“İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır…”(Enbiya,37) …İnsan çok acelecidir!”(İsra,11)
İnsanların yapısında yaradılışları gereği bir acelecilik vardır. Sanki ölümden kaçarken ölüme koşarcasına bir hareket ve acelecilik içindedir. Mutluluğu Allah’a kul olmakta değil de başka değerlerde arayan insan, onu da yakalama adına hep koşturma içindedir. Dünyanın arkasından koşma adına ömür sermayesinden yediğinden haberi olmayan bu insanlar, yıllar sonra arkasına baktığı zaman sanki o kadar ömrü kendisi yaşamamış gibi “Bu ömür denen şey de ne kadar kısaymış!” diye hayıflanırlar.
Bu dünyayı Allah’a kul olarak yaşayarak değil, boş emellerle geçiren ve hâlâ emellerinin peşinden koşan bu insanlar, ne anı yaşayabilecekler ne de mutluluk adına kulluğun bilincine varacaklardır.
İçinde bulundukları ortam ve zamanı fark etmek yerine, geçmişle gelecek arasında gidip gelmektedirler. Bu da insanın anı yaşama adına anı, en güzel şekilde değerlendirememesine ve anı dolu dolu yaşayamamasına neden olmaktadır.
Daha iyi gelecek ve daha iyi yaşantı için sürekli çaba içinde olan bu insanlar, içinde bulunduğu zamanı yaşayamadığı gibi kendisinden ilgi ve sevgi bekleyen aile üyelerinin de anı yaşamalarına fırsat vermez.
Çocuklarla Anı Yaşayamamak
Akşam eve gelen anne ya da baba; kendisinden ilgi ve sevgi bekleyen çocuğuna karşı tavrı, kişinin anı yaşayıp yaşamadığını en iyi şekilde göstermektedir. Çocuğuyla nitelikli zaman geçirmek ve anı yaşamak yerine; ayağımın altında dolaşma, çekil başımdan gibi cümleler, kişiye ileride yaşanmayan anlar ve pişmanlık olarak geri dönecektir. Bu durumu, çocuğuna daha iyi bir gelecek hazırlama gerekçesiyle açıklamaya çalışan anne babalar, hem çocuğun hem de kendisinin anı en güzel şekilde yaşamasından mahrum kalacaklardır.
Çocuğa; “Ben senin yaşında olsaydım…” diyerek geçmişinde anı yaşayamamanın sıkıntısını dile getirirken yine içinde bulunduğu anda çocuğuyla birlikte olmanın mutluluğunu yaşayamamaktadır.
“Ne güzel günlerdi, o günler!” diyerek geçmişini yâd eden bu insanlar, aynı hatayı yineleyerek gelecekte yine bugünler içinde “Neydi o günler!” diyecek şekilde dolu dolu yaşayamamanın ezikliğini hissedecektir.
Geçmişle gelecek arasında gidip gelen bu insanlar, çocukların iş güç sahibi olması ve evlenip evden ayrılmasıyla eşiyle yalnız kaldıkları zaman bazı şeylerin farkına varırlar. Fakat bu sefer de iş işten geçmiş olur. Ne kendisi o zamanın anne babası ne de çocuğu o zamanın çocuğudur. Bunun sonucunda çocuk da anne baba da anı yaşayamamanın ezikliğini hissedeceklerdir.
Çocukların ve anne babaların bu ezikliği hissedememeleri için Peygamber Efendimiz (s.a.v):“Çocuğu olan çocuklarla çocuklaşsın.” (Deylemi) buyurmuşlardır.
Anı Yaşayabilmek için Ne Yapmalı?
Yolda yürüyen insanların sürekli karşıya ya da arkaya bakması ne kadar yanlış ise insanın da sürekli geçmişiyle ve gelecekle meşgul olması o kadar yanlıştır. En iyi yürüyüşün önüne bakarak yürümek olduğu gibi yeri geldiği zaman da karşıya ve arkasına bakmasıdır. İnsanın da anı yaşama adına, geçmiş ile gelecek arasında takılı kalmadan sorumluluk bilinci içinde bulunduğu anı en iyi şekilde değerlendirmesi gerekir.
İnsan Rabbine kul olmakla beraber kendi sorumluluklarını yerine getirirken de anı yaşamanın mutluluğuna varmalıdır. İnsanın görev ve sorumluluklarını yerine getirirken anı yaşaması insana mutluluk getirecektir.
Allah’ın veli kullarından birini namaz kılarken arı sokar ve arının soktuğu yerden kan çıkar. Bunu gören adam, Allah’ın veli kulu namazı bitirdikten sonra:
-“Sizi namaz kılarken arı soktu, arının soktuğu yerden kan çıktı. Siz ise hala namaza devam ettiniz.” der.
Adama anlamlı anlamlı bakan Allah’ın veli kulu:
-“Sizce; namaz kılarken önünde Kâbe, sağında cennet, solunda cehennem ve arkasında Azrail olan bir kişinin hiç arı sokmasından haberi olabilir mi?” der.
Şeyh Nakşibendî Hazretlerine namazda huşu nasıl elde edilir diye sorduklarında; “Helal lokma yiyerek, huzurlu abdest alarak ve namazda kimin huzurunda durduğunu bilip tekbir alarak.” der.
Sonuç olarak insan hayata hazırlanmak için o kadar zaman harcar ki; hayatını yaşamadan ömür hayatının sonuna geldiğinin farkına varır. Özlem ve pişmanlık arasında gidip gelen insan, içinde bulunduğu yaş ve zamanın da farkına varamadan, içinde bulunduğu anı yaşamadan ölür gider.
İnsanoğlu kullukta ve anı yaşamada hala elinde fırsatlar varken onu değerlendirmek yerine geçmişiyle geleceği arasında gidip gelmektedir. Oysa kullukta ve yaşamda mutluluk anı yaşamaktır. Dün geçmiştir, yarın belki gelmeyecektir. Ama bulunduğu an insanın kendi elindedir. Mutluluk; “Şu’an”nın farkına varıp kullukta ve yaşamda anı yaşamaktır.
Ne güzel söylemiş Mevlana Hazretleri: “Dün ve düne dair ne varsa dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım.” der.
Not: Soma’da maden faciasında acı, hepimizin yüreğini yaktı. Cenab-ı Hakk; kazada ölenlere rahmet eylesin, geride kalanlara da sabırlar versin.