Sanatta soyuta; teknolojide üst boyutlara ulaştık. Pek soyuta, bir hayli yüksek boyuta… Farkındasınız değil mi, sanki bundan sonrası hiç olmayacakmış gibi, son noktalarda ve son cümlelerdeymişiz gibi artık…
İnsanlık konuştu konuştu ve artık söyleyecek sözü kalmadığı için susmak üzere şimdi galiba. O geveze şey, dut yemiş bülbüle dönecek yakında. Aa durun bir dakika, biz zaten, ahir zaman denilen, insanlığın son demlerini yaşıyorduk şu anda, öyle değil mi? Peki o halde, şimdi her şey daha anlamlı…
Resimde bire bir benzetmeyi, ışık ve gölge oyunlarını ve gerçeklerini çoktan aştık, örneğin. Bunların modası geçti ve geçerliliği epey azaldı. İş geldi, formunu yırtıp üzerinden atmış, şekilsiz ve suretsiz manaları, 2 boyutlu bir düzleme resmetmeye kadar dayandı. Manayı resmetmek, evet. Soyut sanat… Sonrasında ne var? Somuttan soyuta geçmişsek, soyutun ardındaki atlama basamağı nedir? Yoksa, düşüp yere mi çakılacağız? Ya da, uçup havalanacağız? Atlayış nereye? Bir zemin olmayacak mı, yani? Yok. Bence bitti.
Uçmak demişken… Fantezi ve hayaldi bu, ancak. Ütopik bir düş… Gelin görün, insanlığın bu rüyası bile, ete kemiğe bürünmeye başladı artık. Geçen gün, şu, ayağın altındaki, elektrikle çalışan, vücudun kendi ağırlığı ve yönlendirmesiyle eğilip yön tutan ve hayranı olduğum ‘hoverboard’ isimli yeni nesil kaykayın, uçan versiyonunun icat edildiğini öğrendim. Yeni haberim oldu. Meğer birkaç yıllık mevzuymuş da, ben geri kalmışım. Her kime, büyük bir heyecanla, bu aletle ilgili tanıtım videolarını göstersem, “ben zaten biliyordum bunu, yeni değil ki!” cevabıyla karşılaştım. Çok yakın gelecekte, halen geliştirilmekte olan ve bildiğim kadarıyla piyasaya henüz sunulmamış olan bu alet, ulaşılabilir hale gelecek. Yani herkes uçacak! Sonrası? Bence bitti.
Sanattan ve teknolojiden yana birer küçük, numunelik misal getirdikten sonra, şimdi gelelim, insanın sosyokültürel ve ahlaki yapısındaki değişikliğe. ‘Bozulmaya’ deseydim, kabalık etmiş olurdum. Her neyse. Hemen hemen hepimizin ayırdına vardığı ve hakkında muzdarip olduğu durumlara geliyoruz.
İnsan, ruhundan çok, nefsinin güdümüyle yaşıyor ya hani, türlü ve sayısız çirkin sahne ortaya çıkıyor artık. Üstelik, hangi birinden bahsedeceğimi de bu kez beğenip seçemiyorum, diğer konu başlıklarına, rahatça birer örnek getirdiğim gibi. Çünkü bu kez maalesef ki durum çok vahim ve envai çeşitte. Ne diyeyim buna? Genel bir ahlaki bozulma mı? Saygının ve nezaketin yerini, kişisel savaşların ve ego mücadelelerinin almasını mı? Sabır ve hoşgörü başta olmak üzere, artık tüm erdemlerin unutulup rafa kaldırılmış olmasını mı söyleyeyim, ya da? E, insan kendini, kendi eliyle yarattığı bu bozgundan kurtarabilecek mi, peki? Yok. Bence bitti.
Son sahnelerde, son noktalarda ve son cümlelerdeyiz artık. Sonrası olacak mı? ‘Bence’si de yok şimdi: zaten ahir zaman!
İnsanlığın kaç nesillik ömrü kaldı, Dünya üzerinde?