Sohbet konuları yazı serisi (5)
Bir toplumu oluşturan insanların dinleri, dilleri, renkleri ve ırkları ne olursa olsun, mal, ırz, can, akıl ve nesil haklarına sahiptirler. Ben idareciyim diyen her insan, bu esasları gözeteceğini baştan kabul etmiş insandır ve her zorluk karşısında bu hakkaniyet çizgisini muhafaza etmek durumundadırlar.
Osmanlı gibi bir devlette her renkten, her ırktan, dilden ve dinden insanlar için devlet bu güvenlik esaslarına çok dikkat eder, bütün teb’a (uyruk) nın bu haklarını korumak için uğraşırdı. Devletin çıkardığı kanunlar, yaptığı icraatlar hep bu esasları gözeterek yapılırdı.
Çünkü Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de, bütün insanların haklarını koruyup gözetmelerini bir görev olarak (Zillulah – Allah’ın yer yüzünde ki gölgesi) Müslümanlara vermiştir.
Onun için “Cülus merasimlerinde” (tahta çıkma şöleni) tahta çıkan bir Padişah, “Bakın ben Müslüman’ım gelin bana biat edin” demezdi. “Ben, İlay’u kelimetullah (Allah’ını adını yüceltmek – Adil düzeni kurmak ve yürütmek) için buraya oturuyorum, bana biat edin” derdi. Ülkede ki bütün eyaletlerden gelen idareci temsilciler, biat ederler, böylece bütün ülke insanı başına adil bir idareci seçilmiş olurdu.
Şimdilerde adına Demokrasi denilen ama rahmetlik Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın da belirttiği gibi “Her siyasi partiye eşit davranarak değil, kendisiyle anlaştığı iş birlikçilerinin iktidara gelmesi için medya’nın (TV’ler, gazeteler, radyolar, internet, sosyal medya, dergiler) yönlendirdiği halkın, sandık başında bu tesirle oy kullandığı Demokratur sistemi” ile idareci seçilmektedir. Tabii bunlardan adaletle bir icraat beklemek mümkün olmayacak, bunlar medya arkasında kümelenmiş güçler için çalışacaklardır.
ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR
Adil idareci, uyguladığı Adil düzenle, toplumun bütün kesimlerini memnun edecektir. Toplumun idareden memnun olması “devlet millet kaynaşmasını” meydana getirecek ve güçlü ve huzurlu bir toplumun oluşmasını sağlayacaktır. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, “Toplu vurdukça yürekler, Onu top sindiremez” derken, bunun temin edilebilmesi için ise “Allah’a dayan. Say’e sarıl, hikmete ram ol./ Varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol” demektedir.
Kendini kanun çıkarmaya (insanlara mutluluk sağlamaya) yetkili gören Diktatörler ise adaleti bir azınlık kesiminin lehine çevirirken, büyük kesimlerin hoşnut olmayacağı bir ortamı da hazırlamaktadırlar. Bu gayri memnun kitleleri, yaşadıkları ağır hayat şartları ortamından medya, eğlence ve kumar ortamına dönüşen futbol ve geçim sıkıntısının verdiği zorluklar çekip çıkarmakta, onları sanal âlemlerde oyalamaktadır.
1400 senedir, uygulana gelen ve doğruluğu tartışmasız kabul edilen, mahkeme duvarları ve meclisin duvarlarına iftiharla astığımız biz söz var. “Adalet, mülkün temelidir” diye… Bu söz, kıyamete kadar adaletiyle ün yapmış Hazret-i Ömer’e aittir ve Arapçası; “El adl-ü esasıl mülk”tür.
Bu söz, devlet idarecilerine baştan bir ikaz niteliğindedir. Onlara; “Eğer mülkünüzde (vatanınızda) devamlı olarak oturmak ve idarede bulunmak istiyorsanız, sakın ola ki adaletten ayrılmayınız” demektir. Bu sözün manay-ı muhalifinde ise eğer idareciler olarak siz adaletten ayrılırsanız, millet yok olur ve siz de idarecilikten düşersiniz, demektir.
Şunu da ilave etmek mecburiyetindeyim. Her adalet içinde mutlaka hukuk bulunur ama yayınlanan her hukuk kuralı içinde mutlaka adalet bulunmaz. Özellikle günümüzde bu olayı açıkça görmekteyiz. Bakın meclisten çıkan kanunlara, birisi gelir bir şeyler ekler, birisi gelir bir şeyler çıkarır ve bunu topluma uygulamaya kalkarlar. Unutulmamalıdır ki adalet değişmez. Dün bir suça ne ceza uygulanmışsa bu gün de yarın da aynı ceza uygulanır.
Kendini kanun çıkarmaya yetkili ve insanlara mutluluk getirme iddiasında olan insanlara soralım. Bu gün yürürlükte olan bir kanun, yıllar içinde kaç kere değişmiştir? Mesela aynı suça, dün verilen ceza ile bu gün verilen ceza kanun değişikliğinden dolay değişmişse, bunlardan hangisi adildir? Bu günkü uygulama mı, yoksa dünkü uygulama mı? Yarın bu kanun tekrar değişecekse adalet bunun neresindedir?
Milletin ve kendinin geleceğini garanti altına almak isteyen idareciler, kim olursa olsun ülkede ki bütün insanlara adaletle muamele etmeli, bunun için sözde değil özde “Fırat kenarında aşırsa bir kurt koyunu/ Yarın adl-i ilahi gelir de sorar, Ömer’den onu” şuuruna ermeleri tavsiye edilir.