Amansız bir telâş içerisinde devam eden bir hayat akışı…
Yetişemiyor insanoğlu. O kadar çok ki telâşı!
“Yarına kalmamalı. Bugün tamamlanmalı!
Eyvah vakit bitti, şunlar kaldı. Bunu yapamadım.
Ne yapsam ki acaba? Eve biraz geç gitsem de bunu bari bitirsem mi ki?
Eyvah falanla görüşecektim. Bugün ona da ulaşamadım.”
Sonra bir sızı içinde. Ya da sıkıntı. Böyle devam edip gitmekte insanın hayatı günümüzde.
Hedef ne? Maksat nedir acaba? Nereyedir bu gidiş? Ve sonuç! Ne olur ki bütün bunların âkıbeti!
Ey insan ve ey kardeşim!
Baksana etrafına! Çık da bir bak ne olur! Sıyrıl bu telâşından! Bir fırsat bulmaya çalış düşünmeye. Gidiyor günlerin. Bitiyor ömrün. Gör insanların halini. Bil ki sen de onlar gibisin.
Saliseler, saniyeler, dakika ve saatler.. Günler, haftalar, aylar ve yıllar…
Alabildiğine akıp gitmekte ömür ırmağın.
Ne zaman duracaksın?
Ne zaman kendine geleceksin?
Ne zaman kendine vakit ayıracaksın?
Sen sanıyor musun ki kendine vakit ayırdığını. Bunca telâş ve yetişilmeyen hayat, kendi lehine mi acaba?
Bil ki;
Ömür ırmağın, ölüm kuyusuna akacak bir gün.
Ölüm kuyusundan çıkıp geleni gördün mü hiç?
O halde, dön bir daha bak!
Kendine zaman ayırıp ayırmadığına.
Zamanı tersinden oku! Acaba ne çıkacak karşına! Zaman… Namaz!
Ne yapıyorsun onunla kış ve yaz?
Kalkıyor musun onunla kıyama?
Var mıdır O’nun için rukûn ve secden?..
* * *
Bin bir telâş, gürültü ve koşuşturma içerisinde duyabiliyor musun ezelî ve ebedî çağrıları?
“Gel!” diye çağıran sadâları?
“Haydi!” diye çağrışan müezzinleri,
Kurtuluşa diye seslenen ezanları.
Yoksa hiç duyamıyor musun?
Bir şeyler mi var kulaklarında?
Ya da gönül kulaklarında.
Git de bir bak kabristanlara…
Ayırma gözlerini kabirlerin kazılışından.
Dikkatle bak çıkan kafataslarına!
Acaba neler anlatacak sana?
Ey insan!..
Bundan daha iyi nasihat mı olur acaba?
* * *
Hedefin ne kardeşim?
Şu dünya mı?
Şu selsefîl dünya
Yazık edersin kendine.
Ne olur acı kendine.
Sonra da yakınlarına…
Alıp götürme onları da,
Cehennem hayatına.
Bilesin ki, dünyayı hedef edinenler hedefsiz, gayesiz, mes’ûliyet duygusundan yoksun, acınası insanlardır. Yazık etmekteler kendilerine. Tabii ki en yakınlarıyla birlikte.
Boş, bomboş bir hayat!
Ne zaman anlayacaksın heyhât!
Teneşir tahtasına konunca mı?
Ya da ölüm meleği geliverince mi?
Yahut da onun gelmesi yaklaşınca…
Eyvah ki, nice eyvahlar.
Ah insan ah!
Böyle devam edecek sanma!
* * *
Ey kardeşim bil ki,
Bizim için ağlıyor melekler,
Ağlıyor gökler ve yerler.
Ağlıyor Peygamberler.
Ve ağlıyor sevgilimiz, yârimiz, Efendimiz,
Muhammed Mustafa’mız!