Ağaç ve Orman Haftası

Abdullah Uçar
Bütün araştırmalara rağmen, uzaydaki sayısız cisim içinde insanoğlunun yaşadığı ve yaşamasına elverişli mekân sadece dünya tespit edilebilmiştir. Cenâb-ı Allah Cennet’ten bahsederken devamlı “…altından nehirlerin aktığı ağaçlardan” (1) haber verir. Kur’an’da 36 yerde direk, 264 yerde de endirek olarak ağaçtan bahsedilmektedir. Yani hava, su ve yeşil insanlar için hayat kaynağıdır. Yeşil gerçekten gözü, gönlü ve ruhu dinlendiren, yeryüzünün elbisesi, canlıların barınağı, insanların aksine nefes alırken zehir soluyan ve dışarıya temizlenmiş oksijen veren, yani gerçekten insanların hayat kaynağı olan Allah’ın bir lütfudur. Dünyaya, en çok ne zaman mutlu olduğunu sormuşlar: "Yeşerdiğim ve yeşil seccademin üzerine başlar secde ettiği zaman" demiş.
Bu sebeple İslâm yeşilin en büyük dostudur. Hz. Peygamber ağacın sadece korunmasıyla yetinmemiş, mevcutlara ilâve edilmesini, ağaç dikilmesini, yeryüzünün ihya edilmesini emreden o kadar çok söz söylemiş ve bunu hayatında uygulamaya koymuş ki; Bu günün insanı bile İslâmı yeşille özdeşleştirmiş ve “Yeşil sermaye, Yeşil sarıklılar, Yeşil kubbe…” dendiğinde Müslümanlar kastedilmektedir.
"Kıyamet koparken sizden birinizin elinde bir ağaç dalı bulunur da buna kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse, muhakkak onu diksin, bırakmasın. ” (2)
“Ağaç diken bir kimse için, o ağaçtan insanların, hayvanların, kuşların, vahşi haşaratın… yediği (sadakadır. Hatta o ağaçtan çalınan meyveler bile diken için sadakadır. Çiçeğinden, kokusundan, tohumundan, odunundan, kerestesinden, gölgesinden her ne şekilde olursa olsun canlıların faydalanması sadakadır.) (3)
İslâm yeşille iştigali sadaka-i cariye kabul etmiştir. Yani kıyamete kadar insana sevap getiren, defterine hayır hasenat yazdıran bir faaliyet. Çünkü kendi ektiği-diktiği kurusa bile onun filizlerinden, fidelerinden, tohumlarından başka ağaçlar yetiştiğini ve bunun ilânihaye devam edeceğini kabul ederek, ilk dikenlere kıyamete kadar sevap ve mükâfat verileceğini müjdelemiştir.4
 Hz. Peygamber savaşa gönderdiği ordularına: “Teslim olanlara, kadınlara, yaşlılara, çocuklara ve ağaçlara dokunmayın” (5) diyerek her hâl ü kârda konunun ehemmiyetini dile getirmiştir.
 Ecdadımız Osmanlı’da yeşilin kıymetini en iyi şekilde anlamış, “Yaş kesen baş keser” sözü darb-ı mesel olmuştur. Fatih: “Ormanlarımdan izinsiz bir ağaç kesenin başını keserim” demek suretiyle konuya hassasiyetini dile getirmiştir. Ayrıca ağaç dikme, yetiştirme, koruma, arzı (dünyayı) ihya etme hususunda çok güzel örnekler vermişler ve sayısız vakıflar kurmuşlardır. (6)
 Ecdadımızdaki ağaç sevgisine binaen, uzun ömürlü olan Osmanlı Devleti de, takriben 1000 sene yaşayan Çınarla sembolize edilmiş, çınar Osmanlının rumuzu olmuştur. Şair şöyle der:
 Hey gidi koca çınar çözülse de dillerin
 Duysak hikayesini kaybolan nesillerin
 Dünyanın en mutena ve müstesna yerlerinden olması sebebiyle “Cennet Vatan” diye adlandırılan güzel Yurdumuzun günümüzdeki halini düşünüp de ağlamamak mümkün değil. Tarihi eserlerde her tarafı yemyeşil olan Anadolu’nun bugün, 2050 yılında maalesef çöl olacağından bahsedilmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde. “Urfa ile Halep arasında başımıza güneş değmeden yani ağaçların gölgesinden giderek yolculuk yaptık…” (7) gibi cümleler geçmektedir. Buraların bugünkü hali ise herkesçe malum.
 Yenileri dikilip yetiştirilmediği gibi, Sadece İstanbul’un bir günlük kâğıt ihtiyacının karşılanması için 16 bin ağacın kesilmesi gerektiği hesap edilirken, (8) yine sadece İstanbul’un bir yılbaşında 5 bin çam fidanının kesilip hazırlandığını yetkililer bildirmektedir. (9) İki günde 83 yerde yangınlar çıkararak (10) kanunların boşluklarından da faydalanıp kendilerine tarla açan hainler de eksik değildir. Çanakkale Gökçeada da üç yerden ormanı ateşe veren Recep Acar yakalanınca sebebi soruldu “canım sıkıldı yaktım” demiştir. (11) Dünyanın en büyük ormanları Rusya’da olmasına rağmen, bir kamçı sapı yapmak için kesilen bir ağacın bile hesabının sorulduğunu, cezasının ne kadar ağır olduğunu savaş yıllarında cepheden cepheye koşan bir yedek subayımız hatıralarında dile getirmiştir. (12)
 Bu bilinçsiz tutum sadece bize mahsus da değil. Dünyanın her tarafından kendi bindiği dalı kesen, yani hayat kaynağı olan orman ve yeşili tahrip eden insanlar vardır. İlim erbabı, akl-ı selim sahibi insanların, Dünya Çevre Günü dolayısıyla Stockholm’de yaptıkları şöyle bir değerlendirmeleri vardır: “Milyarlarca yaşına rağmen dünya 1960 yılına kadar ne kadar tahrip edildi ve kirletildi ise, son 45 senede ondan daha fazla zarara uğratılmıştır.” (13) Bu gidişle kısa zamanda uzayda tek yaşanılır gezegen olan dünyamız da, bu özelliğini kaybedecektir.
 Halbuki ecdadımız ağacın kıymetini darbı mesel haline getirdiği şu cümle ile; “Ağaç yuvamızın eşiği, yavrumuzun beşiği, soframızın kaşığı, mevtamızın tabutu, ocağımızın yakıtıdır.” İfade etmiş ve ağaçla ilgili binlerce vakıflar kurmuşlardır. (14)
 Ağaç aynı zamanda havayı temizleyen, erozyonu önleyen, iklimi güzelleştiren, gözü ve gönlü dinlendiren ve ekonomimize çok katkıda bulunan bir güzelliktir.
 Osmanlı; savaşın olmadığı kış mevsiminde askerleri boş durdurmaz, ağaç diktirir, köprü, çeşme gibi sosyal eserlerin yapımı ve tamiri ile meşgul edermiş. (15) Ağaçları kesmemek için evlerin ve yolların planları değiştirilirmiş. (16) Ev yapılacak yerde bile olsa ağaçların kesilmesine müsaade edilmezmiş. (17)
 Biz Asya’nın bozkırlarını, Anadolu’nun yeşili için terk-i diyar etmiştik ama son zamanlardaki bilinçsiz tutumumuz yüzünden Anadolu’da bozkır haline geldi maalesef.
 Londra % 67 oranı ile dünyanın en yeşil başkenti seçilmiş. Bizim en yeşil kentlerimizden İzmir’in ise yeşil oranı % 3 imiş. Japonya’da yapılan bir araştırmada yeşil ortamda yaşayan insanların hem uzun ömürlü hem de daha huzurlu oldukları ortaya çıkmış. (18)
 Eğer tedbir alınmazsa, cennet vatan dediğimiz güzel yurdumuz çöl olacak. Gezdiğimiz yerlerde dikkat edersek her köyün, her yerleşim biriminin kabristanında ulu ağaçlar olduğu halde etraf ağaçsızdır. Aslında her taraf öyleydi, ama bilinçsiz insanlarımız yerine yenisini dikmeden kese kese o hale getirdiler, ama; “günahtır, gece korkuturlar, ölüler rüyamıza girer” gibi düşüncelerle kabirdekileri kesemediler, fark bu.
 Bu hafta vesilesiyle ağaç dikme ve yetiştirme hususunda gayreti olan bütün kişi, kurum ve kuruluşlara şükranlarımı sunar, Cenâb-ı Hak’tan gayretlerini artırmasını temenni ederim.
-------------------
1- Bakara Sûresi, 25.
2- Zebîdî, Tecrîd-i Sarih, Terceme, Kâmil Miras, DİB Yay. c.7, s.124; Müslim, Müsâkât 10.
3- Zebîdî, a. g. e. 7/122.
4- Zebîdî, a. g. e. 7/125.
5- Buhârî, Menâkıb-ı Ashab 9; Müsned 1/300; Ebû Dâvûd, Cihad 82.
6- İ. Hami Dânişmend, “Eski Türk Seciye ve Ahlâkı”, İst. Kitabevi İst. 1983, s. 185.
7- Tarih ve Medeniyet Dergisi, İhlas A. Ş. Yay. sayı: 1, s. 28.
8- Milliyet Gazetesi, 12. 12. 1999.
9- 1992 yılındaki Orman Genel Müdürünün beyanatı, Milliyet Gazetesi, 12. 12. 1992.
10- Milliyet Gazetesi, 07. 04. 2000.
11- Milliyet Gazetesi, 28. 08. 2001.
12- Faik Tonguç “Bir Yedek Subayın Anıları”, İş Bankası Yay. İst. 2006, s. 306.
13- İbrahim Özdemir, Münir Yükselmiş,“Çevre Sorunları ve İslâm”, Diyanet Yay.1995,s.21.
14- İsmail Hâmi Dânişmend,“Tarihi Hakikatler”,Tercüman Gazetesi Yay.1979, c. 2, s. 253.
15- Ricaut, (V. Mehmed dönemi İngiliz Elçisinin kâtibi) “Türklerin Siyasi Düsturları”
 M. Reşat Uzmen, Tercüman 1001 Temel Eser, Bas. Haz., s. 297.
16- La Baronne Durand De Fontmagne, “Kırım Harbi Sonrasında İstanbul”, Tercüman 1001 Temel Eser, 1977 s. 261.
17- 1876 yılında İstanbul’da bulunmuş olan Elizabet Caraven Mostar Dergisi, Mayıs  2008, sayı 391. s. 45; La Corbusier (1915); Mustafa Armağan, “Osmanlının Kayıp Atlası”, Da Yay. 2005, İst. s.184.
18- Şehir ve Başkan Dergisi Mayıs 2008 sayı: 80, s. 94.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.