60 yıl önce Şerafeddin Camii

Gazetemizin aylık Merhaba ŞEHİR ekinin bu sayısında Şerafeddin Camii ve çevresinin 60 yıl önceki görüntüsünden bahsedeceğim.
NAİL BÜLBÜL
Eskiden Nerede Ne Vardı?

Sanırım Konya’nın eski bir köşesi geçmişi hatırlayanların gözleri önünde bir defa daha canlanmış, genç kuşak da eski Konya hakkında bir fikir edinmiş olur.
Miladî 1192’de Melik olan Sultan Sencer’in emirlerinden Çeşnigir (Sarayın sofrabaşısı) Şeref-ed-din Osman tarafından yaptırılan ve zamanla yıkıldığı için Karamanoğlu İbrahim bey, daha sonra da Konyalı Memi Çavuş tarafından yeniden inşa ettirilen Şerafeddin Camii, içi ot balyaları ile dolu olduğu için 1950’ye kadar ibadete kapalıydı. Ortaokula gidip gelirken pencerelerinden baktığımda bu manzarayı görürdüm.
İlk bânisi Şeref-ed-din Osman’ın caminin kıblesinde bulunan ve 1925 yılında belediye tarafından duvarları dinamitle yıkılan türbesi Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce yeniden yaptırılmış bulunuyor. Caminin kuzeyinde sarraf Hacı Ali tarafından yaptırıldığı için bu ismi taşıyan ve “Muallimhâne” de denilen Dârülhuffaz bulunuyor. 1961’de tamir edilen bina bir ara sağlık müzesi, daha sonra da müftülük ve kütüphane olarak kullanıldı.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü, bazı resmî daireler ve Vakıflar Bankası’nın olduğu yerde eskiden de 2 katlı ahşap Vakıflar binası vardı. Ekekon ve Selçuk gazetelerinin idarehanelerinin de bulunduğu bu binanın yanında İtfaiye ve Tanzifat (Temizlik işleri) teşkilâtı vardı. Vakıf İşhanının yanından Kadılar Sokağı’na girerken sağda Akkipriğin İsmail Ağa’nın kahvesi (Yıkılarak yerine Başak Palas oteli yapılmıştı), Yapı Kredi Bankası’nın yerinde Osmanlı Bankası, üstünde telgrafhane faaliyet gösteriyordu. Daha sonra üst kat CHP binası oldu. 50 yıl önce taksi meydanı olan alanın hükümete bakan köşesindeki koruma altına alınan binanın alt katı Ali Rıza Kilimci’nin eczanesi, üst katı da doktor Rıfkı Tuygan’ın muayenehanesi idi.
Şerafeddin Parkı’nın yerindeki Ziyaiye Medresesi de Şeref-ed-din Osman türbesi ve caminin kıblesindeki mezarlar ve kerpiç bina kalıntıları belediye tarafından meydan açmak için yıktırıldı. 1538’de Kanuni Sultan Süleyman zamanında dokuz kubbeli olarak yaptırılan Konya Bedesteni, vali Ferit Paşa tarafından yıktırılarak, yerine 1901 yılında Mekteb-i Sanayi’nin yaptırıldı. Sağında yer alan Süleymaniye (Davaslı hoca) medresesi de İstiklâl Savaşı’ndan sonra yıktırılıp, mektebin bahçesine dahil edilerek buraya atelyeler sıralandı. 1960’tan sonra adı Erkek Sanat Enstitüsü’ne çevrilen Mekteb-i Sanayi, Öğretmen Evleri caddesi’ndeki yeni binasına taşınınca burada Karatay Lisesi açıldı. Günümüzde de İl Özel İdaresi olarak kullanılıyor. Karamanoğlu İbrahim beyin 1450’li yıllarda Konya’daki medresesi ve imareti için yaptırdığı, mahkemelerin yakınında olduğu için Mahkeme Hamamı adıyla anılan hamamın adı önceleri Hamam-ı Cedid (Yeni hamam) idi. Külhanı miladî 1754’te tamir edilen hamam ile Sanat Okulu arasında eskiden altı eczane, üstü otel olan bina 20 yıl önce altı kahve, üzeri de Talha Demirağ’ın özel hastanesi konumundaydı.
Civardaki önemli tarihî eserlerin başında yer alan Şems-i Tebrizi türbe, mescid ve mezarlığından teşekkül eden manzume 1925’te çıkan tekke ve türbelerle ilgili kanunun kapatılmıştı. Semahane olarak yapıldığı tahmin edilen türbe ve bitişiğindeki mescidin havlu kapısı eskiden kuzey batıya açılırdı. Kapıdan girince 1331’de Halil Rıza efendinin yaptırdığı şadırvan, sonra da bir kuyu vardı. 1944 yılında kaldırılan mezarlıktan geride sâdece Emir İshak bey için yaptırılan türbenin etrafında 1950’li yılların başında otlar içinde birkaç mezar taşı kalmıştı. Türbe ve ibadete açılan mescid tamir edilirken mezarlığın yeri de park hâline getirildi. Eskiden burada 19 Mayıs okuluna doğru yol yoktu ve geliş gidiş Gençlik FM radyosunun bulunduğu sokaktan sağlanırdı. 10-15 yıl önce de Şems Camii’nin doğu karşısındaki dükkânlar da yıkılarak yerine Şems Oteli ve şimdi talebe yurdu olan bina inşa edildi.
İbrahim Hakkı Konyalı, Şems-i Tebrizi’nin ortadan kayboluşunun muamma olduğunu, büyük bir ihtimâlle bir suikaste kurban gittiğini öne sürerken, Eflâkî ise Ariflerin Menkıbeleri’nde Mevlânâ ile dostluğunu kıskananların onu bir kuyuya attıklarını, Sultan Veled’den naklen muridleriyle kuyudan çıkarıp, Mevlânâ’nin medresesinin mimarı Emir Bedreddin’in yanına gömdüklerini ifade ediyor. Ancak bu kuyunun menzumedeki kuyu olmadığını ve Şems’in cesedinin nerede olduğunun bilinmediği belirtiliyor. Bu nedenle Şems-i Tebrizi’nin bugün cami içinde bulunan sandukasının da bir makamdan ibaret olduğu anlaşılıyor. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Merhaba Şehir Haberleri