Altın yüksek değeri olan, fakat tabiatta az bulunan paslanmaz bir madendir. Altın çok eski devirlerden beri para basımında kullanılmıştır. Kağıt ve madeni paranın kullanılmaya başlaması ile basılan para karşılığında Merkez Bankaları nezdinde altın bulundurulmaya başlanmıştır. Ülkeler, Merkez Bankalarındaki altın stoklarına göre piyasaya para sürmektedirler.
Altın en büyük ekonomik güçtür. Gelişmiş ülkeler, altının ekonomide kullanımını yüzde yüze yakın bir oranda sağlamışlardır. Fakat gelişmekte olan veya geri kalmış ülkelerde altının ekonomik değeri yeterince ortaya konamamıştır. Bu ülkeler de ya kişilere devletin güven vermediğinden ya da dış tesirlerin ekonomi üzerindeki etkisi, altının halk tarafından yastık altında saklanmasına veya ziynet eşyası olarak taşınması yönünde ağırlık taşımaktadır.
Bir ekonomide piyasa hareketleri dışında, atıl olarak bekletilen altın vs. kıymetlerin halk nezdinde kalması, o toplumun “varlık içinde yokluk” çekmesine neden olur. Hükümetler, toplum yararına olacak ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel tedbirleri almak zorundadırlar. Bu genel çerçeve doğrultusunda, Türkiye devleti, halkın elindeki altınları, ekonomik güç olarak kullanmak durumunda olan ülkelerden biridir. Türkiye’de ekonomik istikrarın sağlanması için, ekonomiye aktarılabilecek en büyük rezerv, halkın elinde bulunan altına dönüşmüş atıl tasarruflardır. Yastık altında saklanan veya bilezik, kolye ve yüksük olarak takılan altınların Türkiye’de büyük miktarlarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu konuda uzmanlarca yapılan araştırmalar ilginç sorular ortaya koymaktadır.
“Bugün, Merkez Bankası’nın elinde bulunan altın miktarı 117 tondur. Bu miktarın 6 ton kadarı darphanededir. Oysa halkın elindeki altın miktarı, Merkez Bankası’nın kasasındakinin 20 misli kadardır. Bu miktar altın, yastık altında, Türk kadının boynunda, kolunda, parmağında durmaktadır. Bunun ekonomiye kazandırılması, ilginç bir fikirdir. Halkın elindeki altın miktarı çeşitli kaynaklarca değişik miktarlarda açıklanmaktadır. Tahminler 2500 tondan, 10 bin tona uzanmaktadır. Ancak 4000 tonluk miktar, mevcut verilere göre, en mantıklısıdır” (Hürriyet, 22.01.1988).
Türkiye’de halkın elinde bulunan altınların ekonomiye kazandırılması için 1977 yılında bir teşebbüse geçilmiş olup başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu konuda o zaman hazırlanan rapor da, vatandaşın yastık altındaki altınlarının ekonomiye kazandırılmasının imkânsızlığı vurgulanmıştır. İlgili çevrelerce şu görüşler ileri sürülmüştür.
“Bu konuyla ilgili olarak, 1977’de o zamanki adıyla Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nda bir çalışma yapıldı. Bir rapor hazırlandı ve Başbakanlığa sunuldu. Bu raporda, özetle, yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılmasının, hangi yol denenirse denensin, “hayal” olduğu vurgulandı” denilmiştir. (Hürriyet, 22.01.1988).
Türkiye’de, yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılması şarttır. Atıl tasarruf olarak duran altınların ekonomiye kazandırılması, gelişmeyi hızlandıracak en önemli kaynaklardan biridir. Ancak bu yapılırken, devletin halka güven vermesi ve herkese iş veya işsizlik parası ödenmesi gibi bir yol seçilmelidir. Ayrıca vatandaşları gerek ekonomik yönden, gerekse kültürel yönden buna inandırmak gerekir. Zorla değil, ama inandırıcı, mantıklı, yatırıma dönüştürücü ve hangi siyasi parti iş başına gelirse gelsin, dikkatle, merdiven merdiven ekonomiyi ileriye götürücü kalıcı tedbirlere ihtiyaç vardır. Dünyada kalkınma düzeyine erişmiş ülkelere bir göz attığımızda; misâl olarak Almanya ve Japonya’yı gösterirsek, altının ziynet eşyası olmaktan çıkıp, ekonomiye kanalize edildiğini görürüz.
Türkiye borçlu bir ülkedir. Yastık altında bulunan atıl tasarruf miktarı altın ise tahminlere göre dış borçları iki defa ödeyebilecek bir düzeydedir. Hatta tahminler daha fazla olduğu yönünde ağırlık taşımaktadır.
Yastık altındaki altınlar, “Altın Sertifikası”, “Altın Bankası” veya Merkez Bankasınca oluşturulacak döviz ve altın piyasası gibi projelerle veya daha değişik projelerin uygulanmasıyla hazineye intikal ettirilmelidir. Ancak bundan önce altının, ekonomik değer olarak kabulü yönünde bir yol izlenmelidir. Bu konuda bir diğer yolda halkın elindeki altınlar, Türk Lirası karşılığında toplanarak, hazineye devredilmelidir. Yani vatandaşa geçerli değeri ile parası verilip, altınlar toplanmalıdır. Böylece Türkiye dış borçlarını öderken, devalüasyonlardan kurtularak, Türk Lirası da değer kazanacaktır. Sonuçta hayat pahalılığı azalacak veya zamanla tamamen ortadan kalkacaktır.
Altın en büyük ekonomik güçtür. Gelişmiş ülkeler, altının ekonomide kullanımını yüzde yüze yakın bir oranda sağlamışlardır. Fakat gelişmekte olan veya geri kalmış ülkelerde altının ekonomik değeri yeterince ortaya konamamıştır. Bu ülkeler de ya kişilere devletin güven vermediğinden ya da dış tesirlerin ekonomi üzerindeki etkisi, altının halk tarafından yastık altında saklanmasına veya ziynet eşyası olarak taşınması yönünde ağırlık taşımaktadır.
Bir ekonomide piyasa hareketleri dışında, atıl olarak bekletilen altın vs. kıymetlerin halk nezdinde kalması, o toplumun “varlık içinde yokluk” çekmesine neden olur. Hükümetler, toplum yararına olacak ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel tedbirleri almak zorundadırlar. Bu genel çerçeve doğrultusunda, Türkiye devleti, halkın elindeki altınları, ekonomik güç olarak kullanmak durumunda olan ülkelerden biridir. Türkiye’de ekonomik istikrarın sağlanması için, ekonomiye aktarılabilecek en büyük rezerv, halkın elinde bulunan altına dönüşmüş atıl tasarruflardır. Yastık altında saklanan veya bilezik, kolye ve yüksük olarak takılan altınların Türkiye’de büyük miktarlarda olduğu tahmin edilmektedir. Bu konuda uzmanlarca yapılan araştırmalar ilginç sorular ortaya koymaktadır.
“Bugün, Merkez Bankası’nın elinde bulunan altın miktarı 117 tondur. Bu miktarın 6 ton kadarı darphanededir. Oysa halkın elindeki altın miktarı, Merkez Bankası’nın kasasındakinin 20 misli kadardır. Bu miktar altın, yastık altında, Türk kadının boynunda, kolunda, parmağında durmaktadır. Bunun ekonomiye kazandırılması, ilginç bir fikirdir. Halkın elindeki altın miktarı çeşitli kaynaklarca değişik miktarlarda açıklanmaktadır. Tahminler 2500 tondan, 10 bin tona uzanmaktadır. Ancak 4000 tonluk miktar, mevcut verilere göre, en mantıklısıdır” (Hürriyet, 22.01.1988).
Türkiye’de halkın elinde bulunan altınların ekonomiye kazandırılması için 1977 yılında bir teşebbüse geçilmiş olup başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu konuda o zaman hazırlanan rapor da, vatandaşın yastık altındaki altınlarının ekonomiye kazandırılmasının imkânsızlığı vurgulanmıştır. İlgili çevrelerce şu görüşler ileri sürülmüştür.
“Bu konuyla ilgili olarak, 1977’de o zamanki adıyla Maliye ve Gümrük Bakanlığı’nda bir çalışma yapıldı. Bir rapor hazırlandı ve Başbakanlığa sunuldu. Bu raporda, özetle, yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılmasının, hangi yol denenirse denensin, “hayal” olduğu vurgulandı” denilmiştir. (Hürriyet, 22.01.1988).
Türkiye’de, yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılması şarttır. Atıl tasarruf olarak duran altınların ekonomiye kazandırılması, gelişmeyi hızlandıracak en önemli kaynaklardan biridir. Ancak bu yapılırken, devletin halka güven vermesi ve herkese iş veya işsizlik parası ödenmesi gibi bir yol seçilmelidir. Ayrıca vatandaşları gerek ekonomik yönden, gerekse kültürel yönden buna inandırmak gerekir. Zorla değil, ama inandırıcı, mantıklı, yatırıma dönüştürücü ve hangi siyasi parti iş başına gelirse gelsin, dikkatle, merdiven merdiven ekonomiyi ileriye götürücü kalıcı tedbirlere ihtiyaç vardır. Dünyada kalkınma düzeyine erişmiş ülkelere bir göz attığımızda; misâl olarak Almanya ve Japonya’yı gösterirsek, altının ziynet eşyası olmaktan çıkıp, ekonomiye kanalize edildiğini görürüz.
Türkiye borçlu bir ülkedir. Yastık altında bulunan atıl tasarruf miktarı altın ise tahminlere göre dış borçları iki defa ödeyebilecek bir düzeydedir. Hatta tahminler daha fazla olduğu yönünde ağırlık taşımaktadır.
Yastık altındaki altınlar, “Altın Sertifikası”, “Altın Bankası” veya Merkez Bankasınca oluşturulacak döviz ve altın piyasası gibi projelerle veya daha değişik projelerin uygulanmasıyla hazineye intikal ettirilmelidir. Ancak bundan önce altının, ekonomik değer olarak kabulü yönünde bir yol izlenmelidir. Bu konuda bir diğer yolda halkın elindeki altınlar, Türk Lirası karşılığında toplanarak, hazineye devredilmelidir. Yani vatandaşa geçerli değeri ile parası verilip, altınlar toplanmalıdır. Böylece Türkiye dış borçlarını öderken, devalüasyonlardan kurtularak, Türk Lirası da değer kazanacaktır. Sonuçta hayat pahalılığı azalacak veya zamanla tamamen ortadan kalkacaktır.