‘Ölü insanlar görüyorum’ cümlesi, altıncı his filminin unutulmaz repliklerinden biriydi. Psişik rahatsızlıkları olan sekiz yaşındaki Cole Sear adında bir çocuğun ağzından döküldü beyaz perdeye yıllar önce. 4 Şubat 2000 tarihinde ülkemizde gösterime giren film tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’mizde de epey rağbet görmüştü.
**
Uzun zaman oldu, genç nesilden filmi bilmeyenler olabilir. Filmin reklamını yapmıyorum izlemeyenler de bir şey kaybetmiş sayılmaz. Yazımda anlatmak istediğim konuya giriş için ideal bir replik olması nedeniyle bahsediyorum o kadar.
**
Ölü insanlar sadece mezarlıklarda mı yaşar? Ya da mezarlıklar ölüler için mi, diriler için mi var?
Öyle ya! Zaten hepimiz ölülerin çocukları değil miyiz? En fazla dedemizin babasını görmüşüzdür. Daha da gerisini gören çok nadir insan olmuştur. Sizlere sormak ve dikkatinizi çekmek istediğim soru ise biraz daha farklı olacak; ‘Diri insanlar görüyor muyuz?’
**
Elbette yaşayan herkes diridir bu nasıl soru diyebilirsiniz. O halde yaşamak, sadece nefes alıp vermek, anları birbirine eklemek, yemek içmek, gezip tozmak, çalışmak, gece olunca yatıp uyumak ve ömürleri günleri tüketen bir döngüden ibaret sayarak geçirmek midir?
**
Tükettiğimiz sadece ömürlerimiz olarak mı kalıyor? Nesillerimize aktarmak istediğimiz değerleri diri tutabiliyor muyuz? Tekraren üretmemiz ve yaşatmamız gereken değer yargılarımız için neler yapıyoruz?
**
Miras yediler misali son üç dört asırda İslam ve ümmet adına elimizde avucumuzda ne kadar değerimiz varsa yanlış yaşantılarımızla yemiş tüketmişiz. Halen de bu öğütmeye devam ediyoruz.
Her gün birileri çıkıp değerlerimizi değersizleştirmeye çalışıyor. Buna kızıp iki tweet atarak, üç paylaşım yaparak değerlerimize sahip çıktığımızı sanıyoruz. Gerçekten bunun bir işe yaradığına inanabiliyor muyuz?
**
Kendi durumumuz, duruşumuz ve yaşantımızla diri olabiliyor muyuz? Hiç yapamazsak her gün bir ayetin, bir hadisin yaşantımızdaki yeri ve değerine yönelik kendimizi tartabiliyor muyuz?
Bizler, İslam’la ve İslam’ın öz değerleriyle yaşantılarımızı düzeltmeyerek, inanmayanların ya da Müslümanlığı anlayamayanların bu değersizleştirme çabalarını körüklüyor olabileceğimizi hiç mi düşünmüyoruz?
**
Ev kapısının anahtarıyla arabamızın kapısını açıp çalıştırabilir miyiz? Yaşantılarımızla, söylemlerimizin uyuşmaması buna benzemez mi?
Bizlerin doğru örnekler olarak yaşaması demek, doğru anahtarla doğru kapıda olmamız demek. Öyle ise elimizdeki anahtarlar ile açmaya çalıştığımız kapıları bir karşılaştıralım derim. Vesselam.