Ölüm…
Ne şah tanıyor ne padişah…
Ne anne, ne baba…
Ne yaşlı, ne genç…
Ne hasta, ne yasta
Herkesi aynı iştahla yutmaya devam ediyor…
Sevdiklerimiz ya da sevmediklerimiz bir vesileyle ebediyete göç ediyorlar…
Bazı ölümler ise yürek yakıyor…
Aynen Ahmet Sarı’da olduğu gibi…
Haber ajanslara düşmeden, gecenin bir yarısında acı acı çalan telefonun “yes” tuşuna istemeye istemeye bastım…
Yarım ağızla “alo” dedikten sonra, karşıdakinin “başımız sağolsun, Ahmet Sarı’yı kaybettik” gibi bir cümle kurmasıyla birlikte gözlerim dana gözü gibi oldu…
“Ahmet Sarı” deyince telefondaki ses, TSYD üyemiz, gazeteci ağabeyimiz Ahmet Sarı’yı zannettim önce, sonra konuşmasına devam edince anladım ki, dünya’nın en beyefendi, en tatlı, en sporcu adamı, antrenör Ahmet Sarı’dan bahsettiğini…
Konya’da çok tanıyanı yoktur, ama tekvandocular bilirler Ahmet Sarı’yı…
Dedim ya, dünya’nın en tatlı, sohbetihoş adamlarından birisiydi Ahmet Hoca…
İstanbul’da “it”in, pardon “it oğlu it”in biri, bir hiç uğruna katletmiş Ahmet Sarı ve yardımcısı Emre Kaygusuz’u…
Ahmet Sarı karşısındaki insana, diklenmeyen, ama dik durmasını bilen bir adamdı…
Belli ki diklenmemiş, ama dik duruşunun kurbanı olmuş…
Diklenmiş olsaydı, bugün aramızda olurdu…
Ona kurşun sıkan, onu canice katleden o “it oğlu it” de kahrolmuştur nasıl bir insana kıydığı için…
Ahmet Hoca ile iki ay önce İngiltere’deki Avrupa şampiyonasında beraberdik…
Madalya maçlarında yerinde duramaz bir adamdı…
Hoş bir adamdı Ahmet Sarı…
Çok erken gitti…
Tekvando’ya çokşey vereceği olmasına rağmen…
“Şerefsiz”in biri Binnur ile Emre’yi yetim bıraktı…
Tabi ki Gamze hanımı da Ahmet Hoca’sız…
Ne diyebilirim ki, başsağlığı ve rahmet dilemekten başka…
xxx
KONYASPOR’DAKİ İSİM DEĞİŞİKLİĞİ
Konyaspor’un ya da başka bir kulübün önüne ya da arkasına, sağına ya da soluna yapılan bir eklemeyi kendimi bildim bileli içime sindiremedim…
Sindirmemi de kimse beklemesin…
Şeker’den bazı dostlar arıyor, dahası sitem ediyorlar…
Niye mi?
Geleceğim oraya…
Recep Konuk başta olmak üzere, şeker camiası Konya’nın ekonomisine, Konya’nın kültürüne, Konya’nın sporuna önemli katkı verdi, vermeye de devam ediyor…
Tabiî ki Konya basınına da…
Hem de hiç ayırım yapmadan…
Merdiven altı gazeteler, internet siteleri, altı ya da yılda bir yayımlanan dergiler, radyolar da dahil…
Aksini söyleyen çarpılır…
Eyvallah…
Her zaman söylüyorum; Recep Konuk’u da, Şeker camiasını da severim, ama bu sevgimizi farklı algılayıp kendilerine “biat” ettiğimizi sanıyorlar ise aldanıyorlar…
Ne yazık ki, güce “biat” eden bir toplumuz…
Başkalarını bilemem, ama benim karakter yapımda birilerine “biat” etme gibi bir teslimiyetçilik yok…
Bertaraf edilsem de yok, edilmesem de yok…
Recep Konuk’u, dolayısıyla Şeker kurumunu sevmek başka bir şey, “biat” etmek çok daha başka bir şey…
Önce burada anlaşalım…
“Biat” etmem…
He valla…
Şimdi…
Konyaspor’un başına eklenen “torku” isminden asla bir rahatsızlığım yok…
Sonuçta bu şehrin bir markası…
Keşke mantar gibi çoğalsa bu tür markalar…
Sadece Konyaspor’un önüne arkasına ya da sağına soluna eklenen isimden değil, Antalyaspor’un başına eklenenden de, Beşiktaş’ın ya da başka bir takımın başına eklenen isimlerden de hoşlanmıyorum…
Dolayısıyla şekerli dostlar buzağıya öküzün altında aramasınlar…
Torku ismi Şekerspor’a gerçekten daha çok yakışıyordu…
Ama Konyaspor’a yakışmadı…
Bu da benim düşüncem...
Saygı duyar ya da duymazsınız…
O da sizin sorununuz.