Aile Geçimsizliği-2-

Nurten Selma Çevikoğlu

Müslümanlar için her konuda rehber aldığımız kutsal kitâbımızda, aile geçimsizliğiyle ilgili güzel tavsiye misalleri vardır: “Eğer bir kadın kocasının sorumsuz davranmasından veya ilgisizliğinden yılarsa, bir anlaşma ile barışmalarında kendilerine bir engel yoktur. Anlaşmak daha iyidir. Ama ruhlara tamahkarlık yerleşmiştir. Eğer iyi davranır ve Allâh’a saygılı olursanız, şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (1) Bir başka âyette ise: “Ey îmân edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Apaçık edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer hoşlanmıyorsanız, hoşlanmadığınız bir şeyi Allah çok hayırlı kılmış olabilir.” (2) Hakikaten birçok sıkıntılı duruma cevap veren bu ilâhi düsturlar hayâta uygulansa aile yuvalarında çok şey değişir.
Yuvanın temel taşları olan eşlerde görülebilecek ahlâki eksiklikler normaldir. Noksansız, kusursuz insan yoktur. Her Müslüman hayâtı boyu kötü huylarını düzeltmeye, eksilerini tamam etmeye, eğriliklerini doğrultarak güzel ahlâka ulaşmaya çalışır. Bu kendi menfaatinedir. Ancak evlilik yaşına kadar yerleşen kötü huyları düzeltmek o kadar kolay değildir bu durum hakikaten emek ister. O da yetmez ihlasla yalvara yakara yapılan duâlarla destek gerektir. Eşlerin birbirlerinin gıyâbında yaptıkları duâlar geçerlidir. Menfi ahlâkı düzelmek zaman ister hatta yılları alır. Etrâfımızda güzel ahlâka sâhip kaç insan gösterebiliriz? Bir elin parmakları kadar ancak olur. Demek ki güzel ahlak sâhibi olmak hakikaten zor bir hâdisedir.
Herkesin ufak tefek kusurları olabilir. Kusurlarıyla da olsa insan kıymetlidir. Eşlerin illâ da birbirlerini değiştirmeye çalışması boşa emek harcamaktır. Denenmiş birçok misal bu gerçeği doğrular. Bir kere değişmeyi kişinin kendisi istemelidir. Bir başkasının zorlamasıyla o vakte kadar yanlışla şekillenmiş karakter nasıl değişebilir? Bunu yapmaya çalışmak kişinin vâr olan enerjisini boşa tüketmek demektir. En iyisi yanlışlarıyla, doğrularıyla insanları olduğu gibi kabul etmek değiştirmek için sinirleri boş yere yormamak gerektir ama duâ edilebilir. Yâhut uygun ve sâkin zeminlerde şikâyetler eşin bizzat kendisini kırmayacak, yaralamayacak şekilde söylenebilir. Kabul edip düzeltmeye çalışan eşe pek ender rastlanır. Genelde insanlar eleştirilmekten hoşlanmazlar ama taltif edilmekten hoşlanırlar. Düzeltirse ne âlâ! Düzeltmezse bu dünyânın sonu değil hoş. Onu o hâliyle kabul edeceğiz, bu çok mu zor? Geçinmek için başka yolu yok.
Mükemmel insan bulunamayacağına göre o zaman sabrederek, hâle râzı olarak eşle bir şekilde geçinmek en uygun davranış şekli olduğu kanaatini taşıyoruz. ‘Çekemiyorum, artık katlanamıyorum’ demek hiçbir zaman çözüm değildir. Ufacık şeylerden yıkılan yuvalar toplumun geleceğini menfi etkilemektedir. Eski büyüklerimiz şimdikiler gibi imkanlara sâhip olmadıkları halde ne huysuzluklara sabrederek yuvalarını ayakta tuttular, çocuklarını ortalıkta bırakmadılar. Sıkıntılara tahammül etmeyip ayrılmak, boşanmak sorunları bitirmez bilâkis daha farklı sorunları berâberinde getirir. Toplumda suç işleyen çocuklar genelde anne babası ayrı çocuklardır. Sapkın ilişkilerin kucağına düşen gençler de ayni neticenin kurbanlarıdır. Bu ve benzeri sebeplerle eşler birbirlerinin beğenmedikleri huylarına tahammül göstererek yuvalarını ayakta tutmalılar. Geçinmek için birbirlerinin huylarına göre davranmalı birbirlerinin hoşlanmayacakları şeyleri yapmamaya özen göstermeliler.
Mutluluk emek ister, fedâkarlık, sabır, sebat ister. Eşler mümkün olduğunca şikâyetlerini etraflarına bildirmemeli kendileri konuşarak problemlerini çözmeliler. Eğer bu olmuyorsa daha farklı yollar denenebilir. Ağlamak, sızlanmak, aşırı üzülmek çözüm değildir böylesi hareket ancak kişileri yıpratır, hayâta küstürür, sağlığını bozar, kişiyi hastalık sâhibi yapar.
Eşler çok bunaldıklarında ne yapacağına dâir kararsız kaldıklarında istişâre yapabilecekleri yâhut hakem tâyin edebilecekleri kâmil kişilerle fikir alışverişlerinde bulunabilirler. Bu zâten kutsal kitâbımızda da tavsiye edilen bir husustur. Kur’ân-ı Kerim’de: “Asra yemin ederim ki, İnsan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak îmân edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır” (3) Buyrulur. Ve yine: “Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” (4) buyurulur. Bunlar denenebilecek çeşitli yollardır. Kavga etmek, eşlerin birbirlerini kırmaları, küsmeleri, incitmeleri, zulmetmeleri, darb etmeleri ayni hayâtı paylaşan kişiler için insan onuruna hiç yakışmayan durumlardır. Ağlamak, sızlanmak, dövünmek, şikâyetlenmek de çâre değildir. O zaman İslâmî prensipler ışığında yuvaların devam etmesi daha mükemmeldir. Her eş bu hususta elinden geleni esirgememelidir. Mutluluklar hayat yolunuza ışık olsun efendim.
----------------------
1) Nisa, 128
2) Nisa, 19
3) Asr, 1-3
4) Nisa, 35

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.