Adım Atmak

Muammer Çelik

İman: Duygu, his, diyalektik, beynimizde gönlümüzde oluşan birikimdir. Kaynağı neye dayanırsa onun imanı ve öğretileri dimağımızda/şuurumuzda oluşan şuurdur.

Amel: Eylem, iş, hareket, oluş ve eşyanın vücudun harekete geçmesine denir.

Kur'an-İslam ilmine (vahyine) inanmak İMAN kavramının temelini oluşturmaktadır. Yani iman kelimesi veya kavramı her ne kadar genel kullanılsa da İslam'a Müslümanlara has bir kavramdır. Onun için inanan insana mümin denir.

Bizler Kur'an'a inanan insanlarız. Şahsen ben kendim Kur'an'ın bütün ayetlerine, ⁰ hükümlerine, haberlerine can-ı gönülden inanan ve en ufak bir tereddüt etmeden şeksiz-şüphesiz inanan biriyim. Ancak bazı hükümlerin amele geçmesi noktasında yani; imanın amele dönüşmesi noktasında bir sıkıntı yaşıyoruz/yaşıyorum. Mesela israf konusunda Cenab-ı Allah israfı yasaklamıştır. “İsraf etmeyiniz, Allah israf edenleri sevmez.” Hal böyleyken İçinde bulunduğumuz hayat bizi kendi kurallarına göre yönetiyor ve yaşatıyor.

Mesela çeşmeyi açınca durmadan su akıyor. Özellikle banyoda haddinden fazla su israfı oluyor. Bu israf gibi kültürel hayatımızın İçinde bulunduğumuz durum bizi inandığımız gibi yaşamama noktasındaki örneklerini yemekten, giyim kuşamdan daha birçok şeyden çoğaltabiliriz.

Ben esas "Yücahidune fisebilillah: Allah yolunda Cihat ediniz” Allah'ın emirlerinin cihadın kıtal-savaş bölümünün uygulanmasında da aynı ketumluğu yaşıyoruz/yaşıyorum. Şöyle ki: Ben şahsen bir yıldır devam eden Filistin-Gazze Savaşı'nın tam içinde, göbeğinde savaşmak, Cihat etmek istiyorum, bunu arzuluyorum. Ama öyle herkes gibi oturup konuşup duruyorum. Hatta kendi kendime diyorum ki bu Gazze Savaşı'nı başlatanlar başlatmasaydı Filistinliler de yani onlar da bizim gibi olurlardı. Bütün Dünya Müslümanları gibi olurlardı. Halbuki emir çok açık ve net “Allah yolunda savaşın!” Hem de yüzün üzerinde ayetle söyleniyor.

Namaz, oruç, zekat ayetleriyle imanın amele dönüşmesini çok rahat yapıyoruz. Hacc ibadeti de şartlar yerine zorla da olsa gelirse yapılabiliyor. Fakat cihadın Savaş şekli ise özellikle başka yabancı bir ülke sınırlarına dahil olunca katılmak çok zor ve hatta imkansız oluyor.

Ben buradaki devletin hükümetin baskısı ve izin vermemesi konusuna girmek istemiyorum. O başka bir konu! Hatta farklı dil-lisan sorununu da biliyorum. Benim esas düşüncem: Nasıl oluyor da her gün gençlere anlattığım cihadı sadece söylemde bırakıp eyleme dönüştüremiyorum. Mesela buradan bir arabaya binip Suriye sınırına oradan içeri girip Lübnan ve Filistin'e geçmek ya da Mısır'a gidip Gazze'ye geçmeye uğraşmak gerekir. Eskiden insanlar ata, deveye binip cihat meydanına dahil oluyorlarmış. Diyeceksiniz ki: “Daha sen şuradan adım atmadan yakalanırsın.” Bence öyle değil. Eğer adım atarsak başka yollar önümüze çıkıverecek. Allah başka imkanlar sunacak.

Öyle: uzaktı, imkanım yoktu, yasaktı... (vs.) bu vebalden sorumluluktan kurtulamayız. Sahabenin en fakirlerinden Habbab bin Eret üzerindeki elbisesi dizlerini bile örtmüyor, bir hurma ağacının Gölgesinde yatıyor. Peygamberimiz (sav) ona selam verince Habbab soruyor: “Ya Resulullah, bize de bir sorgu-hesap var mı? Peygamberimiz: “Evet, Şu ağacın gölgesinin ve içtiğin soğuk suyun hesabı var.” buyuruyor.

Allah'ım hesapların ödenemediği, zor ödendiği günlerde bizlere yardım et, Allah'ım! Bu dünyada da senin her emrini yerine getirebilme imanı, iradesi, gücü, imkanı ve azmi ver Allah'ım!


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.