1934 yılıydı. Kanadalı nörolog Wilder Penfield az sonra gireceği bir beyin ameliyatı için son hazırlıklarını da tamamlamıştı. Operasyon sırasında epileptik kadın hastasının duyma ve konuşma yetilerinden sorumlu temporal korteksinden bir parça alınacaktı. Ameliyat başlamadan önce hastaya sınırlı uyuşturma (lokal anestezi) uygulandı. Dolayısıyla bilinci yerindeydi, ancak operasyonun uygulanacağı bölgede acı hissetmeyecekti. Dr. Penfield epilepsi ameliyatları konusunda oldukça deneyimliydi. Hastalar bu ameliyat sırasında doktorla konuşabiliyor, sorduğu soruları yanıtlayabiliyorlardı. İlginç olansa, böylesi bir diyalogun beynin yalnızca bu bölgesi operasyon geçiriyorken gerçekleşebilmesiydi. Doktor, bu beyin bölgesinin niçin bu denli "özel" olabileceği konusunda her geçen gün daha da fazla kafa yormaya başlamıştı.
Beyinde temporal kortekse uygulanacak elektriksel bir uyarım hastaların geçmişteki sıradan olayları en ince detaylarına kadar yeniden yaşamasını tetikliyordu.
Ameliyat başladığında, Dr. Penfield'i oldukça şaşırtan bir gelişme yaşandı. Kadın hastası, beyin ameliyatı masasında bebeğini doğurduğu ana geri dönmüş olduğunu iddia ediyordu. Öyle ki, bu bir anıyı hatırlama gibi değildi. O anı yeniden yaşamıştı, tüm o duygusal patlamaları, acıları ve duyusal hisleriyle birlikte.
Yine Penfield’in 1957’deki bir araştırmasında da bir kadının beynine elektrotlar yerleştiriliyor ve kadın çok küçük bir çocukken olan doğum günü partisiyle ilgili her şeyi yeniden yaşıyormuş gibi hatırlar. (http://www.biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/psikoloji/beyin.htm)
Penfield’ın bu araştırmaları her şeyin tüm detaylarına kadar beyne (bilinçaltına) kaydedildiğini göstermektedir. Günümüz doktorlarından da ameliyat sonrası narkozdan insanların kiminin gülerek, kiminin kızarak, kiminin zikir yaparak uyandıklarını duyarız. Yine sarhoşların, sinirlilik anlarında insanların avazı çıktığı kadar bağırmaları, argo kelimeler kullanmaları kişinin bilincinin devre dışı kaldığını ve bilinçaltındaki duygu ve düşünceleri ortaya koymaktadır.
Bunlar aslında insanoğlunun öbür dünyada vereceği hesabın “Nasıllığı” hakkında da bilgi vermektedir. Eğer bilincimiz devre dışı kalıp işimiz bilinçaltına kaldığı takdirde ahirette de hesabımızın ne kadar zor geçeceğini göstermektedir.
Bilincin devre dışı kalacağı hesap günü için Enes b. Mâlik diyor ki:
"Bir gün biz Resulullahın yanında bulunuyorduk. Resulullah güldü ve: "Neden güldüğümü biliyor musunuz?" dedi. "Allah ve Resulü daha iyi bilir." dedik. Resulullah dedi ki: "Kulun Rabbiyle konuşmasına güldüm. Kul diyecek ki "Ey Rabbim, sen bana zulmetmekten beni beri kılmamış mıydın?" Allah "Evet beri kılmıştım." diyecek. Kul, "Ben kendi aleyhime benim dışımda birinin şahitlik etmesine izin vermem." diyecek. Allah ise: "Senin aleyhine bizzat kendi şahitliğin ve Kiramen Kâtibin meleklerinin şahitliği kâfidir." diyecek ve onun ağzını mühürleyecektir. O kişinin organlarına: "Konuş" denecek organları da yaptığı işleri anlatacaktır. Sonra kişiye konuşma izni verilecek o da organlarına: "Kahrolun, ezilin. Ben sizi savunuyordum." diyecektir. (Taberi Tefsiri 7/57-58).
Cenab-ı Hakk şöyle bu konuda buyurmaktadır:
"Biz o gün insan sınıflarından her birini önderleriyle (izinden gittiği kimselerle birlikte) çağıracağız. Artık kimin kitabı (amel defteri), sağından verilirse, onlar kitaplarını, en küçük haksızlığa uğratılmayarak okuyacaklardır." (İsrâ,71). “Ve o gün ona, şimdi oku kitabını denecek, bu gün hesap görücü olarak sen, sana yetersin artık.” (İsrâ,14)"Yüce Allah, kula bu gün şahit olarak nefsin ve şahitler olarak Kiramen Kâtibin melekleri kâfidir, der ve sonra ağzı mühürlenir ve azaları da dünyada neler yaptıklarını anlatır." (Müslim’den et-Tâc, V, 372). "O gün onların ağızlarını mühürleriz. İşleyip kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahadet eder." (Yasin, 65).
Kaynak: Çocuklara Allah ve Namazı Bilinçaltıyla Sevdirebilmek, M. Emin Karabacak, Ensar Yayınlar, 2015.