Atalarımızda mevcut olan, sevdiklerinden çevresine sirayet eden, rastgele isimler vermemek kararı; coğrafyadan tarihine sahip çıkmak dikkati, beşikten mezara kadar sürecek bir şuurun, büyük düşünmenin sonucuydu.
“Çocuklarınıza güzel isimler koyunuz” buyruğunda; güzel bakışın, bilişin, yaşayışın eseri, irfanî anlamlar, tespit ve ruha işleyişler de bulunuyordu.
Fazileti, bilgeliği, ruh güzelliği ile nam salmış kahramanların, devlet ve gönül adamlarının isimleri konulurdu ki, bu aynı zamanda onların meziyetini, direncini, gücünü, “dünyaya” meydan okuyuşunu hatırlatsın, davet etsin ve benimsensin diyeydi. Güzel mefhumlara tekabül edenler, o kavramlar gerçeğiyle ruhumuzda işlensin, eylem olarak da dünyayı çerçevelesin fikriyleydi.
Verdiğimiz isimler bir görüşün, zihnî yapının de eseriydi. Bir üstün gayeyi, yönü, bilinci ortaya koyardı. Sevdiğimiz isimler bizi inşa ederdi.
İsimlerimizin bir temsiliyeti vardır. Ve faikıyeti, ismimiz bağlamında “adımızı/beşerliğimizi, Hz Âdem mirasını ve “ümmetliği” ne derece tevarüs edip içselleştirdiğimize, hayatımızı tezyin edip, kurduğumuza bağlıdır.
Tasavvurlarımızla, derunumuzdaki isimlerin kuvvetiyle kendimizi ve dünyayı yapılandırırız. En güzel isimlerin açtığı fırsatların, koşu alanlarının farkında olmayanlar, nesnelerin, eşyaların sığ isimlerine, mahbesine sıkışıyorlar.
Kavramların hiçbir duygu ürperti hamle yaratmaması, içinin boşaltılmasının ve barındırdıkları gizli adların tesiriyle olsa gerek. Gizli adlar, gizli hüviyetler demektir.
İsmin somut, görünür anlamları dışında, sayısız soyutlama, tedai, sembolik anlam gizlenmiştir.
Ad, çağrışımlara açıktır; duygu uyandırır, zihnimize farklı işaretler koyar, göndermelerde bulunur. Bir yakınım “Defne” isminden dallı budaklı bir ağaçtan ziyâde; Sezar’ı ve başındaki kelliğini örtmek için kullandığı defneyapraklarını hatırladığını söylemişti. Daha baskın olarak; buna Yunan mitolojisindeki Tanrıça Dafne’nin anılarını(!) da ilâve edebiliriz.
…
Kendi kültürümüzün bilgisi, canlanış ve akisleri bir aidiyet duygusuyla birlikte gitgide uzaklaşmaktadır. Neticede bir tarihe, hâsılaya, mirasa mesafe koymuş oluyoruz.
Tek tip bir dünya meydana getirmek isteyenler, genelde “insan(iyet)”; özelde ise ferdiyetinin mânâsını yok etmek, sayısallaştırmak istemektedir.
Bazen de iç zaaflarımız, güzel isimlerimizi gölgede bırakır. Ruhumuz kanunsuzdur.
İsimlerimiz, hayatımız boyunca ekleyip yükleyeceğimiz ve tezyin edeceğimiz şahsiyetimizin bir göstergesi, manzumesidir. Kesinlikle önemsiz değildir. Onunla varlığımızı ortaya koyarız.
İsmimiz etrafında ne çok yaralanır, ıstırap çeker, taşımanın, yüklenmenin ve güzelleştirmenin azabını yaşarız. Yeryüzünde bu ismin(hüviyetin) mücadelesini yaparız; selâmeti salâhı için çalışırız.
Adımızın bambaşka bir hayatı vardır. O yüzden, cismimiz seneleri devirse yaşlansa da, ismimiz yıllar evvelinden hayatını kaybetmiş olabilir.
İsmimizle bağlanır, değerlerimizin halkası, bir sürekliliğin parçası olur ve anlamlanırız.
Ad koymayı, biraz da ad bırakmak,-ille de şan şöhret bağlamında- değil; hatırlanıverdiğimizde gönülde yeşeren birlik tebessümü, neşet eden güzel duygular, samimi riyasız ruh selamlayışları olarak da değerlendirebiliriz.
…
En Ulu, Tek ismi bilmek sevmek ve verdiği hayatı önemsemek; insanın yücelmesini, hakikate uygun yaşamasını sağlayacaktır. Karanlık taraflarımızı yenmek nispeten mümkün olacaktır.
“İslâmi düşünceye göre, Allah Âdem’e bütün isimleri öğretmiş(…) ve gönderdiği peygamberlerle bu isimleri canlı tutmuştur. Sanki âlemi isimlendirmekle, O, köre görüş bahşetti. Kozmik düzeni isimlendirmekle, Allah, insanlara bütün gerçeklik içinde O’nun önemini görmelerine kapı aralar. İnsanî düzeni isimlendirmekle, insanların toplum ve tabiattaki hususî yerlerini görmelerini sağlar. İnsanî sıfatları isimlendirmekle onların, hasta ve sağlıklı ruh arasındaki farkı görmelerine müsaade eder. Doğru ve yanlış davranışı isimlendirmekle, ahlâk ve faziletin, dünya ve toplumla ilgili sınırlı insanî görüşlerden daha etkili ve yararlı olmasını sağlar. Tüm bu alanlardaki kuşatıcı düzeni salt insanî bir vasıtayla kavramak asla mümkün olmaz; çünkü kuşatıcı düzen bizâtihî nihaî olarak isimlendirilemez ve bilinemez olan Tanrı’dır. O kendisi isimlendirinceye kadar insanlar yanlış isimlerin karanlığında yaşarlar.”(Varolmanın Boyutları, William Chittick, sh.65)
Ad; bir kelime olmanın ötesindedir.
Ruhumuza, aydınlık getiren bilgeler, mukaddes isimlerse; “kelimetullah’tır (Allah’ın kelimeleridir)”.(Dinle, Cemâlnur Sargut, sf.174)
Neyi bağrımıza bastığımız, hangi ışıklı kelimelere tutunduğumuz, hangi isimlerle yakınlık, sevgi bağı kurduğumuz; “adımızın” manevî hayatını, istikbalini de etkileyecektir.
* * *
Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine uygulanan katliamı, Çin zulmünü; bütün 19. Yüzyıldan kalma, modası(!) geçmiş milliyetçilik hislerim ve mevcudiyetimle lânetliyor; Sayın Başbakan’dan Filistin konusunda gösterdiği hassasiyeti ve tepkiyi, Müslüman soydaşlarımıza da gösterip, iki kere “one minute” demesini bekliyoruz.