri görünen ölüler..
Anneler bir gün değil ömür boyu sevilirler.”
(Ebubekir MÜCEVHER)
Zamanın ilerlemesi sonucu gelişen dünyanın gittikçe medenileşen kapital senfonilerinden birini daha idrak ediyoruz. “Anneler Günü” adı altında, hediyeler, öpücükler ve sevgi dolu mesajlar içeren yaklaşımlarla “Anne” kimliğini onure ettiğimizi düşünüyor ve mutlu oluyoruz.
Büyük bir kayıp yaşadığımızın farkında olabiliyor muyuz peki..?
Anne kimliği kadın için kutsal bir vasıf iken, pompalanan düşünce karmaşası ile, kadınların zihnindeki anneliğin öldüğünü biliyor muyuz..?
Bu duyguları tatma olanağı olmayan bir insan olarak gözlemlediğim şeylerin altını çizebiliyorum sadece gerisi, okuyana kalmış..
Çocuk sahibi olmak yerine kariyer sahibi olma heveslisi bir neslin meydana geldiğini..
Vücutlarında vücuda gelecek deformasyon korkusu ile, annelik duygusundan kaçan kızlarımızın olduğu..
Ninelerimiz, beş on evlat yetiştirirken, şimdilerde biriyle bile baş edemeyeceğini düşünen, eğlencesine, keyfine ve egosuna bağlı kızların varlığı sizleri düşündürmüyor mu?
Ekonomik olarak mümkünsüz diyenleriniz mi vardı? Şimdiki çocuklar canavar, kontrolü mümkünsüz mü diyorsunuz yada..?
Anormal değil bu düşünceleriniz, çünkü normal bir dünya’da yaşıyorsunuz.. (Bir sürü normalleşen, yalanlar ve sempatikleşen yılanlarımız var.)
Kutsal bir noktaya çekilip “Ayağının altında cennet...” işaret edilen kadınların, kutusallaştırılması üzerine düşünülmesi gerekir?
Ayaklarımızı yollara vurup sokaklara çıktığımızda, halkın dilinde “Altı Paris üstü Mekke” makamında espritüel görünse de acılar uyandıran cümleler duymamak neredeyse imkânsız gibi…
Her biri içindeki renkler denizini görmeyip süslü boyalar ardında kendilerini renklendirmeye çalışmaları da cabası, kadın dediğin rengini dışına değil içine sürebilen, güzelliği için dışını ve dışarıya bağımlı değil içe dönük bir güzellik taşıyabilen bir varlık olmalı değil midir?
Kadın dediğin cesur Nene Hatun gibi, Emine Bacılar gibi, olmalı değil mi? Evet, cesur olmalı, güçlü olmalı, kendine güveni olmalı, ama bu kuvvetini kadın-erkek mücadelesine değil ahlaki değerlerine ve milletine dil ve eller uzandığı zaman göstermeli?
Kadın pasifize ve pastörize edilmiş olmamalı, doğal içten ve samimi olmalı, ama bunu vücudunun kıvrımlarında değil, yüreğinin şefkat sokaklarında verebilmeli, komşusuna eşine dostuna haline ve ahvaline en önemlisi ise evladına..!
Biraz düşünüp kişiliğinize oturmayan klişe giyim tarzlarından ve bayağılaşmış allanmak ve pullanmak tutumundan uzaklaşın.
“…İçinde ateş dolu bir çukurun tam kenarındaydınız, sizi kurtardı oradan…”
Hablül metin (kopmaz ip) kadınlar için “ANNE” liktir.
Yani kısacası günü kutlanan günün kadınları...!
Kurtlanan kadınlığınızı, ANNELİK merhemiyle tedavi ediniz..!
ANNE OLMAK.
Anne olmak;
Evladının yırtık elbisesini yüreğine yamamaktır.
Anne olmak;
Gözyaşları ile evladını yıkamaktır..
Anne olmak;
Sancıların ortasında, onun ilk ağlayışına hüzünlenip
Rabbe tebessüm sunmaktır.
Anne olmak;
Bir damla su için
Safa ile Merve arasında koşmaktır.
Anne olmak;
Kendin için değil,
Evladın için yaşamaktır…
Anne olmak;
Evladının kundağını top mermisinin üzerine serip
Vatanı savunmaktır.
Anne olmak;
Hiç korku duymadan canlı bir bombanın üzerine atlayıp.
Gülücüklerle birlikte patlamaktır.
Anne olmak;
Birinin nüfus kağıdının anne adı hanesinde; isminin yazılı olması değildir.
Anne olmak;
Ayaklarının altında cennet varken, cehennemlerden daha sıcak bir muhabbetle evladını kucaklamaktır.
Anne olmak;
Bir kadının, kariyer, statüden sıyrılıp
Melekleşmesidir.
Anne olmak;
Buzullaşmış dünya şartlarında
Bir kadının Güneşe dönüşmesidir..
(Ebubekir MÜCEVHER)
İnsanlığa fırlatılıyor kapitalist gülleler..
Ey diri görünen ölüler..
Anneler bir gün değil ömür boyu sevilirler.”
(Ebubekir MÜCEVHER)
Zamanın ilerlemesi sonucu gelişen dünyanın gittikçe medenileşen kapital senfonilerinden birini daha idrak ediyoruz. “Anneler Günü” adı altında, hediyeler, öpücükler ve sevgi dolu mesajlar içeren yaklaşımlarla “Anne” kimliğini onure ettiğimizi düşünüyor ve mutlu oluyoruz.
Büyük bir kayıp yaşadığımızın farkında olabiliyor muyuz peki..?
Anne kimliği kadın için kutsal bir vasıf iken, pompalanan düşünce karmaşası ile, kadınların zihnindeki anneliğin öldüğünü biliyor muyuz..?
Bu duyguları tatma olanağı olmayan bir insan olarak gözlemlediğim şeylerin altını çizebiliyorum sadece gerisi, okuyana kalmış..
Çocuk sahibi olmak yerine kariyer sahibi olma heveslisi bir neslin meydana geldiğini..
Vücutlarında vücuda gelecek deformasyon korkusu ile, annelik duygusundan kaçan kızlarımızın olduğu..
Ninelerimiz, beş on evlat yetiştirirken, şimdilerde biriyle bile baş edemeyeceğini düşünen, eğlencesine, keyfine ve egosuna bağlı kızların varlığı sizleri düşündürmüyor mu?
Ekonomik olarak mümkünsüz diyenleriniz mi vardı? Şimdiki çocuklar canavar, kontrolü mümkünsüz mü diyorsunuz yada..?
Anormal değil bu düşünceleriniz, çünkü normal bir dünya’da yaşıyorsunuz.. (Bir sürü normalleşen, yalanlar ve sempatikleşen yılanlarımız var.)
Kutsal bir noktaya çekilip “Ayağının altında cennet...” işaret edilen kadınların, kutusallaştırılması üzerine düşünülmesi gerekir?
Ayaklarımızı yollara vurup sokaklara çıktığımızda, halkın dilinde “Altı Paris üstü Mekke” makamında espritüel görünse de acılar uyandıran cümleler duymamak neredeyse imkânsız gibi…
Her biri içindeki renkler denizini görmeyip süslü boyalar ardında kendilerini renklendirmeye çalışmaları da cabası, kadın dediğin rengini dışına değil içine sürebilen, güzelliği için dışını ve dışarıya bağımlı değil içe dönük bir güzellik taşıyabilen bir varlık olmalı değil midir?
Kadın dediğin cesur Nene Hatun gibi, Emine Bacılar gibi, olmalı değil mi? Evet, cesur olmalı, güçlü olmalı, kendine güveni olmalı, ama bu kuvvetini kadın-erkek mücadelesine değil ahlaki değerlerine ve milletine dil ve eller uzandığı zaman göstermeli?
Kadın pasifize ve pastörize edilmiş olmamalı, doğal içten ve samimi olmalı, ama bunu vücudunun kıvrımlarında değil, yüreğinin şefkat sokaklarında verebilmeli, komşusuna eşine dostuna haline ve ahvaline en önemlisi ise evladına..!
Biraz düşünüp kişiliğinize oturmayan klişe giyim tarzlarından ve bayağılaşmış allanmak ve pullanmak tutumundan uzaklaşın.
“…İçinde ateş dolu bir çukurun tam kenarındaydınız, sizi kurtardı oradan…”
Hablül metin (kopmaz ip) kadınlar için “ANNE” liktir.
Yani kısacası günü kutlanan günün kadınları...!
Kurtlanan kadınlığınızı, ANNELİK merhemiyle tedavi ediniz..!
ANNE OLMAK.
Anne olmak;
Evladının yırtık elbisesini yüreğine yamamaktır.
Anne olmak;
Gözyaşları ile evladını yıkamaktır..
Anne olmak;
Sancıların ortasında, onun ilk ağlayışına hüzünlenip
Rabbe tebessüm sunmaktır.
Anne olmak;
Bir damla su için
Safa ile Merve arasında koşmaktır.
Anne olmak;
Kendin için değil,
Evladın için yaşamaktır…
Anne olmak;
Evladının kundağını top mermisinin üzerine serip
Vatanı savunmaktır.
Anne olmak;
Hiç korku duymadan canlı bir bombanın üzerine atlayıp.
Gülücüklerle birlikte patlamaktır.
Anne olmak;
Birinin nüfus kağıdının anne adı hanesinde; isminin yazılı olması değildir.
Anne olmak;
Ayaklarının altında cennet varken, cehennemlerden daha sıcak bir muhabbetle evladını kucaklamaktır.
Anne olmak;
Bir kadının, kariyer, statüden sıyrılıp
Melekleşmesidir.
Anne olmak;
Buzullaşmış dünya şartlarında
Bir kadının Güneşe dönüşmesidir..
(Ebubekir MÜCEVHER)