Gerçekten bu ifadeyle anlatmaya çalıştım bugünkü gençliğin halini. Ahlâkî zedelenme ya da zaafla anlatabileceğimizi sanmıyorum doğrusu.
Bilmiyorum yolunuz okulların önüne düşüyor mu acaba? İlköğretim, lise ya da üniversitelerin. O manzara nedir öyle? “Aman ya Rabbi! Böylesini hiç görmemiştim” diyeceğiniz şeyler türünden tabii ki.
Bugünlere nereden geldik? Bu kadar ahlâkî yozlaşma nasıl oldu? Bu gidiş nereye? Ne olacak sonu?
Tabii ki yılların getirdiği bir birikim yok değil! Televizyon, çevre şu-bu. Çağdaşlık (!) adına değişimler… Ama herhalde hepimizin hemfikir olduğu bir konu var. Şu meşhur “sekiz yıllık” hadisesi. Onun getirilişi ne içindi? Herhalde bunun için değil mi? Yani böylesine ahlâkî yıkım için. Yani sadece İmam-Hatiplerin yıkımı değil, topyekûn bir neslin mahvı için. Çok mu fazla büyüttüm yoksa? Böyle düşünenler var mı bilmiyorum ama bunu çok yönlü ele aldığımız zaman, hiç de haksız olmadığımız ortaya çıkacaktır.
Bir kere çok iyi bilinmektedir ki bugün genel olarak okullarda en önde giden ve elde edilen şey maalesef ilim değildir. Bunca serbestiyetin, rahatlığın ve karmaşıklığın olduğu bir sistemden ne elde edilebilir ki?
Kanlarının deli deli kaynadığı gençlik yıllarında karmakarışık bir eğitimde acaba gerçekten onlar ders ve ilim mi düşünülebilirler yoksa başka şeyler mi? Bunun için değil mi okullardaki küçüklerin öğleden sonra, büyüklerin de öğle öncesine alınması… Halbuki bugün Amerika’da bile bunun yanlışlığı ortaya konmuş durumda.
Tabii ki eğitim sistemini eleştirirken çocuklarımıza yıllardır televizyonlarda enjekte edilen zehirleri unutmamak lazım. Onlar ki nesillerimizi uyuşturmak ve onları bomboş, gayesiz ve hedefsiz kılmaktan başka bir şey yapmıyor. İyi bir şeyler yapmaya çalışanlar yok değil ama keşke insanımız da onlara sahip çıkabilse…
Niye okutulur çocuklar, niçin yetiştirilir? İyi bir edep, ahlâk, huy, din, vatan ve millet sevgisi ve âhireti için değil mi? Bunu hedef edinmeyenler çocuklarını “ateşten” başka nereye gönderebilecekler ki?
Sekiz yıllık dayatmalarındaki hedefin ne olduğu malûm dedik. Halbuki vatan ve milletini seven insanlar bu dayatmayı yapamazdı. Bir kere beş yıl temel eğitimden sonra arzu ettiği bir mesleğe, bir bölüme gitmesi daha iyi değil mi? Çocuğun küçük yaşta kabiliyetine göre yönlendirilmesi daha doğru olmaz mı? İmam-Hatip lisesine, bir başka meslek lisesine gitmesi daha uygun değil mi? Ya da arada bir yıllık Kur’an Kursu eğitimi alması çok güzel olmaz mı? Ama “o da nedir öyle,” diyecekler bazıları. Bu çağda böyle bir eğitim öyle mi? Eh siz görürsünüz çağların ötesini… Hesaba çekildiğiniz zaman Yüceler Yücesi Yaratıcınız tarafından…
Sonra bu sistem sanayilerimizin çöküşünü de getirdi. On beş yaşına gelmiş bir çocuğun bir sanatı öğrenmesi ne kadar mümkün olabilir? Mademki böyle yaptınız, niçin altıncı sınıftan itibaren okullarımızda bu imkânı açmadınız? Ama onların niyeti “üzüm yemek değil ki, bağcıyı dövmek.” Bağcı ise her zaman ve her halinde suçlu.
Bugün bunca hayâsızlığı, saygısızlığı, argo kelimeleri gören ve işiten bazı öğretmenlerimizin ağladıklarına da şahit olmaktayız. Demek ki işin vahameti çok büyük. Ne ilme ne de ilmi verene saygı kalmamış. “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” kültüründen nerelere gelmişiz! Ne kadar da acıklı bir durum.
Allah’ın yarattığı insanoğlu, Allah’ın emrettiği hususlara yapışacak ki dünyası da, âhireti de güzel olsun. Bugün ne acıdır ki, yavrularımız “ateşler” içerisinde yanmaktadır. Bu yangına “dur” demenin zamanı geçip gitmektedir.
Üniversite okumak gayretiyle nice fedakârlıklara (!) katlanan gençlerimiz ve onlara katlanan anne babalar bir düşünmelidir bu gerçekleri. Edepsizlik ve ahlâksızlık içerisinde okuyan bu gençlerin sonu ne olacak? En kıymetli değerler ayaklar altına alındıktan sonra. Acaba şu sarsıntılar da bizlere bunları hatırlatmak ve kendimize gelmemizi sağlamak için İlâhî bir uyarı değil midir?
Bilmiyorum yolunuz okulların önüne düşüyor mu acaba? İlköğretim, lise ya da üniversitelerin. O manzara nedir öyle? “Aman ya Rabbi! Böylesini hiç görmemiştim” diyeceğiniz şeyler türünden tabii ki.
Bugünlere nereden geldik? Bu kadar ahlâkî yozlaşma nasıl oldu? Bu gidiş nereye? Ne olacak sonu?
Tabii ki yılların getirdiği bir birikim yok değil! Televizyon, çevre şu-bu. Çağdaşlık (!) adına değişimler… Ama herhalde hepimizin hemfikir olduğu bir konu var. Şu meşhur “sekiz yıllık” hadisesi. Onun getirilişi ne içindi? Herhalde bunun için değil mi? Yani böylesine ahlâkî yıkım için. Yani sadece İmam-Hatiplerin yıkımı değil, topyekûn bir neslin mahvı için. Çok mu fazla büyüttüm yoksa? Böyle düşünenler var mı bilmiyorum ama bunu çok yönlü ele aldığımız zaman, hiç de haksız olmadığımız ortaya çıkacaktır.
Bir kere çok iyi bilinmektedir ki bugün genel olarak okullarda en önde giden ve elde edilen şey maalesef ilim değildir. Bunca serbestiyetin, rahatlığın ve karmaşıklığın olduğu bir sistemden ne elde edilebilir ki?
Kanlarının deli deli kaynadığı gençlik yıllarında karmakarışık bir eğitimde acaba gerçekten onlar ders ve ilim mi düşünülebilirler yoksa başka şeyler mi? Bunun için değil mi okullardaki küçüklerin öğleden sonra, büyüklerin de öğle öncesine alınması… Halbuki bugün Amerika’da bile bunun yanlışlığı ortaya konmuş durumda.
Tabii ki eğitim sistemini eleştirirken çocuklarımıza yıllardır televizyonlarda enjekte edilen zehirleri unutmamak lazım. Onlar ki nesillerimizi uyuşturmak ve onları bomboş, gayesiz ve hedefsiz kılmaktan başka bir şey yapmıyor. İyi bir şeyler yapmaya çalışanlar yok değil ama keşke insanımız da onlara sahip çıkabilse…
Niye okutulur çocuklar, niçin yetiştirilir? İyi bir edep, ahlâk, huy, din, vatan ve millet sevgisi ve âhireti için değil mi? Bunu hedef edinmeyenler çocuklarını “ateşten” başka nereye gönderebilecekler ki?
Sekiz yıllık dayatmalarındaki hedefin ne olduğu malûm dedik. Halbuki vatan ve milletini seven insanlar bu dayatmayı yapamazdı. Bir kere beş yıl temel eğitimden sonra arzu ettiği bir mesleğe, bir bölüme gitmesi daha iyi değil mi? Çocuğun küçük yaşta kabiliyetine göre yönlendirilmesi daha doğru olmaz mı? İmam-Hatip lisesine, bir başka meslek lisesine gitmesi daha uygun değil mi? Ya da arada bir yıllık Kur’an Kursu eğitimi alması çok güzel olmaz mı? Ama “o da nedir öyle,” diyecekler bazıları. Bu çağda böyle bir eğitim öyle mi? Eh siz görürsünüz çağların ötesini… Hesaba çekildiğiniz zaman Yüceler Yücesi Yaratıcınız tarafından…
Sonra bu sistem sanayilerimizin çöküşünü de getirdi. On beş yaşına gelmiş bir çocuğun bir sanatı öğrenmesi ne kadar mümkün olabilir? Mademki böyle yaptınız, niçin altıncı sınıftan itibaren okullarımızda bu imkânı açmadınız? Ama onların niyeti “üzüm yemek değil ki, bağcıyı dövmek.” Bağcı ise her zaman ve her halinde suçlu.
Bugün bunca hayâsızlığı, saygısızlığı, argo kelimeleri gören ve işiten bazı öğretmenlerimizin ağladıklarına da şahit olmaktayız. Demek ki işin vahameti çok büyük. Ne ilme ne de ilmi verene saygı kalmamış. “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” kültüründen nerelere gelmişiz! Ne kadar da acıklı bir durum.
Allah’ın yarattığı insanoğlu, Allah’ın emrettiği hususlara yapışacak ki dünyası da, âhireti de güzel olsun. Bugün ne acıdır ki, yavrularımız “ateşler” içerisinde yanmaktadır. Bu yangına “dur” demenin zamanı geçip gitmektedir.
Üniversite okumak gayretiyle nice fedakârlıklara (!) katlanan gençlerimiz ve onlara katlanan anne babalar bir düşünmelidir bu gerçekleri. Edepsizlik ve ahlâksızlık içerisinde okuyan bu gençlerin sonu ne olacak? En kıymetli değerler ayaklar altına alındıktan sonra. Acaba şu sarsıntılar da bizlere bunları hatırlatmak ve kendimize gelmemizi sağlamak için İlâhî bir uyarı değil midir?