Televizyon ekranlarında aile ve kadınlara yönelik sabah programları bir curcuna!
Aileyi nasıl parçalarız, kadınların orasını burasını nasıl açarız, erkekler nasıl baştan çıkarılır…
Yemek programları ise ayrı bir dert! Önlerine konulan parayı elde etmek uğruna Allah’ın verdiği nimeti hor görmeler, yarışmacıların birbirlerine saygı göstermek yerine söz, bakış ve tavırlarıyla yermeleri, beğenmemezliğin, kibrin ve saygısızlığın binbir türlü halleri…
Her türlü reklam ve reklâm filmlerinde kadının, beden güzelliğinin, cinselliğinin ucuz bir sermaye, META aracı ve aksesuar olarak kullanılması…
Dizi ve sinema filmlerinde “çıplaklık kültürü”nün “moda” adı altında alabildiğine yaygınlaştırılması, insanın fikir özgürlüğünden çok çıplaklık özgürlüğünün öne çıkarılarak halk nezdinde çıplak alış-verişin beyinlerde özendirilerek faturalandırılması…
Geçenlerde Beyaz Tv’de Nur Viral’in hazırlayıp sunduğu “Hayatta Her Şey Var” programını izledim. Bir aile danışmanı, izleyicilerden gelen sorulara veya onların dertlerine derman olmak için cevaplar bularak yorumlar yapıyordu. Ekseriyeti kadın izleyicilerden gelen sorular ve şikâyetler şöyle: “Kocam beni karşı komşumla aldattı”, “Kocamın beni kiminle aldattığını nasıl yakalarım? Telefonu mu kurcalayayım yoksa takip mi edeyim?”
Aldatma “Yanıltma, oyuna getirme, hile, desise, kandırma” anlamlarına geldiği gibi “iğfal etme, eşler birbirine sadakatsizlik etme” manâsını da içinde taşıyor. Aldatmak ise: “Yanıltmak, hile ve oyuna getirmek, sözünde durmamak, kandırmak, dolandırmak, yanlış intiba uyandırmak”.
Haberleri beyaz ekranlardan izliyorsunuz; daha çok telefonla, kendilerine “polis”, “savcı”, komiser” süsü verip tatlı konuşanlar tarafından yanıltılan, kandırılan, korkutulan, türlü hile ve desiselerle oyuna getirilerek dolandırılan” insanlara da “aldanma kardeşim” deniliyor. Aldanma ve aldatma kavramlarını “aldanma ve aldatma” duygusunu yaşayanlara sormak lâzım. Bir erkeğin bir kadın tarafından aldatılması veya bir kadının, kocası tarafından aldatılması; “sadakat” duygusunun eşler arasında dumura uğradığını, sabır, saygı ve sevginin azalarak yuvaların yıkılmasına kadar gittiği, toplumlarda sosyal çürümenin başladığı, devlet ve medeniyetlerin yıkılma sebebi sayıldığı bilinen bir gerçek.
Dünyada iffetli, namuslu ve masum kadınlara pis ve alçak insanlar tarafından alçakça iftirada bulunmak kadar korkunç ve büyük bir günah yok. Mukaddes Kitabımızda “Kötü sözler, kötü insanlara yakışır” buyuruluyor. Yâni kısaca; “Şer söz, sahibine aittir”. Müminlerin annesi, Resûlullahın sevgili eşi olan işe-i Sıddıka hazretlerine, Beni Mustalık gazvesi dönüşünde içlerinde bir kadının da bulunduğu dört alçak tarafından hayâsızca iftirada bulunulmuştu. Bu söylenti Medine’de yayılmış, münafıkların yalan ve uydurmaları karşısında Resûlullah, kötü söylentilerden kurtulmak, kalbini ferah tutmak için sahabelerine danışarak bir yol bulmaya çalışıyor. Müminlerin annesi, bu duruma bir ay boyunca sabrediyor ve gözyaşlarıyla birlikte Allahü Teâlâ’dan kendisini temize çıkarmak için niyaz ederek yardım bekliyor. Hazret-i işe’nin temiz olduğunu bildiren Nur ayetlerinin inmesiyle birlikte müminlerin kalbindeki şüpheler de kalkmış oldu. Kötü sözlerle iftirada bulunan alçaklar, seksen değnek vurularak cezalandırılıyorlar. Nur suresinde bize verilen haberlere göre, zinâ ve ahlaksızlık ile iftira hem bu dünyada hem de öbür dünyada cezasız kalmıyor. Bu olaydan aile ve toplum olarak alınacak çok dersler var. Türk toplumunda “namus” ve “iffet” gibi kavramlar, sabır gösterilmeden çevre ve muhitteki kötü insanların yaydığı söylenti ve iftiralar sebebiyle ne cinayetler işleniyor. Ne yuvalar yıkılıyor, nice aileler dağılıyor ve çoluk çocuk bir tarafa savruluyor. Kur’an-ı Kerim’de Nur suresinde haber verilen âyetler, müminlere ve mümin ailelere, böyle durumlarda eşlerin nasıl davranacaklarına ve nasıl hareket edeceklerine dair hem hukukî, hem sosyal, hem de toplumsal bir yol göstererek doğru istikâmetin nasıl olması gerektiği tayin ediyor.
Buradan idarecilere, ders ve ibret alarak çirkin ve kötü olayların medya aracılığıyla üzerinde fazla durulmaması, konuşulmaması, ekranlarda dakikalarca gösterilmemesi; cemiyet içinde erdemsizliğin yaygın hale gelmesinin önüne geçilmesi için kötülerin cezalandırılması, ahlaksızlıkların önüne geçmek için insanlarda ıslah çarelerine başvurulması için büyük görevler düşüyor.
“Bu iftirayı işitince, mü’min erkek ve kadınlar, kendi ailelerine iyi gözle bakmalı, birbiri hakkında hüsn-i zan beslemeli. Bu, meydanda bir yalan ve iftiradır demelidirler.” (Nur, 12)