Eylül ayı meşhur 12 Eylül 1980 darbesiyle tarihe damgasını vurduğu önemli bir tarihtir. Daha henüz ihtilal falan yapılmış değil, benim de yirmi yaşlarında olduğum bir dönem. Türkiye siyasi olarak bölünmüşlükler içinde, herkes özellikle gençler bir grubun, bir partinin ideolojisi etrafında toplanmış durumdalar. Ben/biz de MSP etrafında hocamızın yanında AKINCILAR grubunun içindeyiz…
Gençlik başka bir şey, gencin heyecanını, enerjisini, coşkusunu ve aşkını alacaksın; geri kalan düşüncesini, duygusunu hatta bunlara bağlı söylemlerini, eylemlerini atmadan bir kenara rafa koyacaksın, lazım olur. Bu iddiamın nedenini kısa bir saptamayla belirteyim. Şimdi olduğu gibi o zaman da sayısal olarak birçok partiden ve gruptan azdık. Mesela solculardan, ülkücülerden, renksiz liberal grup olan fötr şapkalı APlilerden, hatta taa o günlerde temeli atılan PKK’nın öncesi olan Apoculardan da azdık. Ancak çok yakında hem de en yakın zamanda İSLAM DEVRİMİ(o günkü literatür) yapabileceğimize hepimiz yürekten inanıyorduk.
Heyecanımız doruktaydı ve hiç te ümitsizliğe kapılmıyorduk. Rahmetli Erbakan Hocamız: “Gevşemeyin, üzülmeyin eğer inanıyorsanız mutlaka galip geleceksiniz.”(Aliimran:139) “Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.”(saff:13) Ayetlerini gür bir sesle kürsülerden okudukça emin olun bir seneye kalmaz biz bu işi başarırız düşüncesi hakimdi biz gençlerde. Farklı giyinme sevdası, o gün pek yapılmadığı halde genç olarak sakal bırakmak, İslamcılık sloganlarını defterlerimize süslü-püslü yazılarla yazmak, duygularımızın doruklarını yaşatıyordu.
Neyse yaptığım hiçbir amelimden pişman değilim. Ne yaptımsa Allah rızası için yaptım. Ancak her şeyi en güzel, en doğru, en anlamlı bir şekilde yaptım diyemiyorum. Gençliğin şartları, davanın gelişim şartları ki ben daha önce davanın sahibi olmak başlıklı bir yazı yazmıştım. Ona atıfla bir daha söyleyeyim ki altı yüz yıldır iyi-köyü ayakta kalan İslami yapıda 1800 lü yılların sonunda Osmanlının dağılmasıyla tüm İslam ülkelerinde bir çöküntü meydana geldi. Yeniden 1940lı, 1950li ve1960lı yıllarda her tarafta diriliş (ihya) hareketleri başladı. Türkiye’de1969 dan 1980 e gelinceye kadar da 11 senelik gencecik toy bir İslamcı diriliş hareketinin lideri Erbakan müntesipleri (mücahidleri) de bizleriz. Bu dönemde acemice hareketlerimiz olmuştur muhakkak. İnsanla birlikte sahip olduğu davası da büyür ve tecrübe kazanır, eski hataları yapmaz. Ancak insan ölür, hak-dava ölmez, baki kalır.(Ali İmran: 144)
Burada bir diğer önemli nokta ise hata ile yanlış yapmayla, bile-bile yanlış yapmanın (teammüden) farkını bilmektir. Bugün geldiğimiz noktada birçok kardeşimizin maalesef hata falan değil bile-bile yanlış yaptıklarına şahit oluyorum. Hani Cenabı Allah Kuranında: “ve entüm tağlemun” “siz bunu bilerek yapıyorsunuz.” Diyordu ya; Allah muhafaza sanki aynı hayat tekrar yaşanıyor.
Ama burada şu noktayı mutlaka vurgulamam gerekiyor; “azim olan Allah doğru söyler.” Bir de “Allah’ın vaadi haktır, değişmez.” Cenabı Allah o günkü azları bu gün çok yapmış, galip getirmiştir. Bu nimet ve imkanın(çokluğun)kıymetini bilmeyip, tam gereği gibi hakkını vermeyenlerin de Allah hesabını çok yakında görecektir. “Fakat insana bir sıkıntı dokunuverince bize yalvarır, sonra kendisine tarafımızdan bir nimet bahşettiğimiz zaman da: “O bana bir bilgi üzerine verildi.”der. Belki bu bir imtihandır, fakat pek çokları bilmezler.”(Zümer:49)
Eylül ayı çıkmadan 70li-80li yıllara ait İslami faaliyetlerimizden ilginç olan hatıralarımızdan yazarım, inşallah.