Bugün yaşadığımız coğrafyada, Müslümanlar ümmet olma bilincini, mü’minlik hassâsiyetini kaybetmiştir. Halbuki İnsanlığın Rehberi Son Peygamber aleyhissalâtu Vesselam buyuruyorlar ki; ‘Müslüman Müslümanın kardeşidir. Onu tehlikede yalnız bırakmaz. Kim kardeşinin ihtiyâcını görürse, Allah Teâlâ’da onun ihtiyâcını görür. Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse, Allah Teâlâ’da o sebeple, onu kıyâmet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ’da o kimsenin ayıp ve kusurunu kıyâmet gününde örter.’ (Müslim, Birr 58) Şanlı Rasûlümüz aleyhisselâm’ın bu mükemmel ölçüdeki görüşleri doğrultusunda, asırlar boyu Müslümanlar kardeşlik şuuruyla yaşamışlardır. Ve yine Müslümanlar, dâima hem birbirlerine hem de Müslüman olsun-olmasın hep mazlum ve mağdurlara sâhip çıkmışlardır. Hiçbir yanlışa, kötülüğe, vahşete bugün olduğu gibi ‘omuz silkmemiş’, ‘adam sende, bana ne’ denmemiştir.
Ancak günümüzde insanlar arasında, materyalist fikir ve yaşantının hâkim olmasıyla ne yazık ki, insanlık, insânî değerlerin dışında davranışlar serdediyor. Bugün Müslüman olmalarına rağmen Müslümanlar tıpkı Batılı gibi düşünüyor ve yaşıyor. Bize de bunları yazmak ve etrâfı uyandırmak düşüyor. Günlerdir, aylardır Filistin’deki bilhassa Gazze’de yaşanan acı, vahşet-dehşet devam ediyor, nerdeyse kâtil isrâil öldürecek insan bulamayacak duruma geldi, hâlâ kimsenin kılı kıpırdamıyor. Müslümanlar da, zâlimlerin tarafında gibi, onlardan da hiç ses-seda yok. Büyük müfessir Zemahşeri (v.538/1144) Kur’ân-ı Kerim’deki ‘zâlimlere meyledilmemesi’ ile ilgili âyetler için şu şekilde görüşlerinin açıklar; ‘Onların âdi arzularına uymayın. Onlara yönelmeyin. Onlarla oturup sohbet etmeyin. Onlara yağcılık edip, yumuşak davranmayın. Onların yaptıklarına rıza göstermeyin. Onlara benzemeye çalışmayın. Onların modalarını, stil ve kıyâfetlerini taklit etmeyin. Onların süslerine, püslerine, şaşalı işlerine imrenmeyin, Onlardan ve işlerinden tâzimle bahsetmeyin.’ Zemahşeri, III. c, s.241) Şimdi bunların hepsi hemen herkes tarafından yapılıyor. İşte o yüzden iflah olmuyoruz.
Ciddi bir Müslüman gibi yaşamıyoruz. İslam büyüklerinden İmâmı Gazâli Hz. Buyuruyor ki, ‘Zâlimler, fâsıklar ve gâfillerle zâhiri berâberlik, zamanla zihni berâberliğe, zihni berâberlik de bir süre sonra kalbî berâberliğe dönüşür. Bu ise, insanı adım adım helâke sürüklenmesi demektir.’ Görüldüğü üzere her şey açık ve net. Senelerdir bize Batılı olma telkinleri ile bugün onlardan bir farkımız kalmadı. Geçen yazılarımızda Gazze için adım atmayan Müslüman ülkelerin zihinleri işgal altında, demiştik. Yukarıdaki ölçüler tam anlamıyla gerçekleşmiş. Onlara meyledince, ‘bize ne Gazze’den’, diyebiliyoruz! Yazık ki, ne yazık!!!
Halbuki Filistin Davâsı, Kutsal Kudüs Meselesi, ümmetin en temel meselesidir. İslam coğrafyasında yediden-yetmişe, doğudan-batıya, âliminden en câhiline kadar Mescidi Aksa, Kudüs Müslümanlara bir emânettir. Yazımızın girişinde aldığımız Peygamber aleyhissalâtu vesselâm’ın kardeşlik ile ilgili muhteşem hadisi şeriflerindeki prensiplerde; Müslüman, Müslüman kardeşinin derdiyle, problemiyle, sıkıntısıyla ilgilenmiyorsa onlardan değildir, deniyordu. Bugün de; ‘Filistin davâsı sâdece Filistinlileri ilgilendirir bizi ilgilendirmez’ diyor ya bâzıları. Bu çok yanlış bir düşüncedir. Bugünkü materyalist, menfaatperest fikir yanılsamasının Müslümanlara telkin ettiği, menfi bir bakıştır. Biz Müslümanız ve Peygamber aleyhisselâm’ın ölçüleri bizim için geçer akçedir, yoksa günümüzün dayatma algıları değil. Kudüs ve Filistin Davâsı, Hz. Ömer (r.a)’in Müslümanlara emânet ettiği âdeta bir vakıftır. Bugün; ‘Ben Arap değilim, Filistinli ’de değilim’ diyerek, bu sorumluluktan kimse kendini kurtaramaz. Bilindiği üzere, Mescidi Aksa, bizim ilk kıblemizdir. Kabe-i Muazzama, Mescid-i Nebevî’den sonra Mescidi Aksa, bizim için üçüncü kutsal mescidimizdir.
Bu sebeplerle Müslümanlar olarak, Kudüs davâsını kendi öz davâmız olarak görüp, sahiplenmeli ve içselleştirmeliyiz. Çocuklarımızı bu hedeflerle büyütmeliyiz. Ancak çok geç kaldık ama yine de olsun. Aksa Tufânı bize bu davâyı hatırlattı. Yine belirtelim ki, bu davâ, sâdece Arapların davâsı diyerek, arka plana atılacak bir mesele değildir. 1973’lerden bugüne işgalcilere karşı çeşitli imkansızlıklardan dolayı, kayda değer bir başarı ortaya konamamıştı. Fakat bugün maşallah Filistinli gençler âdeta yeniden târih yazıyor.
‘Aksa Tûfânı’nın başarı hikâyesi, hem Filistinlilerin hem de Müslümanların moral değerlerini yükseltmiştir. Bir yanda her türlü teknolojik gelişmeleriyle koca dünya, bir yanda kendi imkanlarıyla geliştirdikleri ufak silahlarıyla bir avuç mücâhid, âdeta destan yazıyorlar. Başarı da kardeşlerimizin, kendilerini davâlarına adanmışlığı hakikati var. Adanmışlık rûuhuyla koca dünyâya meydan okuyorlar. Yüce ve Aziz olan Rabbim en kısa zamanda onlara başarılar lütfetsin inşallah. Doğrusu umutlarımız yeniden tâzelendi. “… Allâh'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allâh'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir… Allah sabredenlerle berâberdir, dediler. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesâret ver ki, tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler.” (Bakara, 249-250)
Müslümanların hayat akışı içerisinde, zaman zaman müstakîm çizgiden sapmaları olmuştur. Kulun bir ânı bir ânını tutmayabilir. Birlikte olduğu zeminler, insanlara kaybettirir de, kazandırır da. Eğer Müslümanlar gaflete düşmezler ise, dînî hükümleri mucibince yaşarlar ise, etrafıyla olan ilişkilerinde akıllıca, ferâsetle hareket ederlerse yanı sıra birlik ve kardeşlik çerçevesinde bütünleşirlerse başarı gelir. Böyleleri Cenâbı Hakk’ın muhafazası altındadırlar. Allah Teâla geçmişteki gibi nice azları çoklara gâlip edecektir, ümitvârız.
Selam ve dua ile hayırlı cumâlar.