İllüzyon mu desem yoksa kibir mi desem bilemedim. Başlığa illüzyon yazdım ama aynı zamanda kibir de bu. Ne mi bu?
**
Bir şeyleri hak ettiğini sanmak. Başarıyı bir hak edilmiş ödül olarak görmek…
**
Yok böyle bir şey , Hiç kimsenin herhangi bir konu hakkında bir hakkı yoktur. Sözlerim ağır gelebilir. “Olur mu öyle şey? Ben çok çalışıyorum. Başarılı olmayı hak ediyorum.” diyebilirsiniz.
**
Ben de diyorum ki, çok çalışmanın sonucunda başarıyı hak ettiğimizi zannettik.
Halbuki çok çalışmanın sonucunda gelen başarı bir hak değil, bir lütuftur.
Ancak şu var ki, kişinin kişiye hakkı vardır.
Emekçi bir işçinin, iş vereni üzerinde hakkı vardır.
Benim söylemek istediğim, kişilerin Allah üzerinde bir hakkı yoktur.
Bu yöndeki düşüncelerimi yazıyorum.
Çok çalışan veya çok acılarla dolu bir hayatınız olabilir.
Böyle bir hayatınızın olması, sizin yaratıcınıza karşı bir hak oluşturmaz.
Çünkü yapacağınız her şey ile -hatta tüm dünyayı güzellikler ile donatsanız- varlığınızın borcunu ödeyemezsiniz.
Bunun haricinde başarılı olduysak veya bir güzellik varsa bunların hepsi lütuftur, hak etmek değil.
**
Biz ise yanıldık.
Çok çalışmanın sonucunda başarısız olunca üzüldük.
Çünkü hak ettiğimizi düşündük ve hakkımızı alamayınca hayal kırıklığı yaşadık.
En başında başarıyı hak etmek diye bir şey olmadığını bilseydik sonuç bizi ilgilendirmeyecekti.
Biz sadece yolumuz üzerinde yürümüş olacaktık.
Çalıştık, yolumuzda yürüdük, yolda yürürken güzel anılar bıraktık ve hepsi bu…
**
Bir de bunla beraber gelen ikinci illüzyon var. O da alkışlanmak :)
Başarılı olduğumuzu düşünelim.
Etrafımızdaki insanlar bizi tebrik ediyor, onure ediyor ve alkışlıyor. Biz ise şöyle düşüyoruz.
**
“Aferin bana, ben zaten bu başarıyı hak etmiştim.
Çünkü çok çalıştım.
Diğer insanlarda beni alkışlıyor. Bak, onlarda benim gibi bu başarıyı hak ettiğimi düşünüyor.”
**
İşte bu yüzden alkışlanmak felakettir diyorum.
Alkışlanmak, bizi farklı bir illüzyona sokar.
Bana kalırsa alkışlanmak bir testtir. Lütuf olarak gelen başarı, sınanır.
Bizim karakterimiz test edilir :)
“Bakalım başarıyı kendinde mi biliyor? Sapıtacak mı, sapıtmayacak mı?” diye.
Yalnız karakteri sağlam insanlar bu sınavı geçebilir.
Karakteri sağlam olmayanlar ise her alkış sesinde daha da aşağıya doğru çekilir.
Çok örneği ile karşılaştım.
Alkışlandıkça şımaran.
Şımardıkça daha da yok olan ve en sonunda isimlerini bile hatırlamadığımız onca insan.
Bir de alkışlandıkça karakterinde hiçbir değişiklik olmayan, aynı yolda dümdüz yürüyen insanlar var.
İşte onların bu tavrı onlara daha çok başarıyı getirdi.
Daha çok alkışlandılar ama bundan etkilenmediler.
Onlar başarı için değil, çalışmayı daha doğrusu yolda olmayı sevdiği için yürüdüler.