Aradan geçen bunca yıla rağmen tek parti iktidarı seçimde ve seçim sonrası oluşan mecliste neredeyse her şartta onu desteklemekle kendini görevli sayan politik hareket nedeniyle 15 Temmuzun ne olduğu, daha doğrusu hedefinin ne olduğu konusunda bu ülke insanının kafasının hala karışık olduğu ve netleşmediği görülmektedir.
Bunun en açık ve net sebebi 15 Temmuzun Yıldönümlerinde gündeme gelen meclis araştırma önergelerinin iktidar ve kankası olan siyasiler eliyle her seferinde reddedilmiş olmasıdır.
Bu net olmayan durumdan vazife çıkaran kimilerini her geçen yıl olduğu gibi bu yılda meydan nöbetlerine hazırlanırken veya çıkıp vatan millet sevdasıyla başladıkları nutukları atarlarken görürsek şaşırmayacağız.
Kimileri hala mensup olduğu cemaatin FETÖ dolayısıyla devlet kademelerinde oluşan boşluğu bir türlü ve tam olarak dolduramadığı endişesiyle köşe kapmaca oynamaya devam etmektedir.
Kimileri FETÖ mensubiyetleri ortaya çıkacak endişesiyle bu badireyi en az hasarla atlatabilmesinin derdindedir.
Kimileri hala 15 Temmuz geceleri ortaya çıkacak maddi gelirden pay alma telaşındalar.
Kimileri için ise 15 Temmuz hala bitmeyen ve bitirilmeyen FETÖ nün yeni bir darbeye kalkışma ihtimalinin en çok olduğu gecedir.
Bütün bu temeli maddiyata dayanan düşünceler nedeniyle ister istemez millette sona ermeyecek şekilde yıllarca devam edecek olan bir 15 Temmuz sendromu oluşturulmak istenmektedir.
Hâlbuki artık net bir şekilde ortaya çıkmıştır ki 15 Temmuz salt askeri bir darbe veya ülkenin yabancı askeri güç tarafından işgali için yapılmamıştır.
15 Temmuz hareketinin asıl hedefi Ehli Sünnet omurga ve onun temsilcileri olan sahih tasavvufi cemaatleri çökertmek için yapılan bir kalkışmadan başka bir şey değildir.
Maalesef 15 Temmuzun hedefinin tam olarak ne olduğunun siyasiler eliyle ortaya konulmaması nedeniyle o günkü kalkışma bütün hızlıyla sürüyor.
Hem de siyasiler eliyle.
15 Temmuz sonrasında uygulamaya konulan tedbirler nedeniyle saldırısının temel hedefi olan dini sahih tasavvufi yapılanmalar Müslümanların toplumsal hayatlarından uzaklaştırılmış ve küfrün yıkamadığı bin yıllık Ehli Sünnet Omurga çökertilmiştir.
15 Temmuz’da FETÖ öne çıkarılarak tasavvufi cemaatleri hedef tahtasına oturtanlar oluşan boşluğu doldurma hırsına kapılan İslâmî kesimleri birbirine kırdırma stratejilerinde başarılı olmuşlardır.
Aradan bunca yıl geçtiği halde ortaya çıkan gerçek şu dur:
15 Temmuz hain saldırısı karşısında Sahih İslam’ı savunduğunu iddia eden cemaatleri FETÖ benzeri yapılanmaların bir daha oluşmasına meydan vermemek adına birbirlerine yaklaşmaları, istişare mekanizmalarını yenilemeleri, paralel din yapılanması oluşturabilecek her tür tehlikenin yerel veya genel olduğuna bakılmaksızın yok edilmesi konusunda Güç birliği yapmaları gerekirken maalesef ayrılıkları derinleştirmek yoluna gitmişlerdir.
Ya da 15 Temmuza daha geniş bir açıdan bakarak olan bitenin lokal bir saldırı değil İslam toplumları içinde paralel dinler icat etmeyi amaçlayan ve her geçen gün stratejisini yenileyebilen global bir saldırının devam etmekte olduğunu anlayamamış görünmektedirler.
15 Temmuzun yıldönümü nedeniyle düzenlenecek toplantı ve yapılacak konuşmalarla gazı alınmak istenen Müslümanları uyarma amacıyla bir kez daha hatırlatma yapalım.
15 Temmuz saldırısı asla bir paralel devlet tehlikesi değil, her ayrıntısı düşünülmüş paralel din oluşturma tehlikesidir.
Daha farklı bir gözle bakıldığında 15 Temmuzun bu topraklarda bin yıldır hâkim olan Ehli Sünnet itikadî yapılanmasının yıkılarak yerine adı görünürde İslâm olan ancak Müslümanların zihnen hadım edildiği bir ucube düşünce yapılanmasının ikame edilmesidir.
Yine 15 Temmuz İslâm’ın insanları maddeten ve manen diriltici ruhunu yok edecek irfani ve ahlaki yapılanmanın yerle bir edilerek İslam’ın kurucu nesli olan Sahabe(ra) ve Selefi Salihin(ra) neslini ret ederek yerine protestan FETÖ sapmasına dayalı paralel bir din icat etme saldırısıdır.
15 Temmuz neo selefi hâricî mantıkla Sahih İslam dininin dönüştürülmesi ve güncellenmesi adı altında İslâm’ın tarih sahnesinde yeniden yerini almasını sağlayacak ehli Sünnet ruhunun ve ilkelerinin, yerle bir edilerek kişilerin vicdanlarına hapsedilmiş işlevsiz bir din haline getirilip tarihe gömülmesi kalkışmasıdır.
FARKINDA MIYIZ?
28 Şubatta irtica maskesiyle İslâm hedef tahtasına yatırılmış ve Müslümanların itikatlarına ve ibadetleri ile kimliklerine saldırılmıştı.
15 Temmuz ile ise bu toplumun omurgasını iyi kötü temsil eden tasavvufi cemaatlere saldırıldı ve cemaatlerin yapısal sorunları gündeme getirilerek cemaatler siyaset, ticaret, tarikat üçgeni içine hapsedilerek Ankara’da makam kapma telaşına düşen veya ihale kovalayan ruhsuz STK’lara dönüştürüldü.
Cemiyeti ve cemaati terk etmeyen, siyaseti ve ticareti mesken ve meslek edinmeyen kim kaldı?