Adınızı okuyorum…
Ali, Samet, Vagıf, Meher…
Ben sizleri görmesem de, Ruhunuzu arıyorum,
Seheri akşam, akşam, seher. (Ulvî Bünyadzâde)
Son zamanlarda, PKK’ya, özellikle Öcalan’a dönük ılımlı, olumlu, hatta güzellemeci üslup ve söylem dikkat çekicidir. Bunu geçenlerde amansız teröristlerden Murat Karayılan da teyit etti.
Melekleştirilip, güçlendirilmiş Öcalan’ın son marifetlerinden biriyse, “1915 olaylarını ‘soykırım’ diye tanımlayan, Türkiye’nin bu insanlık suçuyla yüzleşmesi, Kürtlerin ve Ermenilerin ortak mücadele etmesi gerektiğini belirten” hükümet onaylı bir mektubu Ermenilere iletmesi oldu.
Tepki gösterilmediği gibi, uyumaya, göz yummaya devam edildi. Aslında şaşırmamalıydık. Özür dileme kampanyaları tertipleyen, yetkili ağızlardan özür lâfları geveleyen bizdik. Dolayısıyla her gün beş vakit Türk Devletine hakaretler ve mukabilinde devekuşu siyaseti sürdürüldü.
Gerçekleri tahrif ederek sunma ve yanlı tutum, Esenyurt’ta teröristler tarafından öldürülen basın şehidi Cengiz Akyıldız olayında da görüldü. Katillerinin kimliği gizlendi. Bir hayat memat meselesi, vatanın bütünlüğü davası; karşıt görüşlülerin çarpışması gibi gösterildi.
Hadise mümkün mertebe sessiz sedasız geçiştirildi. Ne de olsa “En Şehit Hrant Dink” değildi. PKK’lı, kaçakçı “şehitlerden” de değildi. Garip, öz vatanında parya olanlardan biriydi.
…
Bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerken, Şehitler Hıyabanında yatan, Azerbaycan’lı Ulvî Bünyadzâde’nin, 20 yaşındaki bir şehidin şiiriyle onları sevgiyle saygıyla selâmlıyorum.
Şiir, değerli yazar İmdat Avşar’ın “Evliya Çelebi’nin İzinde AZERBAYCAN” isimli kitabında yer alıyor:
“Sen
Benim adıma
Hiç rastlamadın.
Adsız uyuyorum bu garip yerde.
Ben,
Sana söyleyemem
Adımı asla.
Beni sağ biliyor
Bekliyor anam.
Sen de söyleme,
Bırak beklesin,
Ana yüreği
Dayanamaz bu derde
Bakıyorum,
Her gece,
Kabrim ıslanıyor.
Herhalde ağlıyor anam gizlice.
Hiç olmazsa bir gün rüyamda rastlasam,
Desem: Ağlama, ay ana,
Ben çok iyiyim.
Bir tek sensin benim tasam,
Niye her gece çıkıp
Yollarıma bakarsın?!
Niye bahtsız yatıp,
Bahtsız kalkarsın?!
Kardeşim de yok ki, ona tapşırım(emanet edeyim)
Belki… Sen olasın…
Benim kardeşim.
Eğer razı isen,
Şimdi git bize
Sen avut anamızı,
Sen, başın için!”
(…)
“Onun adresini bulmak istersen
Dolaş Azerbaycan’ı.
O zavallı anayı,
Kendin bul, kendin tanı.
Başında
Yağlığı
Geceler gibi kapkara,
Kederli gözleri
Bakar yollara
Daha
Kesmemiştir ümidini o.
Belki
Eğmemiştir düz geddini o.( Daha yaşlanıp beli bükülmemiştir)
Sen öyle bilirsin ki,
O ana tektir?!
Değil,
Canım kardeşim!
Senin bir yanlışın var.
Sayısını bilmem,
Ama
Oğul derdi ile yanan
Belki yüzlerce ana var.
Oğul isen söz ara,
Teselli için;
Yalandan de ki,
Oğlun yaşıyor.
Çünkü o,
Anadır
Ana yüreği
Sen, ta ötelerden gelirken bilir,
Bekler ki,
Bu gelen
Bana neler diyecek?
Bu gelen niye gelir!”
(…)
“Siz söyleyin, o ananın yanına
Gitsem mi, gitmesem mi?
Bir yiğit ruhuna
Söz verdim ama,
Bana namert deyin,
Yüreksiz, korkak deyin,
Gidip söylemeyeceğim,
Söyleyemeyeceğim!!!
Ben duymak istemiyorum
Böyle bir ana ağıdı.
‘Balam benim gülümdür,
Gülümdür, bülbülümdür,
Ölürse ana ölsün,
Bala ölse zulümdür.”