Bir soru ile başlayalım. İnsani kapasitemizi ve ahlaki değerlerimizi salt bireysel çıkarlarımız için seferber ettiğimizde elde ettiğimiz nedir? Üç-beş kuruşluk dünyevi menfaatler uğruna, bu kadar yoksunlaşmak bize ne kazandırır?
Hayâ duygusu/utanma hazinedir. “Hayâ imandandır.” (Buhari) Utanma duygusu bizdeki izzetinefsin, şeref ve haysiyetin/saygınlığın bekçisidir. Öncelikle ahlakın temelinde olan bu kavramdan bahsetmiş olalım. Utanmayan kimse insanlık değeri olmayan kişidir. Bu kimse sevgiyi, saygıyı beceremez.
Ra'd Suresi 28. ayette Allah (cc) buyuruyor ki; “Onlar, iman etmiş ve kalpleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalpler Allah'ın zikri ile yatışır.” İnsanın sahip olduğu değerler ruh yapısına bağlıdır. Zihin melekeleri ve kalbi duyguları ancak ahlak ile merhamet dengesinde bağdaşır. Ruhlar / kalpler ilahi değerlerle beslenir ve tatmin olur. Değilse menfaat ile birlikte insanın temiz fıtratı bozulmaya başlar. Ahlak bireye ‘insani’ değeri verirken ahlaktan yoksun durumda menfaatler bireyi yönetir. Pragma diyebileceğimiz bir çıkar dürtüsü şekil alır hayatımızda. Demek ki inançla birlikte irade bizi ahlak sahibi eyler. İrade inanca yol vermezse kontrolsüz bir durum olabilir. Ahlak dışı eylemlerin kontrol dümenidir irade. Utanma ve edep duyguları zayıflayan topluluklar, ruhlarında değerler aramaktan çok kendi beden yapılarında hayvanlarla ortaklaşa değerler araştırırlar. Bu durumda bireyler başkalarının ruh değerlerini de kolayca çiğnerler.
Kalem Suresi 4.ayette; ‘Hiç şüphesiz sen, büyük bir ahlak üzerindesin!’ buyruluyor. En kıymetli hazine güzel ahlaktır. Kişinin; Allah’a, Peygamber’e, insanlara ve mahlûkata karşı görevleri vardır. Bu görevlerin en iyi bir şekilde yerine getirilmesi ‘güzel ahlak ’tır. Peygamberimiz; ‘Ben güzel ahlakı kemale erdirmek (ahlakı yüceltmek) için gönderildim’ buyuruyor. Rabbimiz güzel ahlaktan ayırmasın. Gençlik, güzellik, zenginlik bir gün bitebilir ama “Güzel ahlak” bir ömür bizimle yaşar, değerinizi yükseltir, Allah indinde/katında ve insanlar nezdinde kıymetli yapar. Her görenin size imrenebileceği bir hayat yaşayabilmek amaçsa; bunun ahlaklı olabilmekten başka yolu yoktur.
Ahlak/etik ile kişisel menfaatler birbirine uyuşmayan değerlerdir. Bir yerde ahlak yoksunluğu menfaat düşkünlüğünü doğurur. Ahlak ve menfaat ters orantılıdır. Sözün özünde bir hayvan nasıl ki kendi özüne uygun davranışlar sergilerse insan olarak mahlûkatın şereflilerinden olabilmek için fıtratımıza uygun davranmamız gerekiyor. Örneğin kurbağaların dünyasında doğası gereği ahlakın, adil olmanın ve kadir kıymet bilmenin yeri yoktur. En iyi kurbağa, en iyi kurbağamsı davranışlar sergileyen kurbağadır. Bir yemek için birbirlerinin sırtına binen, hoyratça birbirlerini ezen hayvanlardır. Menfaatlerine o kadar tutkundurlar ki için ötekinin omuzuna basmaktan hiç çekinmezler. Bu yapıyı görünce ‘şükür ki insanız’ diyoruz. Gerçekten de bu şükre uygun mu davranıyoruz? Yoksa hayatımıza yön verirken, çiğ, çıkarcı içgüdülerin bizi yönlendirmesine izin vermesine ne diyeceğiz? Kişisel menfaatlerimiz ne kadar da acımasız ve söz dinlemez oluveriyor. Siyasette, eğitimde, iş hayatında, ev yaşamında, trafikte, sokakta…
Ben bu durumdan salt akademik eğitimden kurtulmakla işe başlamalıyız diyorum. Bu tür mana ikliminden yoksun eğitimle yetişen çocuklar adeta ‘hormonlu meyve’ ye benzer. Tatsız, zehirli, şişkin, zamansız, hemen çürüyen, doğal olmayan vb. Ancak manevi iklimden beslenen bir eğitim içinde taptaze, tabi doğal bir meyveye dönüşürler. Sağlıklı bir toplum için öğretim ve eğitim iç içe girift olmalıdır. O zaman gençlerimiz ülkesini ve milletini seven, faydalı olmayı düşünen, beyin göçü olmayı asla düşünmeyen bireyler olurlar.
Sosyal yaşantımızda -insan ilişkileri içerisine- enini sonunu düşünmeden, incitir mi kırar mı demeden bodoslama dalarız. Neredeyse herkesi bir kenara itip, biraz direneni de ezip geçeriz. Hedefe giden tüm yolları meşru sayarız. Ayıp ve kınama dinlemeden! Sefilce davranışla ve acımasız olmayı göze alarak kurbağalaşıvermek! Ancak ve ancak kişisel refahı herkesten önce kapmak için mi bu ‘çıkarcı’ davranışlar! İnsan merhamet ve saygı duygusundan başlayarak ahlakın derinleşen şuurunu kazanabilir. Merhamet ve saygı bütün ahlaki duyguların kaynağıdır adeta iksiridir. Bundan uzaklaşan birey ve toplum maddeciliğe adım atmıştır. Maddecilerin ruha değer vermeyişleri tam da bu çıkar yüzündendir. Aşırı maddeci gelişmeler ruhsal değerleri sarsar. Allah korusun! Geride ahlaki vicdandan yoksun menfaatine düşkün ‘bunalımlı buhranlı bir toplum kalır.