7 asırdır zamana direniyor

Tam 710 yıldır zamana karşı direnen ve bozulmadan ayakta kalan ender eserlerin başında yer alan Eşrefoğlu Camii, Beyşehir ilçesinin vazgeçilmez gezi alanlarının başında yer alıyor
Eşrefoğlu caminde uzun yıllardır imam hatiplik yapan İsmail Efe, cami ve külliyenin her gün yüzlerce yerli ve yabancı misafir tarafından ziyaret edildiğini ifada ederken gelen tüm misafirlere caminin tarihi hakkında bilgi verdiğini söyledi. Efe, “ Eşrefoğlu, “Eser Türk taş ve ahşap işçiliğinin en güzel örneklerindendir. Camide yabancı karakteri yoktur ve Türklerin övünebilecekleri nadir eserlerdendir. Eşrefoğlu Camii 1900, 1934, 1937, 1941, 1956, 1962, 1965, 1968 yıllarında onarımlar görmüş, 1996 yılındaki harimindeki zemini açılarak, demir ve beton kirişlerle takviye edilmiştir.
Camimiz beylikler döneminde 1296–1299 tarihleri arasında Eşref Oğlu beyliği döneminde yapılmıştır. Beyliğin kurucusu Seyfettin Süleyman Bey dir. Beyliğin kurucusunun babasının adı Eşref Bey beyliğin kurulma aşamasında vefat ediyor. Hem beyliği kurdukları için, hem camiyi yaptıkları için baba oğlun isimleri birlikte anılıyor. Eşref Oğlu Camisi ve Eşref Oğlu Beyliği diye. Camimizin doğu, batı ve kuzey doğu istikametinde 3 tane kapısı, 35 tane penceresi, 42 tane sun direği, 480 tane de tavanda yuvarlak kirişlerden bulunmaktadır. Hiç biri o tarihten bu yana değişmemiştir. Sadece tavan tahtalarından ince olanlar 1965 yılında değiştirilmiş ve bunun dışında hiçbir şeye dokunulmamıştır” dedi.
Efe, caminin birçok özelliği bir arada bulunduran dünyadaki eşsiz eserlerden birisi olduğunu da dile getirirken, “Bu özellikler ahşap, taş, çinicilik, kalem süslemeleri, sırlı tuğla, sultan mahfili, müezzin mahfili, itikat muhalleri, çile odaları, ayrıca bu kısımlardan savunma amaçlı tüneller, dehlizler var.  Bir de camimizin tam ortasında bulunan kar deposu var. Birde camimizde beşinci bir cephe var. Bütün camiler dört cephelidir ama bizim camimiz beş cephelidir. Sebebi ise o yıllarda şehrin ana yollarından bir tanesi beşinci cepheden geçiyormuş, bu nedenle yolu camiye değil camiyi yola uydurup beşinci cepheyi açmış oluyorlar. Dolayısıyla bütün bu özelliklerin tamamını bir arada barındıran tek camiidir” diye konuştu.
Sütunların ve kirişlerin komple sedir ağacından olmasının ayrı bir özelliği olduğunu da belirten Efe, “O zamanlar sedir ağacı Torosların eteklerinde yetişiyormuş. Ağaçları kesip buraya getirmeden önce yaklaşık beş ay kadar gölde ıslanması için bırakıyorlar. Daha sonra fırınlanıyor ve sertleşiyor. Aynı zamanda bu ağaçlar o tarihte ve günümüzde gemi gövdesi yapımında kullanılır. Fırınlanmış olan bu kerestelerin kırılmaması için bu ortaya yapılan kar kuyusunu düşünüyorlar. 1941 yılına kadar bu kar kuyusundan faydalanılıyor. Yani gereken nemi bu kuyuya kürünen kar ile sağlamış oluyorlar. Dolayısıyla ahşaplar kuruyup çatlamıyor, caminin uzun ömürlü olması sağlanıyor. 3–5 yılda bir ağaçlar ilaçlanıyor, fakat yeterli olmuyor. Bu nedenle biz kar kuyusunun suyla doldurulması konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz” diyerek bu özelliğin mutlaka korunması gerektiğini belirtti.
Eşrefoğlu Camide bulunan Sultan Mahfili hakkında bilgi veren İsmail Efe, “Sultan mahfilinde sultan istişare toplantısını yapıyor, ibadetini yapıyor. Sultan mahfilinin bulunmasının sebebi düzenlenen suikastlardan korunma amaçlıdır. Müezzin mahfili ise Osmanlı döneminde Kanuni devrinde ilave edilmiştir. 2. Selimin veziri 1571 yılında yapılmıştır. Minberin tamamı ceviz ağacından ve hiç çivi kullanmadan yapılmıştır. Mihrap ise 4,5 metre eninde 6,17 cm yüksekliğinde komple Selçuklu çinisidir. Çinilerin hiç biri bütün değildir buna çini mozaik diyoruz. Al-i İmran suresinin dört ayeti işlenmiştir. Sırlı tuğlalar arasına çini kaplamadır. Tam tepe noktasında ise H.z. Muhammed ve dört halifenin ismi vardır. Dünyada aslını koruyabilen, orijinali bozulmayan ender mihraplardan biridir.
Cami de bulunan bir başka özel bülümün ise ‘Çile odası’ olduğunu söyleyen Efe, “Dervişlerin kırk gün boyunca kaldıkları çile odası ya da çilehanelerde yalnızca hurma ya da başka bir rivayette kuru üzüm yedikleri bilinir. Bir de zeytin ve su ile beslendikleri söylenmiştir. Bu arada bu zeytinler birinci gün kırk adet ikinci gün otuz dokuz adet diye her geçen gün azaltılarak tüketiliyor. Bu çile odalarının büyük bölümü şimdiye kadar bozulmadan korundu. Sadece girişlerde bazı beton zeminler kuvvetlendirilmek amacı ile restore edildi” diyerek konuşmasını bitirdi. 
ALİ SAİT ÖGE

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Merhaba Şehir Haberleri