Aşk Olsun!
Aşkınız Cemal Olsun.
Cemâliniz Nur Olsun.
Nûrunuz Ayn Olsun.
İçinde bulunduğumuz Mevlâna haftasında yazımıza Hz. Mevlana’nın selam duasıyla başlamayı büyük tasavvuf üstâdına vefa sayarız. Hemen belirtmiş olalım ki Hz. Mevlana bir aşk adamıydı. O zâtı muhterem insanı, eşyâyı, varlıkları, kâinâtı yâni âlemi gönül penceresinden seyreder ve değerlendirirdi. Fikirleri, düşünceleri, görüşleri ‘sevgi’ ve ‘aşk’ odaklıydı. Varlıkların oluşumunu, ayın doğuşunu, güneşin batışını, dünyânın dönüşünü o hep ‘sevgi’ ve ‘aşk’ boyutuyla anlatıyordu. Kötülük ve çirkinliklerin kaynağının ‘sevgisizlik ve aşksızlık’ olduğunu vurguluyordu.
Onun her dîne her inanışa derin bir saygısı olduğundan çok seveni ve müntesibi vardı. Kendinden sonra fikir ve görüşleri, yaşayış biçimleri sistematize edilerek tasavvuf deryâsının ‘Mevlevîlik’ kolu ortaya çıktı. Mevlevîlik derin bir uygarlık ve hal yansımasıdır. Bu yoldan pek çok ilim, sanat, edebiyat ve siyâset adamı etkilenmiş böylece de Mevlevî dergahlarında çok kıymetli insanlar yetişmiştir.
Mevlânâ Hazretlerinin en meşhur eseri olan “Mesnevi” kendi içinde kâfiyeleri bulunan bir çeşit şiir türü olup 26 bin beyitten meydana gelmiştir, tamâmı 6 cilttir, 2 yıl ara verilerek 9 yılda bitirilmiştir. İlim erbâbı tarafından Mesnevi, Kurân’ın tasavvufi yorumu olarak nitelendirilir, hakikate ulaşma kitabı olarak tâbir edilir. İçinde 270 hikâye ve kıssa şiir diliyle ifâdelendirilmiştir. Bunlar anlatılırken âyet ve hadislerden yararlanılmıştır. Mesnevi’de en can alıcı, vurucu mesajlar kıssalardan sonra gelir. Hz. Mevlana eserlerinde somuttan soyuta iner daha çok içsel kavramları ele alır, incelikleriyle işler. İşlediği konular akıl, ruh, kalp, aşk gibi hususlardır. Onun gâyesi insanın malayâniden, masivâdan arınıp yücelmesidir. Mesnevîde insanların çevrelerinde şâhit oldukları hâdiselerin hikmet boyutları nazara verilir. Bunun için bâzı müşahhas misaller simge olarak kullanır. Meselâ; horoz şehveti, tavus makâmı, karga tûli emeli yâni istek ve doymazlığı temsil eder.
Hz. Mevlana, insanı her safhada değerlendiren büyük bir gönül eğitimcisidir. İnsanı anlamadan hiçbir şeyi anlayamazsınız. Üstad; ‘insanın iç dünyâsında sonsuza açılan bir yanı yoksa o gönül haraptır’ der. Mesnevi, bencillikten sıyrılıp benliğinden geçenlerin gönül cennetidir. Şurası bilenen bir hakikattir ki dînin temeli yüce Allâh’a(c.c) imandır. İmânı kuru kuruya değil de aşk boyutunda yaşamak için ‘aşkın kitabı’ “Mesnevi”yi okumak gerekir.
‘Ben canım tende olduğu müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim. Ben seçilmiş Muhammed Mustafa’nın ayağının tozuyum.’ Diyen Mevlânâ Hazretleri tam bir Kur’an ve Peygamber aşığıdır. O yüce Kur’an’dan özümsediği ilhamlarla, aşkullah ve Muhammeden Rasûllullah sevdâsıyla coşan bir aşk çağlayanıdır. Âlimler Kur’an ile Mesnevîyi gül bahçesi ile gülyağına benzetmişlerdir. Hazret, gül bahçesi olan Kurânı Azûmüşşan’dan gül yağı çıkarmıştır. Gül bahçesindeki güllerin sayısız rengi ve ahengi Mesneviye yansır.
Kutsal kitap Kur’ânı Kerim “İkra-Oku” diye inmiştir. Aşk kitâbı olan Mesnevi, ‘Bişnev-Dinle’ diye yazılmıştır. Peygamber aleyhissalâtu vesselam’a ‘oku’ denince âlemlerin güneşi: ‘Neyi okuyacaktır?’ O aleyhissalâtu vesselam, kâinâtın kitâbını okuyacaktır. Ancak insan önce kendini okumalıdır zirâ kendini bilmeyen Rabb’ini bilemez. Mesnevîde ise ‘bişnev-dinle’ deniyor. Neyi dinle? Kânâtın sesini, Kur’ân’ın hitâbını, Peygamber’in vahyini dinle. ‘Dinlemek’ tasavvufta önemli bir kuraldır. Söyleyen değil dinleyen öğrenir. Kulak ilmin giriş kapısıdır. Büyükler dinlemenin ehemmiyetini belirtmek için; ‘sen çocuğuna susmasını öğret, o nasıl olsa konuşmasını öğrenecektir.’ Derler. Ayrıca dinlenenler sadra kaydedilir, okunup yazılanlar ise satırlara kaydedilir. Satırlardaki, cd ve diskettekiler silinebilir ama sadırdakiler silinmezler, kalıcıdırlar.
İnsan hayâtı okuma ve dinleme hallerindeyken, düzgün bir kamıştan yapılmış içinden enfes sesler ve nağmeler çıkan neyi dinlemelidir. O (ney) alelâde bir müzik âleti değildir. Ney, içli ve sıcak iniltileri olan hep ayrılığı ve hüznü hatırlatan bir gönül telidir. Neyin aslı içi boşaltılmış ve ana yurdundan kopartılmış gurbet diyarlarında bulunan bir kamıştır. İçi dolu olsa ondan ney olmaz, olması için içinin mutlaka boşaltılması zarûridir. Buradan bir benzeşme yapılarak, ‘insanın da içinin masivâdan, maddi zevklerden boşaltılmadıkça, arındırılmadıkça ilâhi tecellilere muhatap olamaz’ hakikati ortaya çıkar. Tasavvufta ‘Ney’; nefsini aşmış, masivâdan sıyrılmış, aşkın bir gönülle Cenâbı Hakk’a iltica etme mertebesinde olan kâmil insanı yâni Hz. Peygamber aleyhisselâm’ı ve O’nun varisleri olan âlimleri, mürşidi kâmilleri temsil eder.
Ney gönüle, kamış ise gönül âlemine benzetilir. Neyin çıkardığı ses ‘aşkın sesi’dir. Neydeki nefes: “Ben insana kendi ruhumdan üfledim.” (Sad, 72) âyeti mucibince temsili olarak Hakk’ın nefesidir. Buradan hareketle Hakk’ın nefesi ile dolan kâmil insanlar (mürşidi kâmiller) tıpkı ney gibi gönül sevdâlarını, yürek nağmelerini müntesiplerin gönlüne üflerler. Elbette ki kulunu ney misâli çalan Hak Telâla Hazretleri olursa o kul da en doğru ve en güzel nağmelerle seslenir. O Ancak Rabb’in emirleri doğrultusunda davranışlar icra eder. Bu hal tasavvuftaki ‘Radiyeten merdiyye’ (Fecir, 28) mertebesidir. İşte ney bu yönüyle Hakk’ın sesidir.
Aşkla, muhabbetle kalınız ancak devam edeceğiz efendim.
Faydalandığım Kaynaklar:
Abidin Paşa, Mesnevi Şerhi, (Sâdeleştiren Mehmet Sâid Karaçorlu), İst, 2007 (İz Yayıncılık)
Mesnevi Mânevi Şerhi-İlk1001 Beyit- Hüseyin Top, Konya, 2008 (Tablet Yayınları)