Her fırsatta, ahrete inandığımızı söyleriz…
***
Hz. Ömer, menkıbelerini dinlerken gözlerimiz dolar, seccadeler ıslatırız… Ama dünya imtihan dünyası…
***
Ömer’in postu altımıza serilince, başımız döner, gözümüz ne Hakk-ı ne de haklıyı görür…
***
Döner koltuğun kıvraklığı bazen karakteri de döndürmeye başlar…
***
Ayaklarımız yerden kesilir, nefsimize göre fetva verecek “gırık hocalar” ararız… Onlar da eliyle koymuş gibi buluverirler bizi…
***
Ondan sonra?
***
Çevir çevirebildiğin kadar kitabı…
***
Makam yükseldikçe, nefiste azar gider…
***
Herkes mi böyle?
***
Elbette hayır…
***
Makamı yükseldikçe başını tevazuu ile eğenlerde var… Kendisine Hakk-ı söyleyip, Hakk-ı hatırlatan dürüst hocalarla meclis kurup, oturup kalkanlarda var…
***
Uzun müddet açıkta kalan bir kadı, Emir Buhari Hazretleri'ne müracaat ederek bir makama tayini için, Kazasker Efendi'ye bir tavsiyename yazmasını rica eder…
***
Hazret-i Emir: "Peki!" deyip derhal şu mealde bir tezkire yazar:
"Duacınızın, mektubunu getiren, ‘Cehennem'den bir hasır serecek kadar yer’ talebinde bulunduğundan, mesulüne müsaade buyrulması rica olunur…"
***
Makam zordur… Makam sahibinin imtihanı daha da zordur…
***
Hz. Mevlana bu konuda ne güzel söylemiş…
***
“Eğer süvari ata hakim olursa at onu ahrete götürür,
Yok eğer at süvariye hakim olursa; at onu ahıra götürür”
***
İdarecilerimize, hatırlatmak maksadı ile arz ederiz…