Açılım, bölücülere inanılmaz hediyeler, güzel(!) sürprizler getirdi.
Özeklik için gerekli altyapı inşa edilmekte. Öcalan’ı şirinleştirme operasyonu bütün hızıyla devam ediyor. Geleceğe tatlı tatlı gülümseyen fotoğrafları, Nobel Barış Ödülü için kirli adının önerilmesi bu adımlardan sadece bir kaçı.
Son olarak, çeşitli kanallardan Öcalan’ın serbest kalacağına dair açıklamaları okuduk. Apo’nun “Hükümetin atacağı adıma göre, çözüm imkânları da, çatışma olasılıkları da devrededir” diyen, örtülü örtüsüz mesajlarını izledik.
Nerelere geldik, bir düşünün.
Yöneticilerin görünürdeki esip gürlemeleri, güne saate göre değişen reddiyeleri, beyanatları da pek sadra şifa olmuyor, güven vermiyor. O kadar keskin dönüşler, zikzaklar, kamuflajlar gördük ki 12 yıl içinde.
Cemil Bayık’ın “Bize Kürdistan sözü verildi” belirlemesini; bölge petrolünden pay istenmesini; ayrıca BDP Muş milletvekilinin, sadece petrol değil bölgedeki yer altı ve yer üstü zenginliklerinde de hak sahibi olduklarından dem vurmasını, Pkk’nın kadın güvercinlerinin uçuşlarını unutmayalım.
Adı “Amed” olan, eğitim dili Kürtçe ilk üniversite kuruluyor. Mezopotamya Vakfının başkanı, “Bölgede çok dilli, başta üniversite olmak üzere muhtelif seviyelerde eğitim kurumları oluşturmak için çaba harcayacaklarını” belirtiyor.
Bayrak, televizyonlardan ulusa sesleniş konuşmaları yapan, hapisten çıkmış, çamurlu bazı kişilikleri örtmek perdelemek için, arka fon olarak kullanılıyor.
Apo başkahraman. Bekri Mustafa’nın imamlığına da benzemez ki hadise. Bazıları kaç seri katil eder dersiniz?
Türkiye’de ilk defa adında “Kürdistan” kelimesi bulunan, “Bağımsız Kürdistan” tezini savunan bir partiye, devlet tarafından onay veriliyor. Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi genel başkanı, “İçişleri Bakanlığından izin çıktığını” söylüyor.
Meclis çatısı altında, “diyalog süreci artık müzakereye dönüştürülmelidir” sözleri yankılanıyor. Federasyon açıkça dillendiriliyor. Hepsinin bir dayanağı, itimat ettikleri merkezler var.
Bu memlekette uzun zamandır 2 kere 2= 4 değil. Artık büyüklerimiz ne buyurursa, hangi yöne çekerse, neyi dilerse.
Üstelik ülkedeki olaylardan çıkardığımız sonuçlar çok farklı. Hiçbir konuda mutabakat yok. Tam bir ayrışma.
Benim merak ettiğim, bu milletin tümü sözgelişi Kürdistan’ın kuruluşunu, özerklik verilmesini, bölünmeyi onaylıyor mu?
Ve malûm “taziye”. Bizim şehit analarımız ve torunlarımızın düşünülmediği anlaşılıyor. Yolunu bizim açtığımız, vatandaşlık hakkından, tazminat ödemesine, gayrimenkullerin iadesine varabilecek, arkası bir türlü kesilmeyecek isteklerle; gelecek nesillerin de başına patlayacak bir istikbal parsellemesi, bir baş belâsı daha.
Ermenilerin nasıl şımardıklarını gördünüz, milletimize yaptıkları hakaretlerin küçük bir kısmına şahit oldunuz.
ABD Dışişleri Bakanından, 1915 olaylarıyla ilgili, hükümete destek de geldi, “çarpıcı açıklamanın küresel ilkeleri teyit ettiğine” dâir.
Küresel ilkelerle ve küresel güçlerle uyum, iktidarlar ve koltuklar için fevkalâde önemlidir tabii.
Herhalde artık, çok geçmeden bizimkilerin Ermenilere yaptıkları güzellemeleri, âli Ermeni destanlarını okuyacağız.
Bundan böyle Soykırımcı Türk’üz, katliamcı Müslümanlarız. Din algısı üzerinde de oynanıyor.
Artık kim övüne gerine şerefli atalarından, Osmanlı’dan ya da günümüzdeki muhafazakârlardan, Müslümanlardan, İslâm’a davetlerden söz edebilir.
Hep bir şaibe, karanlıklar içinde.
Binmişiz bir alamete…