Bu ülkedeki siyasetçilerin neredeyse tamamında gördüğümüz en baş özellik siyaset yaparken herhangi bir olay ya da mefhumu kendisi kullanıyorsa o mefhumun kendisi için helal, rakip parti veya partiler kullanıyorsa o mefhumun onlara yasak hatta haram olduğudur.
Bir ikisi hariç hemen tüm partilerde ve siyasetçilerde gördüğümüz bu olayın ister yerel olsun ister genel olsun siyasi tarihimizde onlarca hatta yüzlerce örneği vardır.
Cumhuriyetin kurulduğu ilk andan itibaren başlayan anayasa tartışmaları hem anayasaların değiştirildiği ihtilal dönemlerinde hem de siyasi partilerin kararlarıyla TBMM de yapılan değişikliklerde bu tartışmalar hep ola gelmiştir ve bu anlayış devam ettiği sürece de hep olacaktır.
Yerel örnek olarak bir belediye başkanının kendisi için normal bir hak olarak gördüğü bir işlemi rakip partiyi bırakın bir tarafa kendi partisinden kendisinden önce veya sonra gelen bir belediye başkanı yaptığı için bile eleştirdiğini ve başlamış yatırımı yarıda bırakıp yıkılmaya, yok olmaya terk ettiğini gördük.
Bu davranışın son günlerde tekrar gündeme getirilen anayasa tartışmalarında görmek bize gelecek için hiç umut vermese da yaşananları hatırlatmak her zaman iyidir.
Dünden itibaren Cumhurbaşkanının açıklamaları ile gündeme gelen yeni anayasa isteğine ertesi gün hükümetin kayıtsız şartsız destekçisi haline gelen Cumhur İttifakı ortağının da yeni anayasa isteklerine olumlu destek vermesi oldukça yadırganacak bir durumdur.
Çünkü hem iktidar partisi hem de destekçisi cumhur ittifakı ortağı yaklaşık 3 ay önceki açıklamalarında kendilerinin dışındaki 4 partinin anayasa konusunda bir araya gelerek yeni anayasa taslağı hazırladıkları için demediklerini bırakmamışlardı.
Bu anlamda 2020 yılının 11. Ayında tekrar alevlendirilen tartışmanın bir tarafı yapılan çalışmaların bir anayasa taslağı hazırlamak olmadığını özellikle parlamenter sisteme tekrar geçiş düşüncesiyle ortak ilkeler çerçevesinde partilerin ne şekilde uzlaşabileceği konusundaki sorulara bir cevap oluşturulabilmesi için 30 sayfalık bir ilkeler metni olduğu ve taslak anayasa için bir takım maddelerin kaleme alınmasının söz konusu olmadığı açıklanmasına rağmen yok öyle değildir diye devam eden açıklamalar silsilesi seyrettik.
Hiçbir insanın bu tartışmalardan sıyrılarak partilerin amaçlarının Türkiye'yi yönetme yetkisini almak olduğunu bunun içinde işbaşındaki iktidarın ülkeyi ve milleti içine düşürdüğü ekonomik ve siyasal kötü gidişten bir an önce çıkarmak olduğu düşünerek yapılan çalışmaların veya açıklamaların bu anlam olduğunu düşündüğünü görmek mümkün olamayacak gibi görünse de yine de gelecekten ümitli olmak gerek.
Çünkü gelecek nesil Z KUŞAĞI.
Gerçi hükümet ile ittifak ortağının Z KUŞAĞI ile olan ilişkisi de ayrı bir sorun ya.
O konuyu sonraya bırakıp devam edelim.
28.02.2016 tarihinde TBMM Başkanı İsmail Kahramana Anayasa çalışmaları 4 partiyle devam etmeli, bunun içinde CHP’yi ikna edin çağrısında bulunan ittifakın küçük ortağı kendilerinin bulunmadığı ve CHP, HDP, İYİ Parti ve Saadet Partisi arasında anayasa çalışması yapıldı iddiası üzerine ihanet ithamı yapabilmektedir.
İttifakın büyük ortağı ise tek parti iktidarını veya en azından iktidarın büyük ortağı olmayı kaybetmemek için daha önce Altan Tan in açıklamasına göre 2 yıl süre anayasa yapmak için çalıştıklarını unutmuş gözükmektedir.
Bizim ülkede siyaset özellikle de Cumhur İttifakı taraflarının ayrıştırıcı hatta ötekileştirici söylemleri ile öyle bir bölünme yaşadı ki siyasilerin birinin ak dediğine ötekisi mutlaka kara demeyi bir görev olarak kabul etmiş durumdadırlar.
Son dönemde milletin hangi partiye olursa olsun en küçük bir şekilde de olsa teveccühünün arttığını gören rakip siyasi partiler bunu önüne geçebilmek ve teveccühü manipüle etmeye dönük öylesine ayak oyunlarına kalkışıyor ki öyle böyle değil demekten kendini alamıyor insan.
Halen uygulamada olan ve onlarca kez birçok maddesi değiştirilen ve yamalı bohçadan beter bir hale gelmiş bulunan 12 Eylül anayasası olarak da adlandırılan 1982'de kabul edilen ihtilal anayasası neden bir türlü çöpe atılmıyor veya atılamıyor olmasını sorgulayamayanların sil baştan yeni bir anayasa yapmalarını beklemek hayalden öteye geçemeyecek gibi görünüyor.
Gerçi Türk siyasetini manipüle etmeye dönük en başat hamlenin hala kendileri dışındaki partileri, HDP ve PKK ile olmazsa da FETÖ ile birlikte olmakla itham etmenin olduğu bir dönemde anayasa tartışmalarına bakınca bunlar geçmiş tartışmalara göre hiçbir şey mesabesinde kalıyor.
Böyle düşünmemizin sebebi 2017 yılının başında Binali beyin devreye girmesi ile üzeri örtülen Cumhur İttifakı ortakları arasındaki anayasanın ilk dört maddenin değiştirilip değiştirilemeyeceği üzerindeki tartışmanın yaşanmış olmasıdır.
Aslında siyasetçilerin anayasa tartışmalarının dayanılmaz hafifliğinin çözümünü siyaset biliminden daha çok psikiyatri biliminin çözmesi en doğru çözüm olacaktır.