O bir Milletvekili…
O bir Bakan…
O bir abi…
O kim mi?
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç…
Gençlerin “sayın Bakan’ım” değil de, “abi” diye seslendiği, abi gibi gördüğü bir siyasetçi, siyasetçiden de öte, özüyle, sözüyle, duruşuyla bir gençlik sevdalısı…
Daha önemlisi de koltuğa yapışanlardan değil…
Evet…
Vekil olmak, bakan olmak önemli bir şey, ama abi olmak çok başka bir şey…
Abi olmayı becerebilmek, abi olmayı hak etmek ve abi olarak anılmak…
Ve en önemlisi de kompleksiz ve riyasız olabilmek…
Karnından konuşanlardan değil…
İçi neyse, dışı da o…
Sözü neyse özü de o…
Aynı anadan, aynı babadan, aynı kandan aynı candan olup da, abi-kardeşliği beceremeyenlerin çokça olduğu bir ülkede, ülke gençliğinin abisi olmak, bedeninde yürek taşıyan her insana nasip olmuyor…
Yaradan’ın şanslı kullarından biri…
74 milyon ülke nüfusunun 20 milyonunu oluşturan gençlerin Suat abisi olmak, Suat abisi olabilmek, gençler tarafından “abi”likle onurlandırılmak, dahası bunu hak etmek sanırım, Cumhuriyet tarihimizde ilk kez Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’a has bir şey olsa gerek…
Bu ülkenin “velinimeti” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, hedefi tam 12’den vuran, en isabetli tercihi, Suat Kılıç gibi, hem gelenekçi, hem yenilikçi, hem de ülke gençliğine “rol model” olabilecek, üstelik vizyon sahibi bir insana gençliği, dolayısıyla da sporu emanet etmesi boşuna değil…
“Abi” olarak bilinip anılması da boşuna değil...
Gençlerle arkadaş olması, samimiyeti, kendisine “abi” denmesine en büyük neden…
Serde yiğitlik var, serde kendine has duruş var, serde haksızlığa itiraz ediş var… Hümanizm… Hoşgörü… Mangal gibi yürek… Namus… Kalite… Kendi olmayı tercih ediş… Aidiyet duygusu… Temsil gücü…
Hitabeti…
Gençlerle arkadaş olması…
Adam gibi adam oluşu da, “daha”larından sadece birkaçı…
***
TSYD’nin Antalya’daki son seminerinde hem gözlerime, hem kulağıma hem de yüreğime dokunduran, gelecek adına umutlandıran konuşmasını nefes almadan dinledim…
Sayın Bakan’ın daha sonra iki bayan sporcumuzla girdiği diyalog, açıkçası benim, gençlik ve gelecek adına içimdeki umutları yeşertti…
Tabi ki genç sporcuların da…
Sporculara isimleriyle hitap etmesi, onlarla arkadaş gibi konuşması, kendi kardeşleriyle şakalaşması gibi, onlarla makaralaşması, hepsinden önemlisi genç kardeşlerine değer vermesi de “Bu mudur? Budur işte!” dedirtti bana
Gökten zembille inmediği belli…
Sevdim mi?
Billahi sevdim…
Karnından konuşanlardan değilim…
İlk başlarda “zengin evin şımarık çocuğu” diye önyargılı baktım…
Özür…
Tanıdıkça, spora, özellikle de gençliğe olan candan kandan ve de dört elle sarılışı, beni ve benim gibi önyargılı düşünenleri utandırdı, dahası sarıp sarmaladı…
Lafı şuraya getirmeye çalışıyorum…
Bu ülkenin gençliği çok özel, çok güzel bir gençlik, ama hem içerden hem dışardan saldırılarla da karşı karşıya kalan ve yumuşak karnı çok büyük olan bir gençlik…
Dün “Kahve köşeleri” başımızı ağrıtıyordu, bugün “internet kafeler” taze beyinlere “ipotek” koymanın savaşını veriyor…
Bugüne kadar ne gençliğin farkındaydık, ne de güzelliklerinin…
İşte bu farkında olamamanın getirdiği bir başkalaşma sürecine girdi bu ülkenin gençliği…
Bu başkalaşma, geleneklerinden uzaklaşma sürecini de kendi çıkarları, üstelikte çok kısa vadeli çıkarları için kullanan bir grup ya da bir anlayış, bu genç beyinleri teslim almaya başladı…
Durum bu kadar vahimdi…
Hala da öyle…
Düşünür, “Gençliğin ruhunu, işlemeyen bir tarla gibi kendi haline bırakırsanız, orada ısırganlar, dikenler yetişir” diye güzel bir söz söylemiş…
“Anlayana sivrisinek, anlamayana davul zurna” hesabı…
Şimdi gençliğin bir karar vermesi gerekiyor…
Kahvelere, internetkafelere veya geleceklerini karartacak bu gibi yerlere ya direnecekler ya da teslim olacaklar…
Ama ben bu gençliğin iyi önderlerle buluştuğu anda, bütün kötülüklere, bütün saldırılara direnebileceğine inanıyorum…
Çünkü, kendilerine önem veren, destek veren, omuz veren bir “abi”leri var…
Yani bir “önder”leri var artık…
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç başta olmak üzere, takım arkadaşlarının, gençlerimiz ve bu cennet vatanı emanet edeceğimiz genç nesillerimiz için büyük bir “nimet” olduğunu düşünüyorum…
Üç genç beyine sahip bir babanın ruh haliyle yazdım bu yazıyı…
Milyonlarca gence sahip tüm anneler ve babalar adına…
Son söz…
Gençliğin ve sporun “ehil” ve “emin” ellere teslim edilişini bir “milat” olarak değerlendiriyorum…
Nokta.
O bir Bakan…
O bir abi…
O kim mi?
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç…
Gençlerin “sayın Bakan’ım” değil de, “abi” diye seslendiği, abi gibi gördüğü bir siyasetçi, siyasetçiden de öte, özüyle, sözüyle, duruşuyla bir gençlik sevdalısı…
Daha önemlisi de koltuğa yapışanlardan değil…
Evet…
Vekil olmak, bakan olmak önemli bir şey, ama abi olmak çok başka bir şey…
Abi olmayı becerebilmek, abi olmayı hak etmek ve abi olarak anılmak…
Ve en önemlisi de kompleksiz ve riyasız olabilmek…
Karnından konuşanlardan değil…
İçi neyse, dışı da o…
Sözü neyse özü de o…
Aynı anadan, aynı babadan, aynı kandan aynı candan olup da, abi-kardeşliği beceremeyenlerin çokça olduğu bir ülkede, ülke gençliğinin abisi olmak, bedeninde yürek taşıyan her insana nasip olmuyor…
Yaradan’ın şanslı kullarından biri…
74 milyon ülke nüfusunun 20 milyonunu oluşturan gençlerin Suat abisi olmak, Suat abisi olabilmek, gençler tarafından “abi”likle onurlandırılmak, dahası bunu hak etmek sanırım, Cumhuriyet tarihimizde ilk kez Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’a has bir şey olsa gerek…
Bu ülkenin “velinimeti” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, hedefi tam 12’den vuran, en isabetli tercihi, Suat Kılıç gibi, hem gelenekçi, hem yenilikçi, hem de ülke gençliğine “rol model” olabilecek, üstelik vizyon sahibi bir insana gençliği, dolayısıyla da sporu emanet etmesi boşuna değil…
“Abi” olarak bilinip anılması da boşuna değil...
Gençlerle arkadaş olması, samimiyeti, kendisine “abi” denmesine en büyük neden…
Serde yiğitlik var, serde kendine has duruş var, serde haksızlığa itiraz ediş var… Hümanizm… Hoşgörü… Mangal gibi yürek… Namus… Kalite… Kendi olmayı tercih ediş… Aidiyet duygusu… Temsil gücü…
Hitabeti…
Gençlerle arkadaş olması…
Adam gibi adam oluşu da, “daha”larından sadece birkaçı…
***
TSYD’nin Antalya’daki son seminerinde hem gözlerime, hem kulağıma hem de yüreğime dokunduran, gelecek adına umutlandıran konuşmasını nefes almadan dinledim…
Sayın Bakan’ın daha sonra iki bayan sporcumuzla girdiği diyalog, açıkçası benim, gençlik ve gelecek adına içimdeki umutları yeşertti…
Tabi ki genç sporcuların da…
Sporculara isimleriyle hitap etmesi, onlarla arkadaş gibi konuşması, kendi kardeşleriyle şakalaşması gibi, onlarla makaralaşması, hepsinden önemlisi genç kardeşlerine değer vermesi de “Bu mudur? Budur işte!” dedirtti bana
Gökten zembille inmediği belli…
Sevdim mi?
Billahi sevdim…
Karnından konuşanlardan değilim…
İlk başlarda “zengin evin şımarık çocuğu” diye önyargılı baktım…
Özür…
Tanıdıkça, spora, özellikle de gençliğe olan candan kandan ve de dört elle sarılışı, beni ve benim gibi önyargılı düşünenleri utandırdı, dahası sarıp sarmaladı…
Lafı şuraya getirmeye çalışıyorum…
Bu ülkenin gençliği çok özel, çok güzel bir gençlik, ama hem içerden hem dışardan saldırılarla da karşı karşıya kalan ve yumuşak karnı çok büyük olan bir gençlik…
Dün “Kahve köşeleri” başımızı ağrıtıyordu, bugün “internet kafeler” taze beyinlere “ipotek” koymanın savaşını veriyor…
Bugüne kadar ne gençliğin farkındaydık, ne de güzelliklerinin…
İşte bu farkında olamamanın getirdiği bir başkalaşma sürecine girdi bu ülkenin gençliği…
Bu başkalaşma, geleneklerinden uzaklaşma sürecini de kendi çıkarları, üstelikte çok kısa vadeli çıkarları için kullanan bir grup ya da bir anlayış, bu genç beyinleri teslim almaya başladı…
Durum bu kadar vahimdi…
Hala da öyle…
Düşünür, “Gençliğin ruhunu, işlemeyen bir tarla gibi kendi haline bırakırsanız, orada ısırganlar, dikenler yetişir” diye güzel bir söz söylemiş…
“Anlayana sivrisinek, anlamayana davul zurna” hesabı…
Şimdi gençliğin bir karar vermesi gerekiyor…
Kahvelere, internetkafelere veya geleceklerini karartacak bu gibi yerlere ya direnecekler ya da teslim olacaklar…
Ama ben bu gençliğin iyi önderlerle buluştuğu anda, bütün kötülüklere, bütün saldırılara direnebileceğine inanıyorum…
Çünkü, kendilerine önem veren, destek veren, omuz veren bir “abi”leri var…
Yani bir “önder”leri var artık…
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç başta olmak üzere, takım arkadaşlarının, gençlerimiz ve bu cennet vatanı emanet edeceğimiz genç nesillerimiz için büyük bir “nimet” olduğunu düşünüyorum…
Üç genç beyine sahip bir babanın ruh haliyle yazdım bu yazıyı…
Milyonlarca gence sahip tüm anneler ve babalar adına…
Son söz…
Gençliğin ve sporun “ehil” ve “emin” ellere teslim edilişini bir “milat” olarak değerlendiriyorum…
Nokta.