Bugün, menfi değerlerin hızla etkin olduğu, fert menfaatlerin ön plana çıktığı, t.v-bilgisayar-Internet gibi kitle iletişim araçlarının olumsuz yansımalarının aile huzûrunu sarsacak konuma geldiği bir gerçektir. Ayni zamanda, daha iyi bir hayat tarzı yaşamak için yoğun ve yorucu bir iş temposunun gerdiği, sokaklarda cinselliğin rahatça sergilenmesinden doğan ruhsal birikintiler, insanların psikolojik dengesini bozmaktadır. Bu problemlere bir de şehir hayâtının getirdiği yorgunluklar, trafik, alkol-uyuşturucu gibi sıkıntıları eklersek hakikaten aile bunlardan negatif etkilenmektedir. Neticede ailede iletişim istenen düzeyde gerçekleşememekte ve aile uyumu zedelenmektedir. Bu durumda devamlı gergin olan aile fertlerinin birbirlerini anlamaları, birbirlerine sabır ve hoşgörü göstermeleri zorlaşır.
Aile huzûrunun temini için eşler arası fedâkarlık şarttır. Unutulmamalıdır ki, huzurlu ve âhenkli ailelerden mutlu çocuklar çıkar. Aile içinde eşlerin birbirleriyle iletişimi iyiyse çocuklar arasında da geçim iyi olur. Âhenkli, uyumlu, huzurlu ve mutlu ailelerde yetişen çocuklar kişilikli, nitelikli, özgüveni yerinde, kendini ifâde edebilen, sosyal hayâta kolay uyum sağlayabilen, insan ilişkilerinde başarılı bireyler olarak yetişirler. Bu çocuklar, ilerde mutlu bir yuva kurma potansiyeline adaydırlar. O halde, eşler aralarındaki sağlıklı iletişim ile çocuklarına iyi model teşkil etmeliler. Bu ailenin en temel görevidir.
Çocukların hem beden hem ruh sağlığı yönüyle sağlam bir şekilde yetişebilecekleri en mükemmel zemin hiç şüphesiz ki huzurlu ailelerdir. Bu sebeple aile içinde sevgi, saygı, hoşgörüye dayalı duygusal bağ güçlü olmalıdır. Aile üyeleri, birbirlerinden aldıkları güçle hayat zorluklarına karşı dayanırlar. Böyle ailelerde yetişen çocuklar için aile güven ve emniyetli bir dayanak yeridir. Bu ailelerin çocukları, problemlerini ebeveynleriyle paylaşmaktan çekinmezler. Sevgiyle büyüdüklerinden topluma sevgiyle katılırlar. Bu çocuklar sorumluluklarının bilincinde olurlar ve genellikle girişimcidirler. Aile ve genç iletişiminde, bu tür ailelerde yıpratıcılık değil paylaşımcılık hâkimdir. Neticede bu çocuklar başarılı ve nitelikli bireyler olurlar. İdeal aileden istenen ve beklenen de bunun sağlanmasıdır. Huzurlu bir aile ortamına sâhip olamayan çocuklar ise bozulan ruh ve beden sağlıklarıyla topluma zarar verici davranışlarda bulunurlar. Bu durum, anne ve babanın sorumsuzluğunun sonucudur.
Sorumluluk sâhibi ebeveynler, çocuklarının terbiyesi husûsuna özen gösterirler ve terbiyede itidalli olurlar. Çocuklarını ne aşırı şımartırlar, ne de ürkütürler. Gereğinden fazla da korkutmazlar. Zira fazla korku çocuğun ana-babasına olan sevgisini azaltır. Oysaki çocuğa ölçülü olmak kaydıyla sevgi ve şefkat göstermelidir. Gereğinden fazla ilgi gören çocuklar da maalesef kıymet bilmiyorlar. Nimetlerin içinde olanlar nimetin pek farkına varmıyorlar. Burada da güzel dînimizin vasâti ölçü prensibine uygun hareket etmenin gerekliliği çıkıyor ortaya.
Anne ve babalar İslam’da çocukların terbiyesinden birinci derece sorumlu kişilerdir.
Hayat kitâbı olan kutsal kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’de:
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz...” (1) Buyruluyor. Âyetten anlaşılacağı üzere; mümin, kendi çoluk çocuğunu doğru yola sevk etmek ve ailesini ıslah etmek mecburiyetindedir. İslam dini mümine, aile içerisinde birtakım mesuliyetler yüklemiştir. Mümin hem kendini, hem de ailesini böyle bir azaptan korumalıdır. Diğer taraftan Müslüman ailenin, İslam cemiyetinin çekirdeğini teşkil ettiği gerçeği de unutulmamalıdır. (2)
Bugün de yazımızın sonuna geldik, diğer yazımızda berâber olmak dileğiyle en güzele emânetsiniz efendim.
--------------------------
1- Tahrîm, 6
2- Seyyid Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’ân, İst, 1968, c. XV, s. 63, 64, 66