Anladığını zannetmek diye bir durumumuz var bizim. Onca anlatılan, yaşanılan, düşünülen şeyi ne mutlu ki bize bir çırpıda anlayıveriyoruz. Anlamak iyidir de peki ya anladığını zannetmek? işte o tam bir karmaşıklıktır. Anladığını zanneden zihnin anlamadığı duygu ile karmaşasıdır. Tabi bu anlatılanlar bir dersi ya da bir ödevi anlamakla ilgili değil bu anlatılanlar bir duyguyu anlamakla ilgili.
**
“Anlıyorum “ifadesinden ziyade “anlamaya çalışıyorum “ifadesini daha dürüst buluyorum. Her ne kadar “anlıyorum ifadesi insana daha çok güven verse de bu bazen zannedilmenin ötesine geçemeyen bir duygudur. Zira “Anlıyorum “ifadesi bazen yalnızca dudaklara yapışmış bu kelimeyi dile getirmekten ibarettir oysa hiç anlamadan. Anlamanın ya da bir şeyde anlam bulmanın birden fazla yolu olabilir işte bazen derin bir düşünceyle bazen ise empati ile ama en çok da daha öncesinde edinilmiş bir deneyim ile olur. Deneyim demişken Nasrettin Hoca’nın damdan düşen gelsin yanıma sözünü hatırlayalım. İnsan daha önce karşılaşmadığı duygunun adını bilir kendisini değil işte bu yüzden diyorum konuşmak kolaydır anlamak değil diye.
**
Ne var ki anlamaya çalışmak ve anlaşılmak üzere geçiyor ömür. Yaşamın en başından bugüne keşfettiğimiz duyguları tadarak, dokunarak, hissederek yaşıyoruz soyut olana dokunulamazken biz dokunuyoruz hem de yaşayarak, anlayarak dokunuyoruz. Anlamak güzel yeter ki anladığımızı zannetmeyelim. Bu konu üzerinde Sokrates’in güzel bir sözü vardır:” Bir insanı anlamaya çalışmak belki de yapacağımız en önemli yatırımdır.” Anlamak paha biçilmez bir duygu yatırımdır. Birini ya da bir şeyi anlama yolunun da anlamayı istemekten geçtiğini unutmayalım. Önce anlamak istemek lazım yoksa zannederiz yalnızca anladığımızı zannederiz. Zannetmenin ötesinde anlaşılmak ve anlamak dileğiyle. Anlaşılmayı bekleyen pek çok şeyin kâşifi olmanız dileğiyle sevgiyle kalın.